Fark Fanzin felsefe, edebiyat ve sanat alanında yazılar sunuyor. İsim olarak neden kendilerine Fark Fanzin dediklerini bilmiyordum. İnternette Fark hakkında bilgi aramadan önce 3. sayıyı tamamen okuyup bir fikir yürütebilecek miyim diye merak ettim.Bu durumunun çözümüne birkaç açıklamadan sonra tekrar geleceğim.
Fark’ı okuduktan sonra bende yarattığı etkiyle ve Fanzin Apartmanı’nda Selma Cengiz’in kaleme almış olduğu birinci sayının yorumunu kıyaslayınca, Fark’ın çizgisini hiç değiştirmeden yoluna devam ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Özellikle felsefeye meraklı iseniz, temel bir bilgi birikiminiz varsa birkaç yazıyı ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. Deneme tarzında olan yazılarda, kavramlar farklı şekillerde bizlerin düşüncesine sunulmuş. Tam bu noktada belirtmek istediğim bir durum var. Eğer felsefeye ilginiz çok az hatta yok ise, bu fanzindeki yazıları anlamak için bol bol araştırma yapmanız gerekebilir. Bir çok yazıda atıfta bulunulan fikirler ve kişiler hakkında bilgi depolamanız tüm metni anlamanıza yardımcı olacaktır.
Şimdi gelelim isim neden “Fark”. Benim bulmuş olduğum cevap farklı işlerin bu fanzinde yapılıyor olmasıydı. Çoğu metni anlamak için zihnimi boşaltmak zorunda kaldım. Cümleleri tekrar tekrar okudum. Sanırım bu da Fark’ı farklı kılan şeylerden biri. Daha sonra 1. sayının yorumlarında bulduğum metin beni haklı çıkardı. O metni aşağıya bir hatırlatma olarak bırakıyorum.
“Fark Fanzin’in kendisi, giriş yazısında ulaşmak istediği noktalara değinerek “farklara ihtiyaç” olduğunu belirtmiş akabinde de bu fark denizinde sözlerini esirgemeyecek dostları kendi mecrasına davet ettiğini açıkça beyan etmiş.”
Ön kapak görseli, Alican Pınarbaşı ve arka kapak görseli Filiz İzem Yaşın’a ait.
Fark’ı okumaya başlayınca içindekiler bölümünden sonra direk olarak yazılar başlamış. Fanzinle ilgili bir giriş yazısı bu sayıda kullanılmamış. Açıkcası ben fanzinlerde bir giriş yazısı görmeyi çok seviyorum. Küçük bir not olarak bunu da ekliyorum.
İlk olarak Esma Özlen’in “Nietzsche’de Ahlakın Soykütüğü” isimli yazısını görüyoruz. Yazı felsefi litaretürehakim olmayan güruh için anlaşılması zor olabilir. Fakat felsefe severler için keyifle okunacak 4 sayfa. Özellikle Spinoza ve Nietzsche’nin etik ahlak ayrımı, köle efendi ahlakı ve Nietzsche’nin bengi dönüşü yazının dikkat çeken yerleri. Yazından bana kalan cümle ise ” Değerler zorunlu değildir. Onlar farklı perspektifler tarafından yaratılır.” oldu.
Anlaşılması biraz daha güç bir metinden sonra bir şiire yer verilmiş. İlk sayının da kritiğini yapan Selma Cengiz’in” Buruk Buğu” isimli hüzünlü bir şiiri. Dilin başarılı bir şekilde kullanıldığını düşündüğüm bu şiirden size bir dörtlük bırakıyorum.
uğrak bir mekanda insan olabilmek, iklimleri
yerinden figan ettirmektir diyen kor parçasına;
kuş sesinin buğusundan başka
ne vaat edebilirsin, şair?
Orkun Tüfenk’in “Hastalık ve Mücadele” isimli yazısı ise, bir grip hastalığının insan üzerindeki etikleriyle başlamış yazısına. Daha sonra hastalığı bir düşman olarak görüp aslında hayatın düşmanlarla mücadele olduğunu vurgulayan, hatta bu konuya Spinoza ve Nietzsche’nin perspektifinden bakarak konunun daha da derinlerinde neler olabileceğini anlatan bir metin sunmuş.
“Kendi Kendine Konuşmak Üzerine” isimli yazıyı Ceren Canan Koçhan kaleme almış. Bu başlığı okuduğumda bunu ne kadar çok yaptığımı düşündüm. Yazıda da bunu yapmanın aslında delilik olmadığını, insanların buna ihtiyaç duyduğunu hatta bunun yapılması gerektiğini okuyunca mutlu bile oldum.
Yine bu tarz düşünce yazılarından sonra iki adet şiir bizi karşılamakta. İlki Kaan Eminoğlu’nun “ Kesiklerim ve Eksikleri” ve diğeri Sait Özden’in “Kartpostal” şiirleri.
Kenan Kızılşafak “ Felsefenin Janus’uWıttgenstein” isimli yazısında ise Wıttgenstein hakkında çok akılda kalıcı bir yazı kaleme alınmış. Bu yazıda Wıttgenstein bir Janus’a benzetilmiş. (Janus, Antik Roma’da zıtlıkları temsil eden bir tanrıdır. Giriş-çıkış, eski-yeni, doğum-ölüm gibi… ) Nedenini ise bir alıntı yaparak açıklayacağım.
Yazar, Wıttgenstein için:
“Bir yüzüyle felseyeyi bitirip(!), diğer yüzüyle felsefeyi tekrar başlatıyor.”demiş.
Aysu Uzer’in “Tatlım Konuşmamız Gereken Bir Rüya Var” isimli yazısı rüya kavramına farklı bir bakış açısı getiriyor. Rüyaların bedenle ilgili mi yoksa ilgisiz mi olduğunu, algı ve muhakemenin rüyaya etkisi gibi kavramlardan bahsetmekte.
“Kısaca sadece aklın saf faaliyeti ile ulaşabileceğimiz noktara ben uyuyarak geldiğimi düşünüyorum diyebilirim.” Metinle ilgili bir çok durumu özetlemekte. Tabi bir de rüyasını anlatmıştır. Ve bu rüya sonra çıkarımlarından bahsetmiştir.
Son olarak da Rene Char’ın “Jacquemard ve Julia” isimli şiirini bulabilirsiniz.
Ayrıca Fark’ ın içinde Gülşen Aktaş ve Sercan Bozdoğan’ın çizimlerini de görmeniz mümkün.
Takip ettiğim kadarıyla sosyal medya hesaplarını da güncel tutmakta, orada da güzel paylaşımlar yapmaktalar.
Yine sosyal medyalarında bulduğum bir cümleyi de şuraya bırakıyorum.
Fark Fanzin, düzensiz çıkar. Yerleşik değildir.
Felsefe, Edebiyat, Sanat hakkında konuşur.
Yazı göndermek isteyenler için mail adreslerini de eklemişler.
farkfanzin@hotmail.com
Toparlamak gerekirse. Fark ekibi dolu dolu bir sayı hazırlamış bizler için.Tüm ekibin emeğine sağlık. Daha nice sayılarını okumak dileğiyle…
Fanzin yürüyor…