Murat Beşer Röportajı-Gökhan Toker

 

1) Sevgili Murat Beşer, öncelikle sizinle bu röportajı yapmaktan dolayı onur duyduğumuzu belirterek ilk soruma geçmek istiyorum, Yoldan Çıkmış Simalar isimli kitabınız çok değerli bir çalışma, bir yanıyla gerçekten dostlarınıza duyduğunuz bir vefa, bu eşsiz kitabı oluşturmaya nasıl karar verdiniz?

Çok teşekkürler… İlk makale 11 yıl önce Stüdyo İmge internet sitesi için yazılmıştı, iki dostumun (Mert Emcan ve Efkan Kula) talebiyle. Arşivimdeki plakların öznel hikâyelerini yazmak için başlamıştım. Kitap olsun diye değildi. Plakları nereden aldım, kim tavsiye etti, dinleyince neler hissettim diyerek başladığım bir yazı dizisiydi. Yazmaya başladıktan üç, beş makale sonra başka bir şeye dönüştü. Baktım ki bunlar sadece plak değil aynı zamanda insan hikâyeleri. Ondan sonra başladım önüne bir portre koyup arkasını da kültürel, sosyolojik ve politik bir fonla bezemeye. Makalelerin çatısı böyle oluştu. Kitabın bir bellek özelliği var. Kuru portreler olarak ele almak istemedim. Yazılar zamanla beni bir portreci yaptı asıl amacım bir portreci olmak değildi. O yüzden de bir müzik yazısı değil edebiyat, deneme, anı üçgeninde gelişen bir hale dönüştü. Birkaç yıl sonra en yakınımdaki kişilerden kitap talepleri gelmeye başladı. Mutlaka kitapta toplamam gerektiğini söylüyorlardı. Bu cılız talepler bir baskıya dönüştü ve sonucunda kitaba kadar geldi. Bir basamak sonrası için ilk kitabın çıkması gerekiyordu. Başka bir açıdan bakıp, biraz daha geliştirip başka bir yere taşımak için bu kitabı görmem gerekiyordu. Benim için de böyle bir faydası oldu.

Her ne kadar portrelerle sınırlı kalmasın diye kaleme almaya çalışırken ayak basmak istemediğim tehlikeli bir alan vardı. Bu da nostaljik birer yazı olmalarıydı. Bundan özellikle kaçındım. Geçmişe bakarken iki şey sizi belirler. O geçmiş puslu bir geçmiştir çünkü geçmiştir. Fakat o geçmiş net de bir geçmiştir çünkü bugünden bakıldığında daha rahat yorumlanabilir olma özelliği kazanmıştır. İşte bu iki ucun arasında mekik dokuyarak bu makaleleri nostaljik olmaktan çıkarmaya çalıştım.

2) Yoldan Çıkmış Simalar bir yanıyla Türk Rock Tarihi’nin içinde bulunmuş, çok önemli katkıları olmuş fakat bunları tamamen müziğe olan aşkından yapmış olan ve bir kesim tarafından gayet iyi bilinen, fakat bir kesimin sizin sayenizde tanıma fırsatı bulduğu çok değerli isimleri anlatan bir çalışma, özellikle genç kesimin son yıllarda gerek ilk rock ve heavy metal gruplarımıza olan ilgisi gerekse eskiye olan ilgilerini de gözlemleyen bir müzisyen olarak sormak isterim, gençlerden bu özel çalışmanız hakkında aldığınız yorumlar nasıl ve ne yönde?

Hilafsız tamamının olumlu yönde oluşunun ötesinde, beni asıl sevindiren şey, bu yorumların yuvarlak ifadeleri aşarak gerçekten anlam ifade eden yorumlar dönüşmüş olmasıydı. Yoldan Çıkmış Simalar, bizden sonraki kuşağa ya da o zaman dilimini yurt dışında ya da iş hayatında geçiren insanlara zincirin kopuk halkalarını anlatıyordu. Geçmişten gelip geleceğe uzanan bir miras ya da elden ele dolaşan bir bayraktan söz edilebilecekse, bu çorbada birazcık da bu kitabın tuzu varsa, ne mutlu bana…

3) Yoldan Çıkmış Simalar da en çok etkilendiğim şey, kimleri hayatta kimileri vefat eden, onca emekçi güzel insanla anılarınızı paylaşmanın yanı sıra, o dönem dinlediğiniz gruplar ve şarkılardan da bahsetmeniz oldu. Sizin dâhil olduğunuz o eşsiz kuşağın bugün hepimize özellikle Progresif Rock kavramını kazandırdığı görüşündeyim katılır mısınız buna?

Evet, katılım, ama biraz daha fazlasından da söz etmek gerek. Söz konusu kuşak yalnızca rock müziğinden değil, geçmişinde siyasi bir bağlanma olanları bir yana koyarsak, genelde sözlü kültürden beslenirlerdi. Bir de çizgi romanlar, fantastik sinema ve gençlik filmleri diyebilirim. Özellikle müzik konusunda da arkadaş tavsiyesi en büyük müessese idi. Biz bize benzerdik, çünkü arkadaşın arşivinde ne varsa onu dinler, Apaçi Ayhan gibi birkaç abimizin tavsiye ettiği plakları dinlerdik ve evet, çoğumuzun baba rakçı ve senfonikçi, progresif rakçı olduğu doğru. Çünkü o zamanlar bizim mahallede pop, zibidi ve ticari; caz elit; punk ise ilkel bulunurdu. İçinde bulunduğumuz siyasi iklimin de buna katkısı vardı; örneğin Ruhi Su kadar Led Zeppelin’i, Rahmi Saltuk kadar King Crimson’ı, Zülfü Livaneli kadar John Coltrane’i, Aşık İhsani kadar da Kraftwerk’i sevmeyi öğrenmiştik hep birlikte.

4) Bu kitap yani vefanın gerçekten unutulduğu bugünlerde aslında bir bakıma sanatsal içeriğinin yanında her anlamda çok iyi bir örnek oldu. Bizlere bu çalışmanızla o kadar çok şey öğrettiniz ki, öncelikle tüm benim gibi düşünenler adına size sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Herkesin bildiğinin aksine sayenizde Roker Hakan’ı Deep Purple Ahmet’i, Eloy Hakan‘ı, Parkinson Şeref’i ve daha birçok üstadımızı tanıdık, peki bu eşsiz çalışmanın devamı niteliğinde bir çalışmada gelecek mi?

Elbette… Elimde “Yoldan Çıkmış Simalar” türünde en az beş kitap daha çıkaracak malzeme var. Henüz bazıları çalakalem halinde olsa da yüzlerce yazı var. Bu henüz tamamlanmamış bir çalışma. Gün geldiğinde de “artık bitti” diyebileceğimi hiç sanmıyorum. Ancak niyetim bununla sınırlı değil. Aklımda birden fazla kitap var, ama yılda birden fazla kitap üretebileceğimi sanmıyorum. Örneğin Yoldan Çıkmış Simalar’ı farklı konseptlerde bir seri olarak düşünüyorum. Bunun dışında rock ve caz tarihimizi daha önce ele alınmamış açılardan ortaya koymaya çalışan ayrı ayrı iki kitaba niyetliyim. Yanı sıra müzik dışı şeyler de yazıyorum; öykü-edebiyat türünde de kitaplar olacak, kısmetse…

5) Ve elbette bu eşsiz kitabın içindeki enfes çizimlerin yüreği ve bizimde yıllardır heyecanla takip ettiğimiz üstadımız sevgili Aptulika, elbette ustamızda bu eşsiz çalışmaya inanılmaz çizimleriyle destek olmuş, gerçekten ustamızı da yürekten tebrik ediyoruz bu anlamda bizlere birazda Aptulika ustamızdan bahseder misiniz? Örneğin bu çalışmanızdaki birlikteliğiniz nasıl gerçekleşti?

Kitaba en önemli katkı Aptül’den geldi. (Nam-ı diğer Aptulika) Her makaleye bir portre çizdi. Bunlardan bir kısmını tanımıyordu. Kitap üzerine çalışırken bahsi geçen herkesin fotoğraf arşivine daldım, bazı yazıların bazı bölümlerini fotoğraf okuyarak yazdım. Onlardan ne sökebiliyorsam hikâyelerin içine monte etmeye çalıştım. Hatta bir kısmı bir nevi dedektiflik araştırmasına dönüştü. O kişiyi tanıyan, geçmişte kalmış çok özel bilgilere sahip birilerini bulup çay, kahve içip notlar aldım. Dolayısıyla bu süreçte topladığım fotoğraf arşivi Aptül’e çok yaradı. Hiç tanımadığı insanları onlarca fotoğrafa bakarak sanki abisi, kardeşi gibi çizdi. Tanımadığı insanların çizimleri bile çok başarılı oldu öyle ki herkes kendisini gördüğünde tamam bu benim diyebildi. Kitabın özelliklerinden biri de bu oldu.

6) Gelelim kitapta anılarınızı paylaştığınız, bizlere anlattığınız dostlarınıza, öncelikle bu kitapta bahsettiğiniz bazı ustalarımızı sonsuzluğa uğurladık ve bu kitapta onlara olan vefanızı eminiz ki, bir yerden mutlulukla izliyorlardır, peki diğer dostlarınız bu vefanız karşısında neler hissetiler, bizlerle biraz paylaşır mısınız?

Kitapta yer alan karakterlerden yedisi yaşamıyordu, kitap çıktığında. Maalesef kitap çıktıktan bir ay sonra da Apaçi Ayhan vefat edince, sayı sekize çıktı. Bu nedenle kitabı kapatılması olanaksız manevi bir bakiyenin ilk hareketleri ya da eş bir izahla ödenmesi mümkün olmayan bir vefa borcunun ilk taksiti olarak görüyorum. İçinde yüzlerce ismin geçmesine karşın, bu kitapta 35 başlığa isim veren insan, müziği hiçbir beklenti içine girmeden hayatının ta orta yerine yerleştirmiş, elinin kolunun uzandığı yere kadar yoluna çıkan herkese misyonerlik yapmış hayat insanları. Onları mutlaka tanıyorsunuz. Tanımadıklarınızı da mutlaka biliyorsunuz. Onlar hepimizin hayatına dolaylı ya da dolaysız dokundu ve bizi değiştirdi. Emekleri ödenmez. O yüzden bu bakiye kapanmaz.

7) Vee elbette kısa bir zaman önce yitirdiğimiz ve hepimizde oldukça büyük emekleri olan Apaçi Ayhan Abimiz, kitapta onunla ilgili yazdıklarınızı okuduğumda gözlerimden yaş geldi, hepimiz onu çok özlüyoruz gerçekten, dostlarımıza bu güzel insandan da biraz bahsedelim mi üstadım?

Bu kitap için kolları en iyi tanıdığım insanlardan başlayarak sıvadım. Bunların başında da (kardeşiyle önce altı yaşında mahalleden, sonra ilkokuldan arkadaş olduğum) Apaçi Ayhan geliyor tabi ki. Çünkü beni müziksever yapan oydu. Üzerimde öğrencilik hayatımda derslerine girdiğim tüm hocalardan daha fazla etkisi oldu. Apaçi Ayhan bizim kuşak üzerindeki en etkili birkaç kişiden biriydi; üstelik de tarifsiz derecede iyilikseverdi. Biz birkaç kişi Apaçi Ayhan’ın ne kadar ömrü kaldığını biliyorduk, o yüzden de kitabı yetiştirmeye çalıştım. Görmesi çok iyi oldu. En son ölüm döşeğinde ziyaret ettim onu, son 48 saatiydi. Başucunda kitap vardı. Bu kitabın onunla başlaması ve tarafından dünya gözüyle görülmüş olması benim için mutluluk verici oldu. Onun eksikliğinin sonsuza kadar hissedeceğiz.

8) Siz Ülkemizde Rock başta olmak üzere birçok farklı tarzın en özel evrelerini yaşamış, yazmış, çeşitli etkinliklerde aktif rol almış çok önemli bir üstadımsınız, dolayısıyla size mutlaka sormak isterim, 2000’li yılların müzikal evrelerini nasıl değerlendiriyorsunuz. Özellikle yerli Rock ve Heavy Metal piyasamızı?

Ben mümkün oldukça müziği plaktan dinleyen, mecbur kalmadıkça da mp3’e itibar etmeyen biriyim. Bu halimle bir kuşağın temayüllerinin temsilcisiyim. Bu kuşağın hayat direksiyonlarının nereye kırıldığı malum. İyi müzik dinleyen insanlar dışarıya çıkmıyorlar artık, en azından müzik için çıkmıyorlar. Yeni kuşaklar için konuşursak, onlar dışarıya çıkıyorlar ama müzik için değil. Dolayısıyla iyi müzik artık insanları dışarıya çıkaracak nedenlerden biri olma özelliğini yitirmiş durumda. Milenyum’daki rock ve heavy metal’e gelecek olursak; her şey gibi dünyanın gidişatından olumsuz etkilenen ve giderek içindeki ruhu kaybeden şeyler bunlar. Aşırı ticarileşmiş ve fake figürlerin cirit attığı rock müzik sahnesinde gerçekten çok iyi çalan isimlere giderek daha az rastlıyoruz. Başa dönecek olursak, dışarıya çıkmaya ve albümümü almaya değecek isimler giderek azalıyor.

9) Ve elbette Murat Beşer denilince aklımıza ilk gelen en önemli noktalardan biride, ülkemizin ilk rock müzik dergilerinden olan Stüdyo İmge, bir döneme damgasını vurmuş ve ülkemizde bu kültürün gelişmesinde çok önemli bir rol oynamış Stüdyo İmge’den ve o dönemlerden bizlere bahsetmek ister misiniz?

Stüdyo İmge hepimizin ilk göz ağrılarından biri ve üç farklı dönemde ele alınması gereken bir hikâye. Seksenlerin ikinci yarısında muhalefet adına yaprağın kıpırdamadığı, Ezginin Günlüğü haricinde umutlu şarkıların tınlamadığı günlerde, en ucuz sarı saman kâğıda basılarak çıkan dergiler, bir kesime az da olsa müzik muhabbeti üzerinden farklı bir heyecan vermişti.

Derginin doksanlı yıllardaki ikinci dönemi ise tüm dünyayla birlikte elektronik müzik, hip-hop ve grunge’ın yükseldiği günlere denk geldi. Derginin kâğıt kalitesi ve baskısı biraz iyileşmişti, ama bizim (müzik ahalisi olarak) sınıfsal pozisyonumuz aynı sefaleti içeriyordu. Stüdyo İmge hem bir yandan dünyadaki iyi güncel müziğe yetişmeye çalışıyor, diğer yandan da müzik sektörünün yüzüne bakmadığı, boyalı basının ve gerici karanlık medyanın seslerine kulak vermediği genç yerli topluluklarımıza el vermeye çalışıyordu.

Aslında neredeyse hiç birimiz profesyonel yazar değildik. Bir kuruş menfaat gütmeden yazdığımız yazının haddi hesabı yoktu. Ortak özelliğimiz müziğin hayatlarımızın tam orta yerinden bir tutku olarak geçmesiydi. Editörlüğümde onlara paçalarından çekiştire çekiştire sevdiği müzikleri yazdırıyorduk. O yüzden bu dergilerdeki yazıların çoğunda -batıdaki örneklerinin tersine- son derece şahsi ve samimi bir hava vardı. Onu da özlüyoruz.

10) Tekrar hayatımıza büyük etkisi olduğuna inandığım kitabınız Yoldan Çıkmış Simalar’a geri dönmek istiyorum, bu eşsiz kitabın bir soundtrack misali bir CD çalışmasını yayınlasınız, içinde yer alacak şarkılar hangileri olurdu?

Herhalde bu bir CD’den ziyade boxet olurdu. Çünkü içinde yüzlerce şarkının olmasını isterdim. İçinde hangi şarkılar bulunursa bulunsun, ama mutlaka birer parçayla Amon Düül, Deep Purple, Eloy, Neil Young, Embryo, Hawkwind, Peter Gabriel, Nils Lofgren ve Tünay Akdeniz’i eksik etmezdim.

11) Sevgili Murat Beşer, sizinle röportaj yapmaktan onur duyduk, iyi ki bu eşsiz kitabı yazdınız ve bizlerle ustalarımızı bir araya getirdiniz, bunun için sizle gerçekten minnettarız, Son Olarak okurlarımıza neler söylemek isteriniz?

Röportaja layık bulduğunuz için ben teşekkür ederim. Yoldan Çıkmış Simalar bir aile fotoğraf albümü gibi. Siz de bir an evvel dâhil olun.

Bu röportaj Larva Fanzin’in 3. sayısında yayınlanmıştır.

Yorum bırakın