Fanzin Apartmanı arar, keşfeder. Okurunu yaşamda iz bırakan fanzinlerle karşılaştırır. Bu karşılaşma hayatın biriktirdiklerinden süzülen bir dünyadır. Bu dünyada çoğu şeyin tarifi yapılamaz. İnsanlar daima böyle girişimlerde bulunmuştur elbette. Ancak ortada tanımlayabileceğimiz değil, tanık olabileceğimiz şeyler vardır yalnızca.
Sesli yaşamlarımız vardır. Kimisi her birimizde farklı farklı, kimisi birçoğumuzda ortak olan sesler. Yaşam bir operaya benzer aslında. Her enstrüman tek başına müstakil bir ses, bir dünya içerir. Fakat bütün sesleri bir araya toplayan bir ses gerekir.
İşte 1 Kafa Sesi de böyledir zannımca. Birçok kafa’dan çıkan müstakil seslerin tek bir çatı altında, gürültü yapmadan birleşme çabasıdır. Mozaik bir bütündür, denilebilir.
Kapağı bana oldukça gürültülü gelse de sesleri birbirinden ayırınca anlamaya, tanık olmaya başlıyor okur.
“Boliç” şiiriyle okurunu selamlıyor 1 Kafa Sesi. Lady Lazarus’un yazdığı bu şiir kendi ses’ini bulmaya çabalarken okuru da çekiyor kendi arayışına. Henüz şiirin başında soruyor okura: “Taşlar kendini gökte / Sanmak için mi sevişmenin / Tadını almak ister?” Kendi dünyasını var edebilme niyeti taşıyan bir şairin sorusudur bu. Biz henüz cevaba ulaşmadan, belki de ulaşmak germez, şair evine döner. Sokağa inen şairin evi neresidir sahi? Ne için sokaktadır?
İlerleyen sayfalarda 1 Kafa Sesi, Rönesans Döneminin meşhur ressamlarından Botticelli’nin “Venüsün Doğumu” adlı çiziminin kısa bir analizini sunuyor bize. Bu sunuşun hemen ardından Servan Erdinç’in, adı gibi sevda sözcükleriyle dolu “Sevda” şiiri yer alıyor. İlkin ikisini aynı sayfada görmenin bir bağlantı kuracağı fikriyle yanaştım şiire. Resim de bir şiirdir, bir başka şiirin ona tanıklığı ne ölçüde anlaşılabilir, bunu kestiremem, bunu 1 Kafa Sesi’ni okuyacak / duyacak okurlara bırakmak gerekiyor.
“Eski Bir Savaştan Çıktım Yorgunum” diyor Sait Özden. Tanrı’ya bir arz niteliğinde olan bu şiir, arayışın verdiği yorgunluğun eseri olsa gerek. Arayışın, yorgunluğun, sevgili için harcanacak nefesin kıymetini bilip de onu tutmaya çalışan bir şairin eda’sı bu.
1 Kafa Sesi’nde yer alan şiirlerin ismi, bir şiir-sever olarak bana tebessüm ettiriyor. İşte onlardan biri: “Bir Yere Ait Değilsin Sokağı” Şairin ilk suç ortağına tanık olan bir yüzü, kendi karşımda görüyorum adeta. Üstelik tam da oturmuşken menzilime.
1 Kafa Sesi’ni yarılamışken “bir şairin avuçlarında yeminlere yolculanan” bir şiir karşılıyor bizleri. “Yıllanır Korkular Devrik Bir Manzarada” Söz konusu şair Ferhat Nitin. Bu şiir adeta bir minör şiir. Her adımda farklı bir örgü-hikaye sunuyor.
1 Kafa Sesi, çokluk şiirin sesini yakalamaya ve bundan da bir edebiyat mozaiği oluşturmaya çabalayan bir fanzin olarak dikkat çekiyor. Ferit Değer’in “Esneyen Ay” adlı şiiri de fanzinde yer alan minör şiirlerden bir diğeri.
Hane İkbal Türedi’nin “Mum Tenli Uykusuz” şiiri uykusuzluğunu, mumdan erimiş tenine gecenin yapışmış olmasıyla sancılar çeken bir şairin sesi adeta. Şiiri okurken, dışarıya alabildiğince uzanan bir gece hakim oluyor.
Bu sayıda özellikle dikkatimi çeken şey bir illüstrasyon oldu. Söz konusu illüstrasyon İbrahim Tekpınar’a ait. Modern dönemin en büyük sorunlarından olan mülteci sorununu, meşhur bir fotoğraf olan Akbaba ve Çocuk’u yeni bir kafa sesi ile gündeme taşıyor. Bu birleşim benim çok hoşuma gitti açıkçası.
Ahmet Özdemir’in “Düş Evinde Sol Yanından Klişelerle Vurulmuş Hergelenin Neriman İçin Söylediği Lirik” adlı şiirinin başlığı başlı başına bir şiir bana göre. Teknik olarak farklı özelliklere sahip bu şiir diri bir klişeye sahip. Klişe derken, hemen sayfayı geçmemenizi öneririm. Zira bir söz ne denli klişe ise o denli haklılık payı vardır bazen.
Erkut Tokman’ın “Lupoc” adlı eserinin incelemesiyle karşımıza çıkıyor Ferhat Nitin. “Lupoc Üzerine Dinginliğin Başkalaşımı” adını taşıyan inceleme yazısı bizlere Lupoc’a dair bir yol gösteriyor yahut ona giden yolu aydınlatıyor.
Son olarak kült filmlerin yönetmenliğini yapmış usta bir isimle karşılaşıyoruz. Alfred Hitchcock’ın 1940 yapımı “Rebecca” adlı filme kısa bir bakış atıyoruz. Bu inceleme/okuma filmi izleyenler için dikkate değer nitelikte.
Her yazı bir fikri doğururken bir başka fikri öldürür. Bu nedenle her eylem bir ses yaratır edebiyatta. Belki de tek ihtiyacımız olan şey bütün sesleri tek bir kafada birleştirmektir. Yine de bunu yaparken ister istemez bir sese bağlı kalır okuyucu/izleyici.
1 Kafa Sesi’ni okuyun, artık hangi ses meşrebinize uyarsa…