Camekân

Öğlen olması lazımdı evden çıktığımda, saatin kaç olduğunu yine kaçırmıştım. Kulaklığım kulağımda, etrafımı göremeyecek kadar gömülmüştüm kapüşonuma. Bulutlardan sızan loş ışığı görmeye çalıştığım her an, yüzümü ıslatan serinlik karşılıyordu beni. Aynı yollardan yürüdüm, aynı köşelerden döndüm. Günün her anını taşıdığım, kafenin önüne doğru yürüdüm. Vardığımdaysa, o farklılığın göze çarpmaması mümkün değildi. Üstünde sırılsıklam bir gömlek, normalin dışındaki hareketleriyle, etrafını insan kalabalıklığına sürükleyen bir akranım vardı. Ben de kalabalığa eklenmişken, aklımda ilk canlanan, içerideki birisine bir şeyler anlatmak istediğiydi. İçeri baktım, görünebilen tek şey yansımalardı. Yine de bir anlamı olmalıydı bu hareketlerinin, deli olsa bile anlam yüklenebilmeliydi. Kaybettiğim zaman kavramını hissettim üzerimde, düşünmeden duramıyordum; o hareketlere ait bir sonsuzluk mu mevcuttu? Vazgeçmek üzereydim. Anlam sözcüğünün içi yavaş yavaş boşalırken, gözlerim cama kayıverdi.

Bir renk karmaşası! Camı boydan boya kaplayan renk dalgaları vardı ve ben istemsiz kaptırmıştım kendimi. Renkler, ağır hareketlerin ardından, belirli hatlara dağılmaya başladılar. Bir an ağaç oldular bir ormana açıldılar, ağaçların araları çimenlik, çimenlik içinde bir patika. Yürümeye başladım o patikada, etrafımda kuşlar. Cıvıl cıvıldılar, o kadar çoklardı ve yanı başımdan uçuyorlardı. Ama ben, hep korkmuşumdur kuşlardan. Kollarımla kovaladım, ellerime çarptılar gitmediler yine de. Koştum geldiler, eğildim, yattım yere gitmediler. Yerde karıncaları gördüm. Ben, aslında amaçsız hiçbir karınca görmedim hayatımda ya da kendimi karıncaların ulvi görevlerine inandırdım hep. Durmaksızın yürüyorlardı yine. Üzerime tırmandılar, silkelendim düşmediler, çırptım üzerimdekileri hala oradaydılar. Kalktım, zıpladım, kafam çarpacak sandım üstümdeki dala, ensemde gıdıklayan bir his… Anlık kıpraşmalarıyla bir sincap, öylece bana bakıyor. İlk defa göz göze geliyordum bir sincapla, o bakışlarla ne diyordu ki bana? Bir anda çevirdi bakışlarını, öbür yanımda oldukça uzağa. Beyazın, tonlar arası dansı vardı orada, bakakaldım. Önce etrafımı, sonra beni sardı, aldı içine. Bir yüz belirdi, gözleri kapalı, ufak bir gülümseme, belki bir tebessüm. Oysa olabildiğince tanıdıktı bana. Mutlu hissettim, zaman durdu. Siyahın tokadı çarptı duran zamana, her yer karardı o an. Gözlerimi ovuşturdum, açtığımda karşımda camekân vardı. Etrafımda beni izleyen kalabalık, ortalarında bir tek ben… Bakındım o kalabalığa, akranımı aradım, yoktu. Gömleğim sırılsıklam, zaman yitikti.

Yorum bırakın