Bir sayfa yazı, sayısız sayfa reklam tarzında hazırlanıp dağtımı yapılan dergilerden bıktım. 15 dakika yayın yapıp 30-40 dakika reklam yapan televizyon yayınlarından bıktım. İnternette dolaşırken çıkan reklamları kapatmak üzere “KAPAT” yazısına tıklamamıza rağmen yeni sekmede reklam çıkmasından bıktım. Reklam reklam reklam… Son zamanlarda artan dergi ve fanzin çıkarma hevesini de reklamlara benzetiyorum. Gereksiz ve çok sinir bozucu bir durum. Edebiyat, kültür ve sanat başlığıyla ortaya çıkan, ilk başlarda sistemi eleştirip daha sonra sistemin parçası olan fanzinlerden bıktım. Okuyucular tarafından fark edilip popüler olan, birkaç reklam alınca kendini bozan fanzinler görüyorum. Sonradan popüler olan fanzinlerin çeşitli blog ve internet sitelerinde paylaşılan ilk yazılarına rastladım. Fanzini hazırlayan ekiple yapılan söyleşileri okuyup inceledim. Genel olarak şunu söyleyebilirim ki çoğu fanzin, dergilerdeki sistemi beğenmedikleri için ortaya çıkmış. Tamam, dergiler popülerdir, daha çok okuyucusu olabilir ama anlatmak istediklerimizi popüler kültürün etkisinde kalmadan da özgürce anlatabiliriz, öyle değil mi? Fanzinler bu yüzden var. Daha doğrusu ‘bazı fanzinler’ bu yüzden var. Çünkü bazı fanzinler büyük bir hevesle ortaya çıktıktan sonra amaçlarından sapıyor. Emek verip bir şeyler sunuyor ama insanlardan beklediği karşılığı fanzin aracılığıyla alamayınca bırakıyor. Neyse…
Kahramanmaraşlıyım. Üniversite bahanesiyle İstanbul’a geldim. Evet, üniversite İstanbul’a ulaşmam için en büyük bahaneydi. Çünkü konum olarak bizim oralarda bazı şeylere erişebilmek biraz zor. Dergiler, kitaplar, sinema filmleri vs. geç geliyor mesela. Araştırmayı çok seven biri olduğum için Kahramanmaraş’ta imkanlarım kısıtlıydı. Takip ettiğim yazarların imza günleri, dinlediğim sanatçıların konserleri hep İstanbul’da oluyordu. Bir süre sonra bu durumu takıntı hâline getirdim. Kafaya koyup üniversite tercihlerimde İstanbul’u yazdım ve amacıma ulaştım. Daha önceden de bahsettiğim gibi ayda 2-3 kere Kadıköy’e gidip dergi, kitap ve film alışverişi yapıyorum. Bunları inceleyip blogumda paylaşıyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi dergilerin popüler kültürün etkisine girip sayfaların yazılardan çok reklamlarla dolması beni çok rahatsız etmişti. Bu nedenle Sıvadık Fanzin‘in yeri benim için ayrıdır. Dergilerden uzaklaşıp fanzinlere yönelmem konusunda yol gösterici olmuştur. Genel olarak siyah beyaz olan her şeyi severim. Paylaştığım fotoğrafların, hazırladığım web site, logo ve afiş tasarımlarının tamamı siyah beyaz ağırlıklıdır. Fanzinlerin yaz, çiz, kes, çoğalt sistemi ve anlatılmak istenilen düşüncelerin hiçbir kısıtlama olmadan özgürce ifade etmesi benim bu kültüre iyice yakınlaşmamı sağladı.
Sıvadık Fanzin’in 18. sayısı çıktı! Zaman ne çabuk geçiyor değil mi? Yeni sayı İzmir, İstanbul, Eskişehir, Denizli, Bursa, Şanlıurfa, Adana ve Ankara’da raflardaki yerini aldı.
Fanzinin bu sayısı da öncekiler gibi sevilesi, okunası, saklanası özellikler taşıyor. Kapağında, tüm ağaçların aynı şekilde kesildiğini ve aralarında küçük bir fidanın hayatta kalmaya çalıştığını görebiliriz. Kapaktaki bu aynı şekilde kesilmiş olan ağaç kütüklerini yazının en başında bahsettiğim popüler kültürün etkisiyle amacından sapan fanzinlere benzettim. Yani, hepsi bir amaç uğruna yeşerip büyümüş ama sistemin bir parçası oldukları için zaman içerisinde yok olmuş. O kenardaki fidanı ise popüler kültüre rağmen fanzin kültürünü devam ettirmeye çalışan gerçek emekçilere benzettim. Daha küçük, kök salacak, yeşerecek ve büyüyecek. Bu kültürü ayakta tutacak olan bizleriz!
Sıvadık Fanzin’in 18. sayısında yer alanlar:
Yazanlar: Efe Elmastaş, Ceyhan Varış, Serkan Üstündağ, Sylvan Clownson, Erkan Katırcı, Eren Burhan, Sarp Keskiner, Muhammet Aldemir
Çizenler: Melike Palaz, Zeynep Yıldırım, Efe Elmastaş, Şura Yılmaz, Aryen Sangha, Alican Özen, Zarema, Sinem Erdağı, Şahin Argüz, Deedee Vingt, Yavuz Mamaç, Emrah Ersan
Kapak Tasarım: Tilbesu Çiçekdağı
Sıvadık Fanzin İletişim:
Twitter | Facebook | Instagram
Okumak ve incelemek isteyenler için: Sıvadık Fanzin 18. Sayı (PDF)