Ülkemizde ilk Heavy Metal fanzini olma özelliğini taşıyan, efsane LANETH’in ve onun ardılları olan, Heavy Metal’e yön veren birçok derginin yaratıcısı Çağlan Tekil ile geçmişten günümüze bir röportaj gerçekleştirdik.
Merhaba üstadım, öncelikle ‘’LANETH’’ ile sorularıma başlamak istiyorum, bizlere biraz Laneth’in hikâyesinden bahseder misin? Bu fikir ilk nerede ve nasıl aklınıza geldi ve sonrasında nasıl gelişti?
1986 yılında metal dinlemeye başladım, 1987 yılında Metalium elemanlarıyla tanıştım. Ben ve metal dinlemeye beraber başladığım üst komşum Ahmet, gönüllü olarak Metalium’a yardımcı olmaya başladık. Konserler ayarladık, konserlerde çalıştık, grubun basın işlerini yürüttük. Grup Türkiye’nin parayla satılan ilk demosuna imza atmıştı, “Servants of Death”. Bu demoyu posta yoluyla yaymak da bizim işimizdi. Bir yandan da gruba ufak çaplı bir fan club oluşturmuştuk, üyelere 12 sayfalık Metalium’u tanıtan fotokopi bir dergi yolluyorduk. Bir süre sonra gelir gideri karşılamaya yetmeyince bir dergi çıkartıp, satıştan kazanılan parayı gruba bırakmayı düşündük. Dergiyi Metalium’un basçısı Hakan Savaşer’in babasının avukatlık bürosunda fotokopiyle çoğaltacaktık, böylece masrafımız olmayacaktı. Derginin ismini ben buldum, logosunu Polat çizdi. İlk kadromuz Ahmet, ben ve Polat şeklindeydi. Hakan’ın kız arkadaşı Zarife de Blue Jean dergisinde çalışıyordu. Önceleri fotoğrafçı olarak, sonra da yazar olarak ekibin parçası oldu. İlk sayımızı 35 adet basabildik çünkü fotokopi makinesinin toneri bitmiş. Bu yüzden de Hakan’ın babası ofiste bizi kovalamıştı:) Dergiyi fotokopiciye götürüp parasıyla bastırmaya başlayınca da gelirimiz azaldı, o az miktardaki gelirle de fotoğraf filmi ya da dia satın alıyorduk. Çoğunluğu siyah fon ağırlıklı olan sayfaları bir süre sonra fotokopiciler basmak istemedi. Biz de 4. sayımızdan itibaren zorunlu olarak ofset baskıya geçtik.
Laneth Türkiye’nin ilk Heavy Metal fanzini olmasının yanında, bildiğim kadarıyla ülkemizde de çıkan ilk fanzin olma özelliğini taşıyor ve birçok açıdan büyük bir önem taşıyor, bunları bizimle paylaşır mısın?
Benim küçüklükten beri içimde hep yazma isteği vardı. 1988 yılında Güneş Gençlik dergisinde ilk yazılarım yayımlanmaya başladı. İlk yazdığım yazı Destruction üzerineydi. O dönem yazdığım tüm yazıları “gruba başarılar dileriz” diye bitiriyordum 🙂 Yazmak tutkum olduğu için bir dergi çıkartmak bana hiç ütopik bir düşünce olarak gelmedi. Laneth’i çıkartırken bizim ne fanzin olgusundan ne de fanzin kültüründen haberimiz vardı. Mayıs 1991’de ilk sayımız çıktı, bizimle aynı anda Mondo Trasho isimli bir fanzin daha çıktı. Aynı ay yaratıcısı Esat C. Başak’la tanıştık, o bana fanzin kültüründen bahsetti. O kadar bilgili bir adamdı ki yanında ezilip büzülmüştük:) Laneth ve Mondo Trasho herkese “biz yaptık, siz de yapabilirsiniz” demekti aslında. Daha sonra onlarca hatta yüzlerce fanzin yayımlanmaya başladı, biz sadece fitili ateşledik, sonra gerisi geldi.
O yıllarda çıkan fanzinler sonrası hem müzik hem edebiyat ortamlarında bu kültür oldukça geniş çapta yayıldı. Peki bizlere biraz o günlerden bahseder misiniz, yani o yıllar nasıldı?
O dönem fanzinler Kadıköy’de Zihni Müzik’te satılırdı. Zihni ilk sayılarımızı satmaya başladığında henüz Teşvikiye’de tezgâh açıyordu, sonra dükkâna çıktı. Ben dükkânda gördüğüm ne kadar fanzin varsa hepsini alıyordum. Çoğu fanzin olma konusunda bizden daha iyiydi çünkü biz ilk sayıda fanzinin anlamını bile bilmiyorduk. Hepsini kıyaslamak gerekirse ben Mondo Trasho’yu bir numaraya koyarım, belki metal içerikli fanzinlerin yolunu biz açmış olabiliriz ama edebiyat ağırlıklı fanzinlerin kılavuzu Mondo Trasho’dur. O yıllarda müzik içerikli fanzinlerin yasal zeminde karşılığı yoktu, o sebeple çok ilgi çekiyordu. 1976 yılında Sex Pistols’ın Manchester’da verdiği bir konser var, o konserde bulunan neredeyse herkes konserden çıkıp bir grup kuruyor, bu kültür de öyle yayıldı. Fanzin okuyanlar kendi fanzinlerini çıkartmak için kolları sıvadılar, iyi de ettiler.
Laneth bugün herkesin aradığı ve arşivlemek istediği bir çalışma, yakın zaman önce bir külliyat çalışması yayınlamıştınız, peki bu tarz bir çalışma var mı gündeminizde?
Şu an için öyle bir düşüncemiz yok. O zaman da yoktu aslında. O dönem 6:45’te olan, sonra ayrılıp Sub Press isimli şahane bir yayınevi kuran Şenol Erdoğan ve Murat Arslan bu fikirle geldiler, ben de ok dedim. Jefferson Airplane’in toplama albümü “The Worst of Jefferson Airplane”in isminden etkilenip “The Worst of Laneth” koydum adını.
Benim için Laneth Kerim Tunçay’ın Glen Benton’la yaptığı o eşsiz röportaj, yılın enleri bölümleri ve elbette Laneth’li konserler ve yerli grupların ağırlıklı olduğu eşsiz bir samimiyet okuluydu. Siz o dönemlere düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?
Kerim Tunçay Laneth’in ilk abonesiydi. İlk sayı sonrası Laneth’e uzunca bir mektup yollamıştı. Zaten birbirimizi sima olarak metal ortamından tanıyorduk ama asıl tanışmamız o mektupla oldu. O Fenerbahçe’de ben Erenköy’de oturuyordum. Bir gün otobüste karşılaştık ve Kadıköy’e kadar dergi hakkında konuştuk. Sonra yazarımız oldu. Aynı zamanda 30 yıla yaklaşan arkadaşlığımızın temeli de atılmış oldu. Benim için müzik konusunda tüm zamanların en iyi röportajcısıdır, hiç çekinmez, her şeyi sorar. O gazetecilik konusunda bildiği her şeyi benden öğrendiğini söyler ama kesinlikle benden çok daha iyidir. Laneth’le ilgili övünebileceğim en büyük konu ise önce sayfalarını sonra da kapaklarını yerli gruplara açmasıdır. Bir dönem sadece yerli grupları kapak yaptık, bunu yapan sadece bizdik.
Laneth, Slayer Röportajı Yapınca bitecek demiştiniz ve öyle de oldu, peki sizin için o dönemlerde yaptığınız en özel röportajlar hangisiydi?
Yabancı olarak başa Glen Benton’ı koyarım, ardından Tom Araya röportajı gelir. Her ikisi de Kerim Tunçay imzalı. Yerlilerde ise Kerim’le beraber yaptığımız Death Project, Metalium röportajları. Bir de Deathroom röportajı çok iyiydi.
Laneth sonrası Non Serviam, Blue Jean’de Kara Kutu ve elbette Headbang… Yani yine çok değerli çalışmalara imza attınız ve kanımca her biri Türk Metali’nin gündemini ayakta tuttu. Siz bu süreçleri genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Eğer okuyacak bir şey bulamıyorsak biz yapalım”, mottomuz budur.
Geçen günlerde Headbang ekibi olarak bir arada olduğunuzu, bizlerle paylaştınız ve açıkçası sizleri de çok özledik. Bizleri Headbag ile ilgili neler bekliyor, bizlerle paylaşmak ister misiniz?
Ekim ayında yeniden yola devam ediyoruz, şimdilik söyleyebileceğim bu.
Laneth zamanlarını ve şu dönemdeki fanzin dönemini kıyaslarsanız, o günlerle bugünler arasındaki farklar sizin açınızdan nelerdir?
Şu an ortada basılı fanzin var mı, varsa da maalesef haberim yok, o sebeple bir kıyaslama yapamam.
Son birkaç kapsayan süreç içerisinde elbette uzun süredir var olan DELİ KASAP başta olmak üzere Takas Pazarı, İskelet Webzine, Kanlı Teneke gibi fanzin ve dergileri nasıl buluyorsunuz?
Takas Pazarı ve Kanlı Teneke’yi alıp okuyorum, her zaman basılı yayını tercih ederim. Webzine olarak Pasif Agresif ve Paslanmaz Kalem dışındakilere bakmıyorum.
Heavy Metal gibi yeraltı edebiyatını içeren birçok fanzin de mevcut. Bu çalışmaları takip ediyor musunuz?
Hayır etmiyorum.
Çağlan Tekil‘den konuşalım biraz, sizi geçen yıllar içinde hem organizatör, hem editör, hem yazar, hem radyocu, hem de Dj olarak birçok başarılı çalışmanızla seviyor ve takip ediyoruz. Bunca işi en iyi şekilde yapmak tabi ki zor ve herkesin harcı değildir. Kısacası şunu sormak istiyorum, bu başarınızın sırrı nedir?
Ortada bir başarı var mı bilmiyorum çünkü sonucunda başarısız olduğum işler de var. Ama nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bunu kalple ve zevkle yapıyorum.
Fanzin Apartmanı olarak bizi kırmadığınız için size sonsuz teşekkür ediyor ve bundan sonra da sıkı bir şekilde takipçiniz olacağımızı bilmenizi isteriz. Son olarak bu satırları okuyan fanzinci, yazar arkadaşlarımıza ve elbette tüm dostlarımıza neler söylemek istersiniz?
Üretmekten korkmayın, çekinmeyin. İçinde bulunduğumuz devir en aykırı, en sansasyonel işlerin yaratılabileceği bir zaman dilimi. Kimse okumasa da görmese de siz ürettiğinizle barışık olun ve gurur duyun. Sorular için teşekkürler. \m/