Yaratımların Azaldığı Bu Günlerde İstikrarlı Kaliteli Üretim: Lagari Fanzin Sayı 6 (PDFli)

Lagari Fanzin son sayısıyla işte karşımızda! İyi kadrosu ve yazılarıyla yeni üretimler ortaya koymaya devam eden Lagari Fanzin bu sayısıyla da övgüye hak eden bir emekle okuyucuya selam çakıyor. Bilimkurgu hâkim olmaya çalıştığım bir alan değil ama dilim döndükçe ve “Bilimkurgu umuttur!” mottosu ile ilerleyen bu önemli fanzini sizin için anlatmaya çalışacağım.

Bu sayıda Lagari’de; Yasin Gül, Ercan Ergür, Hüseyin Esen, Gizem Geçgil, Efe Elmastaş, Muzaffer Şen, Lourie Lipton, Zülfikar Yamaç, Emrecan Doğan, Ali Okan Pandar, Gökçe Mehmet Ay, Ruhşen Doğan Nar, Mehmet Fatih Balkı, İsmail İnceoğlu katkılarını sunan isimler. Merkez üssü İzmir olan fanzin okuyucularını bekliyor…

Mehmet Fatih Balkı’nın yazısı bu fanzinde karşımıza çıkan ilk yazı. Harika bir matematiği olan bu düşünsel metnin başlangıcı ünlü post-yapısalcı düşünür Jean Baudrillard’ın bir sözü ile başlıyor. Simülasyon kavramı ve bunun üzerinden kitle yapısından bahsedilen yazıda verdiği çeşitli örnek ve alıntılarla desteklediği “Sanatta Bilimkurgu” kavramı insanı düşündüren bir metin çıkmasına öncü olmuş. Metin bununla kalmıyor bize “Sosyal Bilimkurgu” dan bahsediyor. Bu ayrımı ilk defa duyan bir insan olarak affınıza sığınıyorum…

Metin artık günümüzde apaçık bir şekilde çıkmış olan, derinliğine indiğimizde 2.Dünya Savaşı sonrası dünya düzeninde bireyin sorunları, korkularını içeren ve sosyal devlet dediğimiz olgunun yansıması olan şimdinin insanının kimliğine dayanan prangalara karşı bir manifesto niteliğinde. Ama metnin bir kısmının da kimlik siyasetinin yolundan çözüme gittiğini söylemek yanlış olmaz.

Fatih’in bu güzel yazısından sonra karşımıza Gökçe Mehmet Ay’ın “Ruhumun Unutmak İstediği Köşeler” isimli öyküsü karşılıyor bizi. Bu öyküyü ilk başlarda anlamaya çalıştım. Bilmiyorum, yorgunluktan mıdır yoksa aptallıktan mı dönüp dönüp birkaç yeri okumak zorunda kaldım. Sıkışmışlığın öyküsü Gökçe Mehmet Ay’ın bu yazısı. Ama insanın içindeki boşluğa yaptığı bir sıkışmışlığın. Hiçbir şeyden değil yalnızca kendinden kaçma isteği ile dolmuş olan bir benliğin hapsolmuşluğunun öyküsü… Güzel bir son ile bitmesi ise bu öykünün cabası…

Bu öyküden sonra karşıma Ruhşen Doğan Nar ile yapılan röportaj çıkıyor. Gayet samimi ve masumane cevaplar ile gerçekleşen bu röportajı keyifle okuyacağınızı düşünüyorum…

Emrecan Doğan’ın “Robot Ve Kadın” isimli yazısı günümüz coğrafyasında kullanım kılavuzuna rastladığımız bir gerçekliği yüzümüze vuruyor: Kadına şiddet! Öyküyü okuduğumda aklıma ilk gelen şeyse; çağlar değişse dahi gerçekten bu budundaki erkil folk anlayışı değişmez…

Sanırım artık fanzinlerde karşımıza çıkan düşünce yazıları ya da kurgu-dışı metinler ilgimizi daha çok çekmeye başladı. Bunun sebebinin yinelenen fanzin coğrafyasındaki tek devinim türü olarak görmemiz ve bu yüzden bu tür yazılara saldırmamız bu türün yükselişine olanak sağlıyor. –iyi ki sağlıyor, umarım tüketilmesi uzun zaman alır.

 

Demiş olalım ve az önce bahsettiğim bu türde bir yazı ile devam edelim. Sanırım bu yazı fanzinin genelinde en çok ilgimi çeken yazı oldu. “Narkotik Bir Tür Olarak Bilimkurgu” imza: Zülfikar Yamaç. “Bilimkurgu Türünde Uyuşturucu, Bağımlılık Yapıcı, Keyif Verici ve Uyarıcı Madde Kullanımı” alt başlığı ile dikkat çekici olan bu metin bilimkurgu coğrafyasının diğer türlerden bir farkı olmadığını, onları da bir insan evladının yazdığını ve diğer türlerde olduğu gibi bazı noktalara değinmek için “uyarıcı maddeler”den söz edilmesinin gayet tabii olduğunu anlatıyor. Bunu anlatırken bilimkurgunun babalarından da örnekler vermeyi ihmal etmiyor. Yazısında Zülfikar Yamaç aynen şunu diyor; “…Var olan en sosyal edebi tür olan bilimkurgunun sahip olduklarının sadece uzaylılar ve uzay gemileri hakkında olmadığını sanırım anladık. Bilimkurgu, bize karşı bizi uyarmanın, birtakım bilimsel öngörüleri kurgu zemininde okuyucuya buluşturma yöntemi değil de nedir? Bu uyarıyı da bazen narkotik hadiselerle yapmayı tercih ediyor…” Sanırım bu bir nevi metni özetler nitelikte…

Sonraki sayfada bizi “Diyalog” isimli yazısı ile Muzaffer Şen karşılıyor. Başlığın adından anlayacağınız üzere diyalogdan oluşan bu metin adeta zamanının “Nouveau Roman” etkisini barındırıyor. Tabii kısalığı açısından bahsetmiyorum, diyaloglar açısından… Konu, figür ve tutarlılık kısmına önem verilmeden yazılan bu yazı gelenekselden uzak ve gelenekselliğin açısına girmemiş bir sezgisel gerçeklik bahşediyor okuyucuya.

Ercan Ergür’ün “Mülteci Dokunuşlar” isimli öyküsü her çağda karşılaşılabilecek bir olgudan bahsediyor: Mültecilik. Aslında tam olarak mültecilik demekte güç. Çünkü daha çok bu eğretileme üzerinden kişinin kendine ve bulunduğu coğrafyadaki insanlara yabancılaşması öne çıkan şey. Lakin bir sevgi bağının her duygu ve düşüncede olduğu gibi ne kadar kuvvetli görünse de pamuk ipliğine bağlı olan her şeyin içinde bir kaybediş referansı barındırdığını bize hatırlatıyor. Sona yaklaşırken beklediğimin tersi şekilde sonuçlanan bir öyküydü. Keskin bir son…

Geldik son yazıya… Bir diğer deyişle Ali Okan Pandar’ın “Hatalı Park” ına… Bu güzel öykü salt karanlığın (bakın sadece karanlık diyorum) kötülük ile özdeşmemesini hissettirdi bana. Sanırım favorilerimden bir oldu. Öykünün içselliğine öyle bir salmışım ki kendimi öyküyü istediğim gibi anlatamayacağım için susuyorum…

Lagari Fanzinin 6.sayısındaki yazılar işte böyleydi… Son sayfada Efe Elmastaş’ın ve iç sayfalarda Laurie Lipton’ın, Hüseyin Esen’in dijital kolaj ve illüstrasyonlarının yanında kapakta İsmail İnceoğlu’nun harika çalışması fanzini değerli kılan diğer faktörler. Lagari Fanzin bu işte devinimi devam ettiren birkaç fanzinden biri. Dileğimiz sürebildiği kadar böyle gitmesi. Belki diğer fanzinler de böylelikle yineleme yerine bir devinim sürecine girerler…

FANZİN YÜRÜYOR!

FANZİN: Lagari Fanzin Sayı 6 (PDF İNDİR)