Yakın zamanda keyifle incelemiş olduğum Kibrit Fanzin’in Nisan 2021 sayısı oldukça alışılmış, ama yerli yerinde bir kapak çizimi ile karşılıyor okuyan kişiyi. Her sayılarının içerik kısmında çeşitli yazarların aforizmalarına yer vermek oldukça önemli kanımca, fanzinin her sayfası keşfedilmeye açık oluyor böylece.
İlk sayfada okuru, İsmail Pişer’in yirmi yedi yaşında olmasına rağmen şehir değiştirme sevdası ile başlayan, akabinde de geniş bir sorgulama seansı getiren bir yazı karşılıyor. Her şeyin aynı anda ve aynı zaman çizgisinde muhafaza edilemeyeceğini ve kararsızlığın yaşattığı sınamayı kuvvetli bir şekilde hissettiriyor. Varış noktası yerine, yapılan yolculuğun nostaljisi surata çarpılıyor. Oldukça serbest ve dürüst.
“Şiirin tek konusu aşk değildir ve de şiir apolitik değildir”. Ahmed Furkan Yıldız, “Hangisi Şiir Değildir?” yazısını okurken neredeyse her cümlesine teker teker katıldığım, edebi kritik yazınlarının arasına katılması gereken seviyede haklı cümleler kurmuş. Çoğu insanın aksine, Türkiye’de yozlaşan bir sanat dalını diri tutmayı kışkırtıcı bir şekilde dışa vurduğu için ona kendi adıma teşekkür ederim. Fazlasıyla sıkıntı çekilen bir dönemde, başkaldıran şiirleri ancak fanzinle ve yeraltı kültür ile alakası olan insanların üretmesi şaşırılacak bir şey değil. Günümüz insanı anksiyetesini ve endişesini farklı yerlere yansıtırken, kendi hayatının dokusunu şiirlere aktaran insanların sayısı çok az. Amaçlandığı gibi, bunu okuyabilecek herhangi bir şiir insanına yeterli motivasyonu verebilecek, gümbür gümbür birkaç sayfaydı.
“Geriyorum sapanımı harflerle / Bu kez şiiri vurmak için tam alnından!”. Rıza Karakuş’un “Afedersin Mayakovski” adlı şiiri (umarım kendisini kızdırmam, bahsedeceğim terim çoğu güncel şairin hoşuna gitmez), biraz Romantik esintiler barındırıyor gibi geldi bana! “Egzoz dumanına sıvanmış kenti saran ürkütücü sis” dizesini yazmış, temaya o kadar yakın hissettim ki, benim için biraz alegori oldu. Karakuş’un metaforlarıyla baş başa bırakacağım sizi.
Kibrit’i okumaya devam ederken Rıza Karakuş’un şiirinin akabinde karşıma Ahmet Balıca’nın mis gibi bir eleştirisi çıkıyor karşımıza. “Çocuklar Kimleri Örnek Alır?”. Türkiye’nin kaçınılmaz bir gerçeği olan, sorumsuz ve ilgisiz ailelerin yarattıkları bir vücuda ettiği küfürlerin bir eleştirisi. Eğitici yeteneği olmayan, yetersiz insanların yaptığı hatalar, kümülatif bakıldığında koskoca bir dağ oluyor. Okurken hedef kitlesine sinirleneceğinizi düşünüyorum. Şiddetle tavsiye ederim.
Kibrit’in oldukça müteferrik bir fanzin olduğunu anlıyorum ilerledikçe. Tuğba Türk’ün mitolojik bir kanal açan “Narkissos” başlığını verdiği şiir ise çoğunlukla melankolik.
“Damalı taksilere binip gidememek / Mutlu etsin bizi / Az daha yürürüz birlikte diye”. Yer yer okuduğum eleştiriler ve canlı şiirlerden sonra, Fatma Tuna’nın şiiri bezeli bir tat veriyor. Sıcak bir anlatım olarak değerlendiriyorum, okunmalı!
“Beton binaların ardında, betonlaşan kafalar. / Modern kölenin uydurduğu sahte dertler, tasalar”. -Muhammed Miraç Akkoyun.
“Düşlerimle bütünleşiyorum / Özüme dönüyorum / Keşke diyorum / Bu kadar hissetmeseydim bir şeyleri”. Demek Buket Gayuk. Sayfalar ilerledikçe, fanzinin içsel ağırlığı arttı ve taşıyabileceği melankolik şiirler/yazılar sıralandı önüme. Bunu oldukça güzel buluyorum, çünkü ilerledikçe akışa kapılabiliyorsunuz kolayca. Böyle söylemişken, canlı bir anlatıyla insani duygulara baskı yapan bir yazı, Kıymet Güleş’in “Ölümlü Bozuk Para Sesleri!”. Çiğ bir gerçeklik.
Çiğ bir gerçeklik demişken, Ferhad Dost’un “Lincin Daniskası” yazısı. Kabil’de muska satan bir mollayla girdiği tartışmadan sonra feci bir şekilde can veren Ferhunde’nin hikayesi. Dünya tarihinde gerçekleşmiş en barbar, en korkunç olaylardan birisidir Ferhunde’nin linçi. Düzinelerce erkeğin bir tane kadını sıra sıra dövüp, yakmasının çiğ gerçekliği. İşin en korkunç kısmı ise, herhangi bir ihlal ifade eden bir videoyu asla normalce görüntüleyememenize rağmen, New York Times’ın bu videoyu açık açık internet sitelerinde bulundurmasıdır. İş doğu kısımlarına geldiği zaman dünyadaki hiçbir insandan ve kurumdan yeterli bir ses çıkmaz. Cahillikle savaşıyorsanız, yalnızsınızdır.