Yıllarca Varlık Edebiyat Dergisinde bir yazım çıksın istedim.
Şunu biliyorum ki, eğer benim yazılarımdan biri orada çıkmazsa… Ben hikâyeden bir hikayeciğim demektir.
Ne zaman oraya yazımı göndermeye kalksam biri elimi tutuyordu sanki. Nedeni basit… Çok sevdiğim bir öykü yazar dostum oraya öyküsünü göndermişti ona dergide öyküleri değerlendiren arkadaş: “Kusura bakma ama çok çalışman lazım” demişti. Öyküsünü yayınlamadılar. Korkum bundandı… Şimdi siz bana “Ne olacak canım… Denemeden nerden bileceksin beğenip beğenmeyeceklerini” diyeceksiniz adım gibi biliyorum da… “Da” sı var.
“Da” şurada… Genel yayın yönetmenine durup dururken dayılandık. Her şey şu Nihat’ın yüzünden oldu iyi mi. Nihat gitti buna bir omuz attı… Haydi! Pazar karıştı. Biz de araya girdik filan… Yoksa benim yayın yönetmeni ile ne alıp veremediğim olacak. Sonunda bana kızmaz mı üstüne üstlük bir de; “Sen o yaratıcı yazarlık atölyesinde pişte gel canım kardeşim… Sonra bakarız, aramızdaki sohbetlere de öyle katarız seni” demez mi?
Ya!
Yıllardır “cebimde biriktirdiğim kelimeler” öylece dondu kaldı. Yutkunamıyorum bile…
Kendi ellerimle yıkmıştım hayallerimi… Akılsız başın cezasını ayakları çekmez. Yazım serüveni çeker, yazarlık hayalleri çeker.
Şimdi benim ne yapmam lazım?
Birisi kulağıma fısıldıyor: “ Hacı fanzinler var ya!”
Bir diğeri de… “Zaten yazar dediğin nedir ki? Edeceği de ipe sapa gelmez bir kelam işte.”
Böyle işte! Böylece başlamadan bitti benim yazma serüvenim…
Dermişim…
Öptüm hepinizi
Mete Kaynaroğlu / Eylül 2017