Ne kadar çılgın, ne kadar gerçeklerden uzak olurlarsa olsunlar, bizi canlı tutan, kan dolaşımımızı sağlayan, dünyayı ayaklarımızın altında döndüren düşlerimiz. (I. Ambjörnsen-Beyaz Zenciler)
Yeni bir işle daha karşınızdayım. İstanbul’da çıkan Outer Zine ilk sayısında hayli mütevazı bir çıkış yapmış ve okurlarını selamlamış. Bakıldığında alt kültürün önemli üç ismine dair çevirilerin yer aldığı bu sayıda zini çıkartan Buğra Aksoy’un da bir öyküsü var.
Zine baktığınızda aslında içeriğe dair herhangi bir söylemle veya yazıyla karşılaşmıyorsunuz. Yani insan zinin kapağı da olmasa bütünlüklü bir yayın olduğuna inanmakta zorlanacak. Outer ilk bakışta, çıktığı zamanlarda tam olarak ne yapmak istediğine karar verememiş gibi bir izlenim uyandırıyor. Mesela tamamı 16 sayfa olan bu işin kapağında 10 TL fiyatı olması da kâr amacı gütmeme üzerine okuru düşündürüyor. Neyse ki Buğra Aksoy yazışmamızda, durumun öyle ilerlemeyeceğini, kâr amacı gütmeyen bir yapıda olacaklarını, basılı olması halinde baskı maliyetini aşmayacak bir eder karşılığında okura ulaşacağını belirtti ve yüreklere su serpti.
Peki, bu zinde neler olacak? Buğra Aksoy aslında bir çevirmen. Bilinen bir yayınevinde de çeşitli işleri çıkmakta. Burada ortaya koyduğu çabaysa altkültür üzerine dikkatini çeken metinleri, röportajları ve yazıları okurla buluşturmak, bir anlamda ülke okuruna sunmak. Edebiyat, sinema, müzik, sanat üzerine herhangi bir izleği de yok. Neler yapacağı belirsiz, yani her sayı bir sürpriz. Tek başına mı yürüyeceği yoksa dışarıdan yazı alıp almayacağı henüz kesin değil. Benim tavsiyem şayet sizler de bu zinde yer almak istiyorsanız kapısını çalın derim. Belki ortaya güzel birliktelikler çıkabilir. İlk sayıda neler var, biraz da bundan bahsedip sizleri PDF’e yönlendirmek istiyorum.
İlk olarak underground film yapımcısı, fotoğraf sanatçısı Richard Kern ile yapılan bir röportaja yer verilmiş. Bir film insanın hayatını ne kadar değiştirebilir? İşte Blow Up filminin onun yolculuğunda böyle bir önemi var. Yaptığı işlerden ve birlikte çalıştığı aşırı karakterlerden bahsedilen röportajda, genç yaşlarda Heroin Addict isimli bir zin de çıkarttığını da öğreniyoruz. Gayet içten bir söyleşi olmuş.
Devamında Antonin Artaud’un İntihar Üzerine adını taşıyan bir yazısı var. 1948 yılındaki haklı intiharı da (bağırsak kanseriydi ve feci derece acılar çekiyordu) düşünüldüğünde hayli kuvvetli bir yazı olarak karşımıza çıkıyor. Zaten Artaud üzerine alıntı yapanların sıklıkla kullandığı bir paragrafı var ki, insanı delip geçiyor.
Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak; intihar, benim için, kendimi zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmemi, varlığımın içine baskın yapıp girmemi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmamı sağlayacak bir araçtır yalnızca.
Bir sonraki yazıysa William S. Burroughs’un Çıplak Şölen’i ve Toplum başlıklı, Ghent University Faculty of Arts and Philosophy Arşivinden alıntılanan bir derleme. Burroughs’un bakış açısını, durduğu yeri ve Çıplak Şölen romanı üzerinden Amerikan toplumunu nasıl deşifre ettiğini kaleme almış. İşte size güzel yerinden bir alıntı.
Burroughs’a göre ABD boğuluyor ve kimse onun kontrolünden kaçamaz; özgürlük gitti. 1950’lerin muhafazakar Amerikan değerlerini reddeden Burroughs toplumun kontrol takıntısına saldırır: “Amerikalıların vazgeçme korkusu var. Kontrol, müdahale olmaksızın olayların kendi yolunda gitmesine izin veremezler”
Son olarak gene Buğra Aksoy’un yazdığı Bir Fare Avcısının Evrimi isimli öykü karşımıza çıkıyor. Öykünün genel olarak hoş bir anlatımı var. Sert ve kanlı… Musophobia (fare fobisi) olan okurlar içinse ciddi iç gıcıklayıcı bir hikâye bu. Özet olarak her sistem kendi canavarını yaratıyor dostlar. Ağır sancılarsa yeni doğumlara kapı açıyor. Aynı Artaud gibi…
Yeni sayı ne zaman gelir bilinmez çünkü bu zinde kafaya göre bir hal var. Yani ne zaman dolarsa o zaman kalkıyor ve okurun önüne geliyor. Daha güzel günlerde bir arada olmak ümidiyle…