“Fanzin nedir?” diye sorulduğunda somut olarak karşılığını anlamak isteyen insanlara önerdiğim, gösterdiğim veya yanımda varsa verdiğim bir fanzinin kritiğine başlıyorum: Sıvadık. Bu sayının da kapağında fanzinin içindeki sertliği ve keskinliği sezdiren bir kolaj var fakat yine de sade duruyor kapak. Bana hoş gelen bir durum da arka kapakta Serkan Üstündağ’ın da bulunması, gülümsetti beni, çok hoş. Ve yine arka kapakta sağ üstte konumlanmış “BU NASIL EVREN?” soruları… Bu fanzin hayatın realitesidir. Düşüncelerimizdir. Kendinle ilgilenmektir Sıvadık’ı okumak. “Kafaya göre”. İlk sayfayı açtım: “kendime açtığım kapıdan geçemiyorum” yazıyor bir açık kapıdan gelen ışığın üstünde. Tepede yine ışık ve sarmaşığımsı dolambaçlı otlar. Kaos ve hüzün. Kapatıyorum sonra sayfayı. Uzunca bir süre okumuyorum bu fanzini, sonra hastalıklar ve başka şeyler derken yine açıyorum. Biliyorum ne yazdığını ilk sayfada ama yine okumak yine incelemek istiyorum. Beni nedense fazla etkiliyor. Sanırım ben de “kendime açtığım kapıdan” geçemedim uzun süre.
Bu sayıda karalayanlara takılıyor gözüm. Zeynep Yıldırım, Efe Elmastaş, Hayri Saraç, Fatih Yamantepe, Gökhan Toker, Muhammet Aldemir, Serkan Üstündağ, Göktürk Yaşar ve Aykut Akgül karalamış. Çizenler ise şöyle: Tugay Doğrayıcı, Gamze Aydın, Beyza Kocaoğlu, Tarık Yetiş Serbest, Efe Elmastaş ve Zeynep Yıldırım. Kapak ve tasarım yine Efe Elmastaş’a ait. Basım yeri de her zamanki gibi İzmir. Tamam diyorum. Her şey anormal hala. Giriş yazısı her sayıda olduğu gibi bu sayıda da insanı rahatsız ediyor. Zaten şöyle başlıyor: “Bir yanlışın peşinden koşuyoruz.” sonra da “uçurumun hemen yanı başımızda” olduğunu söylüyor. “Gelen geldi, giden gidiyor bizler kalakalmışlığın ağırlığıyla, olası bir kalkışmayı biriktiriyoruz.” Giriş yazısı fazlasıyla sağlam. İçeri geçiyorum. İlk yazı Zeynep Yıldırım’dan, “Yaratıcılık, Yetenek, Sanat ve Okul Denen Muamma” başlıklı yazısında yetenek sınavının kaldırılmasından sonra gelen tepkiler üzerine, sanat eğitimi üzerine, atölyeler ve workshoplar üzerinden eğitim piyasasının kandırmacalarına, insanı diplomanın sanatçı yapıp yapmayacağına, networkingin sanat çevrelerinde de maalesef iş gördüğüne, blind cv’ye ve birçok şeye dair güzel fikirlerini gayet net biçimde anlatmış. Okunması gereken bir yazı.
Bir sonraki sayfada Tugay Doğrayıcı’nın bir çizimi var. Korkunç ve güzel, uzun süre incelemek gerekiyor sanki bu çizimi ve acaba çizen kişi ne düşünerek böyle bir şey çizdi? Sonrasında Efe Elmastaş “Sahipsiz Şişeler Ne Anlatır?” başlıklı anlatısında bu “tek ve dik” şişelerin “ülkedeki en yaygın, canlı itaatsizlik hareketi” olduğunu söylüyor. Daha çok çok şey söylüyor. Tuhaf ve güzel. Umut, insanın “Yok sayıldığı, görmezden gelindiği bu dünyada en azından başı dik duran bir şeylerin ayakta kalabileceği”ni şişelerde dahi görebilmesi meselesi işte. Güzel ifade edilmiş burada bu mesele, her şeye rağmen, kaybolmaya ve kaybetmeye rağmen. Sonrasında Yine “Efe” imzalı bir yazı var ve yanı sıra ölümün kolajı. Ülkemizde intiharların artması, sistemin aldığı canlar hakkında satırlar var burada. “Vazgeçmek” gerçekten de “basit bir meyve suyu veya vergiler kadar” yakın. Maalesef!
Bir sonraki sayfada bu boğuk atmosfere uygun bir playlist var Hayri Saraç’tan. Hayri Saraç şu ara Rap fanzinleri üretmekle meşgul sanırım. Bildiğin Gibi Değil-2 gelmişti en son. Bu fanzinin ve Hayri Saraç’ın “Raplist”inin linkini içeren karekodlar var sayfada. Listeye göz atmanız önerilir. Aynı zamanda bu liste Sıvadık Fanzin’in Youtube kanalında da var. İlgilenene keyifli dinlemeler, öyle alelade hazırlanmamış bu liste haberiniz olsun. Sapasağlam. Bu sayfadan sonra da Gamze Aydın’ın bir çizimi çıkıyor karşıma. Bağlar dizisi, kaçan gözler, sinir ve anksiyete ile özgürlüğün imkansızlığını çağrıştırıyor bana birkaç dakika incelediğimde. İpler var, gözler var. Çizim güzel, atmosfere uygun. Fatih Yamantepe’den “dimethyltryptamine” başlıklı bir öykü var. Sert bir öykü, Yunan mitolojisinden esintiler var. Sadist ya da haklı intikamının sahibi Ares ve Enyo’dan bahsediyor yani savaşın müsebbiplerinden. Dünyadan ve tüm bu pislikten bahsediyor. Fazlasıyla sert ve bu kine okuyanı dahil ediyor.
Bu öyküden sonra Muhammet Aldemir’in “Miss Hangover” şiiri var. Miss Hangover’a bir çağrı var ve sağ üstünde şiirin, bir not: “En sadık dostuma, etil alkole…” Şiir hakikaten keyifliydi. Şöyle ufak bir alıntılamak istiyorum şiirden ama daha sonra -eğer okumadıysanız- Sıvadık’tan kesinlikle tamamını okuyun derim:
“Dans ettik, yorulduk, tavandaki pervanenin dönüşünü / dünyanın dönüşünü / izledik, başka dünyanın hayaliyle / seviştik sonra güldük sonra sustuk sonra bir şişe daha aradık, / hala çok ayıktık, senin anlayacağın”
Sonraki sayfada, arka kapaktan tüm gerçekliğiyle hepimize göz kırp(may)an Serkan Üstündağ’ın “Kristalizasyon Meselesi” başlıklı yazısı var. Neden birileri sanatçı ve birileri değil, beyaz ışığa ışık prizmasından sağlam bir üretim çıkması için verilmesi gereken açıya dair bir yazı. Yani esasında içeriğine karışmadan doğru eserin teknik anlamı üzerine yazılmış bir yazı denebilir. Ve tabii yalnız bununla da sınırlı değil. Anlaşılması için okunması şart. Hemen yanındaki sayfada Beyza Kocaoğlu’nun müthiş bir çizimi var. Estetik açıdan çok seviyorum ama yorumlayamıyorum. Birkaç kez geriye dönüp bakıyorum bu çizime fanzini okurken. Sonraki yazı “Rimaldas Vikšraitis’in Dünyası” başlığını taşıyor, yazan Efe Elmastaş. Eserleri ve kendisi sıra dışı ve etkileyici bir fotoğrafçı hakkında yazılmış bir yazı. Aynı sayfada ve bir sonraki sayfada Rimaldas Vikšraitis’in çektiği fotoğraflar da var. Domuzun kulağını ısıran adamın olduğu fotoğraf ve bisikletleri ters çevirip üryan halde doğaya yürüyen çiftin olduğu fotoğraf benim çok dikkatimi çekti. Bu yazıyı da okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Fotoğrafçı yaşamını ve kafasını fotoğraflıyor, bunu da unutmamak lazım fotoğraflara bakarken. Göktürk Yaşar’ın “Reflektif Otomatın Sahibini Sağaltma Çabaları” isimli şiiri var bir diğer sayfada. Dikkat çekici dizeler barındırıyor bu şiir. Bütünüyle güzel, okumanızı öneririm fakat bana keyifli gelen şu dizeleri alıntılayayım:
“Bir hayat yaşıyoruz onunla / O dine karşı dürüst olmayı deniyor, / Bense dünyaya karşı.”
Sonraki sayfada Aykut Akgül’den bir şiir var: “Seslerden Çatılara”. Aykut Akgül ismini görünce seviniyorum. Okumayı sevdiğim bir isim fakat isme bakmadan şiiri okusaydım yine severdim bu şiiri. Bu şiirin birçok yerinin altını çiziyorum, üç dört kez okuyorum şiiri:
“bazı yörelerde rivayet edilir ki / yaşamak, fotoğrafların lafı uzatılmış haliymiş”
Tamamını okumanızı öneririm yine. Efe Elmastaş’tan “Sanat Çıkmazı” başlıklı bir yazı var, hepimizin derdine yahut gördüğü sorunlara ışık tutan bir yazı. “Karamsarlık, maliyet meseleleri ve yapacağız da ne olacak? gibi sözlerin yankılarına” dair, imza günlerine giden koleksiyonerlere dair, bir avuç insan için yazdığını bilmenin gerekliliğine dair -ki bu dolaylı olarak içtenliği getirecek yazıya göre-, siyasete yakıştırılan “pinpon maçı” benzetmesi de haklıydı ve beni gülümsetti. Sanata dair üretimlerle uğraşan insanların bir okusa iyi olacağı bir yazıydı. Sona doğru yaklaşırken Gökhan Toker’in “Jasmor Ne Dinliyor?” isimli geniş yelpazedeki bir öneri gruplar ve şarkılar silsilesi var. Hiç duymadığım isimler, hiç dinlemediğim şarkılar var ve Gökhan Toker gibi “26 yılı geride bırakmış” bir müzisyenin bu listesi elbette sapasağlam. Extreme Metal, Black Metal, Heavy Metal ağırlıklı bu önerilerin ve bu güzel yazının bu fanzinde yer alması gayet güzel.
Ardından çizgisini tanıdığım ve takip ettiğim Tarık Yetiş Serbest’in bir çizimi yer alıyor. Fanzin bitmeden bu tarzı görmek çok hoşuma gitti. Mükemmel çizgiler… Daha sonra Pattrice Jones’un Artçı Şok kitabından alıntılanmış “Travma Kültürü Üzerine” başlıklı bir yazı var. Dikkat çekici bilgiler ve çıkarımlar var bu yazıda. Sonrasında beni güldüren bir “Eyüp Mankeni” fotoğrafı var, Zeynep Yıldırım fotoğraflamış. Harika! İzmir’deki Fanzin Muhabbetleri Toplantıları, Kitap & Fanzin Buluşmaları, Kült Kafe’deki fanzin rafı ve Tilki Sanat’taki ortam üzerine bir durum raporu ve duygu düşüncelerin aktarıldığı bir yazı var Eyüp Mankeni’nin ardı sıra, ve fotoğraflar var bu etkinliklerden. “Yeni Çıkanlar – Yeni Fanzinler – Yeni Fankitler – Yeni Gelenler – Yeri Gelenler” bölümünde de Parantez İçi Fanzin 8. sayısına, Dog Juice Zine 2. sayısına, Palyaço Fanzin 21. sayısına, Serkan Üstündağ’ın Derviş Moda’dan Yola Çıkar fankitine yer verilmiş. Ardından yine ümüğümüzü sıkmadan bırakmıyor Sıvadık. Son sayfada o başta söz ettiğim açık kapının üzerinde yine bir not var, hatta fotoğrafın açısı genişlemiş, yani daha da uzaklaşmışız o açtığımız kapıdan. Not şu: “zaman hükmedenden yana”.
Sıvadık fanzin 28. sayısıyla dopdoluydu. Mükemmeldi. Ben de içeride ne var ne yok anlatmaya çalıştım. İlgilenen herkese, Sıvadık’ta emek veren herkese sevgiler… Kararlılık da yürüyor işte fanzinle beraber. Tüm çizenlerin, yazanların emeğine sağlık. Sonraki sayıyı bekliyoruz, mevziimizi aldık. Nice sayılara Sıvadık.