Kritik: Upon Semt

Öncelikle, 22/10/2016 tarihli Fanzin Günü isimli etkinlikte elime geçirebildiğim 3 sayınızı okuyabildiğimi ve görüş ile eleştirilerimi bu üç sayıyı kapsayacak şekilde sunduğumu belirtmek isterim. Okuduğum sayılar aşağıdaki gibidir;

upon1

Bir Upon Semt Okuru olarak, eserlerinizi sunduğunuz için teşekkür eder ve nevrotik insanlara konsantrasyon açısından işkence çektirdiğiniz bilgisini sunarım. Haziran sayısının orta sayfası tam olarak “ne, ne var, hangi satırdayım… Cümleler çok düşük. Dur, dur… Değilmiş… Öteki sayfa da bu sayfanın şeyi… Ama okuyamıyorum! Tanrım, bir tek ben miyim bu çileyi çeken” şeklinde iç konuşmalara sebebiyet vermiştir. Bunun yanı sıra, beni en çok etkileyen cümlelerin ve dizelerin de yine bu Haziran Sayısı’nda olduğunu da bildirmeliyim;

upon2

Diğer taraftan, en keyiflisinin Ağustos Sayısı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. “İşte bu tür yürür. Ne yürümesi, koşar be, koşar” diyerek övgülere maruz bırakmak istediğim bu bölümde ise, bu eserleri hazırlayan kişi ile benim gibi bir okurun ne kadar da zıt olduğunu gözlemledim. Son bölümü korku ve dehşet içerisinde okuduktan sonra, “Hayır efendiler, yasaklatmayacağız” diyerek haykırdım. (Komşunun bebeği ağlamaya başladığı için sessizleştim ve diğer sayıya geçtim)

upon3

Ekim Sayısı’nın giriş kısmında belirttiği kadar keskin ve sert bir dönüş olduğuna tanıklık ettim. Ey, eser sahibi! Sen bizi Lacan okumaz mı sanıyorsun? Önceki iki sayının etkilerini bu yeni sayıda göremediğimi de söylemek isterim. -tamam “pardon, serkeşti” ve “yatmış kupon sevincimsin, helal olsun ne biçim herifsin” söylemleri akıllarda kalıcı da, önceki bölümlerdeki o bağımsız bütünlük yoktu.

 

Bunlar PDF olarak çıkmıyor mu? Ben mi bulamadım? Sonraki sayıları alsam süper…

Öncelikle tekrar tekrar merhaba ve sunulan her eleştiriye hoş geldin. Gönlümün kapısı her güzelliğe açık olduğu kadar her oka da açık. Hem bunlar ne güzel oklar… Ve büyük bir eminlikle eleştirilen her şeye katılıyorum. Son sayının sönüklüğü benden sebep.

Sadece basmadığım bir sayının issuu.com’da yayını var. Diğerlerini koymadım çünkü kes-yapıştır olduğundan biraz zor oluyor fakat bir pdf dosyası ayarlamaya çalışacağım.

buyrunuz: https://issuu.com/sobiyetnecla/docs/upon_semt_tek_at__ml__k_hikayeler__

Şiir olaylarına yoğunlaşmak ne hoş, sanki tam senin kalemler…

Aynı şeyi düşünüyorum çünkü şiirim aslında sadece yapısal olarak şiir gibi. Hikayesi var ama bedeni bir şiir gibi giydiriliyor.

Peki, bu öyküler de nereden geliyor? Şöbiyet Necla distopyaların mizahi yoldaşı olmaya devam edecek mi, yoksa daha farklı öyküler bizleri bekler mi?

Öyküler bizim semtin öyküleri. Kendimi de semtin bir taşınmazı olarak görüyorum. Şöbiyet Necla dramatize etmeden bir trajediyi alıyor eline. Yani acı kadar da komedi var. Ağlarken burnu akan kadınlar ve ayağı kayıp sekiz kat düşen adamlar var. Duygu yoğunluğum seyreldikçe kendini yavaşça imha edecektir kendileri. Kirli bir yaşamın beklediği bir diğer kirli yaşama akmasıyla var oldu. Upon Semt bir gençlik güncesi yahut damalı  zeminlerde yanlış  kareye gitmiş bir taşın başından geçenlerdir. Uzun lafın kıssası demek oluyor ki Necla hayatını değiştirmezse hâlâ aynı aşkları, kederleri ve arabesk hâli yazacak.

Upon Semt, bu öykülere ev sahipliği yapan yer miydi? Allah’ından bulsun muydu ya da neden bu fanzinin adı Upon Semt?

Upon Semt Şöbiyet Necla’nın bir gençlik güncesi. Bu öykülerin ev sahibi Alsancak sokakları, Tenekeli Mahalle’nin ablaları, Beşiktaş rıhtımı ve kriminal her tavır. Adı üzerinde, Upon Semt. Semt üzerine.

Okurlarınıza iletmek istediğiniz şeyler var mıdır? “Gelin yazın, gidin okuyun, kalın dinleyin -evet biraz da dinlenin” gibi düşünceler taşır mı Mrs. Şöbiyet?

Okura buradan sesleniyorum, n’aber? Arayın sorun bu ne kıymet bilmezlik… Yazı alamıyorum dışarıdan pek biliyorsunuz ama arada yazı yollayın, okuyup yorumlayayım. Tantuni yemeye gidelim beraber. Bi’ gün semte de bekliyorum. Şöbi deyin gösterirler. Yeter ki yaren göynümüz bir olsun gönül dostları.

Sevgiyle, muhabbetle.

Oh!

Yorum bırakın