KRİTİK: Sakat Fanzin 7. Sayısı Üzerine Notlar (PDFli)

Merhaba Faznin Apartmanı sakinleri,

Fanzinler’in özgür -isteyenin istediği gibi yazdığı, çizdiği- dünyasına gireli çok olmadı. Fanzinlere karşı bilgisizlikten kaynaklanan önyargım, beni bu yayınlardan uzakta tuttu. Düşüncelerimi yeniledikçe, kendi içimde özgürleştikçe ve homosapiens olmanın hakkını verdikçe bu özgür yayın ortamına daha ılımlı bakmaya başladım ve bir fanzine rasgeldim. Adı Sakat Fanzin, şimdi sizlere bu fanzinin son sayısını -yedinci sayısını- tanıtmaya çalışacağım.

Bu isim üzerine çok düşündüm. Sakatın sözlük anlamlarına baktığımda; vücudunda hasta ya da eksik bir yan bulunan (canlı), bedensel özürlü (kimse), eksik ya da bozuk şey, ruhsal yönden dengesiz (kimse) olarak tanımlanmış. Bu anlamlar benim çerçevemi oluşturdu ve bu çerçevenin içini de fanzindeki yazılar ile doldurmaya çalıştım. İlk olarak kapakla başlayayım. Kapak için üç farklı düşüncem var aslında. İlk düşüncem şu şekildedir; kapakta bir el ve sargılı bir parmak görüyoruz. Bu ele dikkat ettim (belki de çok şüphe ve merak eden bir insan olduğumdan kaynaklıdır bilmiyorum) Bu el insanın sol elidir. Ee sol else sol el, ne olmuş yani diyebilirsiniz ama demeden önce yapılan araştırmaları bir gözden geçirmenizi rica ediyorum. Araştırmalarda sık karşılaşılan kanıya göre, sol el kullanımının bir eksikliği belirttiği yöndedir. Yani sol el kullananlar, sağ el kullananlar için yaratılan bir dünyada bazı zorluklar çekmektedir. Sonra sargının sarılı olduğu parmak işaret parmağıdır. Bu parmak ise insanların genelde en çok kullandığı ve en hassas parmağı olarak bilinir. Bu parmağın sargılı olması artık görevini yerine getiremeyecek olmasına delalet eder. Yok artık Lebron James dediğinizi duyar gibiyim, bilmiyorum belki hazırlarken böyle düşünmediler. Lakin ben bilmeye cesaret edip, öyle varsayıyorum, neyse devam edelim.

Bir şeyin değeri onun eksikliğinde daha çok bilinir klişesi herkes tarafından dile getirildiği için değil doğru olduğu için klişedir. Eksik olan üzerine daha çok düşünürüz ve o eksikliğin verdiği acı, en büyük acıymış gibi gelir ama düşündüğümüz gibi değildir aslında çünkü sonraki acı önceki acının hazır şahidi ve sınırıdır. Bu sınırı diğer bir acı aşar ve yeni bir sınır oluşur, hop diye başka bir acı derken, kısır döngü anlayacağınız. Emil Cioran’ın da dediği gibi “Her acının sınırı daha büyük bir acıdır.” İkinci düşüncem ise var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyen politik hareketlere karşılık gelen terim olan soldur. İçeriğe bakıldığında bu düşüncemin fanzinin kapağının fikri temellerini atmış olma ihtimali daha yüksektir. Eğer öyleyse sargılı parmak, bu görüşün içinin doldurulmadığına delalet ediyor olabilir. Üçüncü düşüncem ise kapak üzerine farklı fikri temellerin olabileceği varsayımıdır ki bu da muhtemeldir. Şimdi tek yapmamız gereken kapağı açmak ve belirsizlikten kurtulmak.

Öncelikle Sakat Fanzin’in bu sayısındaki isimleri takdim edeyim. Daha sonra da seçtiğim birkaç eser hakkında incir çekirdeğini doldurmayacak düşüncelerimi belirteyim. Bu sayıda;

Rıdvan Gecü, Nazlı Bahar , Kadir Yanaç , İnanç Avadit, Ozan R. Kartal, Tuba Bozkurt, Ali Yoksuz, Nur Alan, Mazlum Mengüç, Mustafa Torun, Sena Türkmen, Oğuzcan Önver, Ata Sözütok, Aslı Serin, Ömer Şişman, Ahmet Güntan yer almaktadır.

İçeriğe geçecek olursak; bu sayıda ilk olarak bizi karşılayan ilk isim Rıdvan Gecü oluyor ‘masiva through rıdvan gecü’ şiiriyle. Güçlü kalemiyle fanzinin öne çıkan isimlerinden olan Rıdvan Gecü, aynı zamanda fanzinin yürütücüsü.  Şair hakkında biraz bilgi edindim, kendisi İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışıyor ve aynı bölümde doktora eğitimine devam ediyormuş. Şiirinde de bunu hissediyorum sanki, malzeme sıkıntısı hiç çekmiyor. (içime ekşi sözlük yazarı kaçmış olabilir) Şiir için düelloya girmiş biri için ne söylenebilir bilmemekle beraber yine de başlık hakkında birkaç şey söylemek istiyorum ya da zorunda hissediyorum buna kendimi. Bir şiirde ilk odaklandığım şey daima başlıklardır, başlık şiir için bir rehber niteliği taşır benim için. O başlığa bakarak biraz düşünürüm, acaba nasıl bir şiir bekliyor beni diye. Sonra okumaya başlarım. Rıdvan Bey’in başlığı ise epey düşündürdü. Masiva bir tasavvuf terimidir ve Allah’tan başka her şey manasına gelir. Through ise sayesinde, tamamen, baştan sona anlamlarını taşır. Diyebiliriz ki Allah’tan başka her şey vasıtasıyla/ sayesinde Rıdvan Gecü kendine bir profil çizmekte ve şöyle tanımlamaktadır yaşamı

“yaşamak mı bu neyin nesi

tınısı tanıdık, mırıldanabilirim

dıgıdık dıgıdık veya sonsuza dittiri dittiri”

 

Sonraki iki şiir Nazlı Bahar’a ait ‘esesyon’ ve ‘peygamber vitesi’ şiirleridir. Genel itibariyle bu iki şiiri de beğendiğim, hoş ama yıpratıcı bir tınısı var. Bam telime dokundu şu ifadesiyle “İddiam insanın amorf olması üzeredir” Biçime meydan okuyor şair, gardınızı alın.

Ardından takip eden şiirler aynı isimle anılmış Kadir Yanaç’a aittir. Şairin ‘vücut ya da namevcut’ adıyla yazdığı bu iki şiirler aynı dizeleri barındırmakta, bazı noktalarda birbirinden ayrılmaktadır. Fakat bir zincirin iki halkası gibi birbirini tamamlamaktadır. Onun söylemiyle ‘her kelime kendisi için vardır’ şiirdeki her kelimenin kendisi için orada olduğuna iman ederek okuyun. Ardından,

“her şeyimizi aldılar

bir yaşamı yaşam yapan ne varsa

ağaç, orman, dere, sokak, meydan, meyhane

eksildikçe yaşam envanterimiz

büyümekteyiz aslında biz de

çok sıkılıyor musun sen de?

bir gün elbet çıkılacak yine dünyaya”

diye yerli yerine oturtulmuş dizelerle İnanç Avadit karşılıyor bizi ‘doğada yok olmayan şeyler’ şiiriyle. Şair doğada yok olmayan şeylerin küçük bir listesini yapıp veriyor bizlerin eline. Bir kez daha insana bakalım bu vesileyle.

Ozan R. Kartal sahip olduğu zenginliği(!) ‘avokado.jpeg’ adlı şiiriyle anlatıyor. Kokusuyla uyanıp, egzele dizdiği alacaklıları bir de kendisinin hesapladığını söylüyor. Arkadaşlar hepimiz biliriz ki avokado yemek zenginliktir, bu avokado.jpeg bile olsa.

-Hapşuu, Tuğba Bozkurt’un çok yaşa bile dememesiyle biten bir şiir. Adı “tahribatsız muayene” İnceleme yapılacak parçanın bütünlüğüne zarar vermeden yapılan muayene türüymüş ve geçerliliği ise daha önceden yapılmış olan tahribatlı muayenelerin sonuçlarına dayanmaktaymış. Değişik bir talep ve değişik bir şiir diyebilirim. Kendine özgü bir havası var şiirin daha önce bu havayı soluduysam bile hatırlamıyorum.

üst kattaki gerçek” diye bir başlık açan ve “lütfen gerçeği saklamasın kimse bu kez iyi olanı yapalım.” diyen Ali Yoksuz’u  “kayyum atanmış babalar” şiiriyle Nur Alan takip ediyor ve şöyle diyor;

“Kayyum atanıp babalar

kalpten organ tahsisi

ve tahmin edilsin kudretine değişilen

bitimsiz teyit gelmediği yerden. Olacaktır

illa yani olacaksa bu iş, sevdirsin sevdiğini

altı üstü sevmek değil mi

üç harfliler de sever çok da çiçek olur

babalar gibi”

Saklanmaması gereken gerçek ve iyi olan şey bu olsa gerek, sevmek.

Hristiyan öğretisinde İsa’nın çarmığa gerildiği tepe olarak bilinen yer isminin Mazlum Mengüç’ün şiirinin başlığını oluşturduğunu görüyorum. “galgota, 33” şiiri zihnimi fazlasıyla yordu diyebilirim. Genel itibariyle şiiri beğendim, en muhteşem şiiri denemiş gibi ve tanımlanmış, muhtemelen şairin düşündüğünün gölgesidir. Benim için gölgenin en koyu olduğu dizeler ise ;

“şimdi siz sevmeye kalp arıyorsunuz ya hani

şimdi siz inanmaya yer başlamaya takat

hani ya utanmadan girmeye cennet arıyorsunuz

gül yapıyorsunuz ya ağzınızla

çiçekler veriyorsunuz ne bileyim canım diyorsunuz

aşkım çok özledim seni”

Fanzinde yer alan şiirlerin hepsi iyi şiirler bence. Gerçi bu tartışılır. İyi şiir nedir sorusuna geçmeden önce iyi nedir, şiir nedir sorularını sormak gerek. Şairlerin düşüncelerinin gölgesi olan bu şiirlerin bazı vakitlerde kısa, bazı vakitlerde uzun bir gölgeye sahip olduğunu görmekteyim. Peki ya şairin düşüncelerine ışık tam tepeden geldiğinde ne olur? Sorduğum soruya kendi cevabımı vermek istiyorum. İşte orası okuyucu ile şairin karşılaştığı yerdir fikrimce ve bu yer okuyucusuna göre değişir. Ben karşılaştığım yerlerin birkaçının konumunu verdim. Son olarak “Anaakımlaşmış bir deney kendisini yok etmiştir. Şiir yazmak artık imkânsızdır ama yine de yazılabilir. Asıl deney budur” diyen İnanç Avadit ‘şiir üzerine 11 tez’ başlığıyla fanzinin sonunda sizi bekliyor.  Şayet inanıyorsanız, Tanrı rehberiniz olsun. Twitter ishalinin üzerine aman ha basmayın, sıçramasın ve yazımın başlığına gülümsemeyi unutmayın.

FANZİN: Sakat Fanzin Sayı 7 (PDF İNDİR)