KRİTİK: Golem Fanzin’in 6. Sayısı Üzerine (PDFli)

 

Bir yazım türü olarak öykü, fanzinlerde sıkça yer bulan ve bu türle anılan işlerin nefes aldığı bir alandır. Özellikle bu türde yeni olanın denendiği, yazarlar dilinden söylemek gerekirse “deneysellik noktasında riske girildiği” fanzinler, yayıncılık anlamında her zaman farklı bir yerde durmuş ve duracaktır. İşte bu yazımda fantastik ve bilimkurgu türünde öykülerin yer aldığı, fanzinler arasında adından söz ettiren, mutlaka bir yerlerde rasgeldiğinizi düşündüğüm Golem Fanzin’den ve onların son çıkardığı 6. sayısından bahsetmek istiyorum.

Öncelikle Golem Fanzin’den başlayacak olursak, temsil ettiği türün en güzel örneklerinden işleri önümüze getiren, bu işi ciddiyetle organize eden iyi bir ekip. Ben bu yazının altında 6. sayılarını paylaşacak olmama rağmen, internet sitelerinde geçmiş sayılarına ulaşmanız mümkün. Özellikle fanzinin siyah ve beyaz iki türde indirme seçeneği olmasına bayıldığımı itiraf etmeliyim.

Tam anlamıyla sade bir tasarımları var. Sadece metinlerin yer altığı bu tarz fanzin tasarımlarının görsellere yer vermemesinin nedeninin yazı ile okurun arasına başka bir yönlendirme girmemesi için yapılmaktadır. Mesela bunun bir benzerine Kiltablet Öykü Fanzini’ninde de rastlamaktayız. Ama benim ilgimi çeken ise kapaklarındaki aşırı sadelik. Açıkçası ilk bakışta bir sayıyı diğer sayıdan ayırt etmek zor. Yani eski bir sayılarını tekrardan instagramda paylaşsalar insanların çoğu yeni sayı zannedebilirler. Bu benim açımdan arzuladığım bir durum olmazdı.

Gelelim 6. sayıya

Gene bizi sade bir kapakla karşılayan Golem, Zamyatin’in Biz kitabından bir sözünü alıntılamış ve insanın hayat yolculuğunu en iyi şekilde tarif eden bir bölüme kapağında yer vermiş. Ardından fanzinin “editörlüğünü” üstlenen Hakan U. Öztürk’ün giriş yazısını görmekteyiz. Kapaktaki alıntıdan sözü devam ettirerek kendi yolculuklarına vurgu yaparak, fanzini ortaya koyarken ki hissiyatlarını kaleme almış. 60 sayfalık bir sayıyla karşı karşıyayız ve ortalamaya vurarak baktığımızda, kalabalık bir fanzin olduğu düşüncesini yaratıyor. Buna karşın sayıda 6 tane öykü ve 6 yazar var. Yani kısa öykü türünden ziyade, daha doyurucu, en azından başladığı gibi biten metinlerin yer almadığını söylemeliyim.

Fanzinin içeriğindeki öykülere de kısa kısa değinerek yazımı sonlandırmak istiyorum fakat bunu yaparken de fanzini okumamış okurlara bilgi sızdırmak veya kendi görüşüm üzerinden önyargı oluşturmalarını istememekteyim. Bu sebeple isteyenler yazının bu noktasında aşağıya atlayarak PDFyi indirebilir ve fanzini okuduktan sonra görüşlerimi irdeleyebilirler.  Ama her ihtimale karşı ben gene de elimden gelen perdelemeyi yapacağım.

İlk öykü Ceren Altay’ın Bana Gökyüzünü Çiz isimli metni. Öyküde Aisha isimli ev hapsine mahkûm olan bir süper zengin ile Jan isimli hizmetkâr robotun hikâyesi anlatılmakta. Olay Van Gogh’un klonlanarak 3218 yılında bu malikâneye getirilmesine ve Aisha’nın Van Gogh’tan bir gökyüzü resmi çizmesini konu alıyor. Bu noktada sanat anlayışına ve varlık sorgulamalarına dair iyi diyaloglar var ve okurda sürükleyici bir gizem algısı yaratıyor. Bana kalırsa öykü de bu gizem unsuruna yakışır bir şekilde son buluyor ve okur için sürpriz oluyor. Beğendiğim bir hikâye. Benim bu öyküde tek gözümü tırmalayan nokta, Aisha Hanım’ın yemeğe oturmadan önce bir menü listesinden yemek yiyeceği, tarihten ünlü bir ismi klonlaması olarak başlamışken, öykünün devamında Van Gogh’tan gökyüzü resmi çizmesini istemesiyle bir anda kurgunun temeline oturması. Yani özetle bu derece önemli, Aisha Hanım için anlamı büyük olan bir eseri yapacak kişiyi kahvaltı masasında eline uzatılan bir Klon Yıldızlar listesinden seçmeyeceğidir. Bana göre bu noktada öykü, yazarın kafasında başka bir noktaya evrilmiş ama o nüans orada asılı kalmış gibi.

Hakan U. Öztürk’ün kaleme aldığı Ateş Böceklerinin Saati isimli öykünde minimal bir anlatım mevcut. Ateş Böceklerinin tamir sürecinin adım adım anlatıldığı, bunun üzerinden şekillendiği öyküde bir steampunk havası sezinleniyor. Tabii bu benim kafamda tasarladığım bir dünya. Sizdeki tesiri ne olur bilemem.

İnsanlığın Kaderi isimli öyküyse Çağatay Kaya’nın kaleme aldığı bir olay öyküsü. Fantastik öğelerin ağırlıkta olduğu bu öyküde “krallığın kaderi, kehanet, son umut,” gibi arkaik mitlere dayanan bir başarma, seçilmişin savunulması ve kahraman kültünün yüceltilme vurgusu hâkim. Bu tarz öyküleri sevenler için akıcı bir ilerleyişi var.

Ercan Ergür’ün Toz Meselesi öyküsü ise fanzinde beğendiğim öykülerden biri. Burada da bir peri başkahraman olarak yer almakta ve öykünün isminden de anlaşılacağı gibi birinin, onun etrafa saçtığı drenjlerle ilgili bir planı var. Başlangıç ve sonuç üzerinden ilerleyen bu öykü okumanızı öneririm.

Son olarak ise Zeynep Altuntaş’ın Mektuplar isimli öyküsü de ilgimi çeken, merakla okuduğum öykülerden biri oldu. Öykü içinde Danielo’nun dramını okura hissettiren, içinde bulunduğu sıkışmışlığı ve vicdan azabını okurda duyumsatan güzel bir anlatıma sahip bu öyküde, açıkçası insani duyguların, öykünün fantastik unsurlarının çok önüne geçtiğini düşünüyorum. Yani bir nevi bu olağanüstü durum bir küçük ayrıntı olarak yer almış gibi. Ama buna rağmen öykünün sonu, klişeleri sevmeyen biri olarak benim için hayli doyurucuydu.

Elbet bu sayıyı ev imkânlarında basarak okudum ve size de tavsiye ederim. Bu vesileyle hiç bitmeyen #sanaenyakınfanzin etkinliğimizin de altını çizmiş olayım.  Son olarak emek veren herkese bir okur olarak teşekkür ederim. Umarım daha iyi zamanlarda, yeni sayılarla buluşmak dileği ile…

FANZİN: Golem Fanzin Sayı 6 (PDF İNDİR)