Lahuti, yeraltı edebiyatının şiir yansımalarına ilgi duyan herkese sunulmuş bir fankit olmuş. Adından da anlaşılacağı üzere, ters giden şeyleri tanrısal öğelere bağdaştırarak neden arayışına gidilmiş. Bunun yanı sıra, sadizmden uzak daha çok nevrotik kalıplar karşılıyor bizi bu eserde.
“Hüzün ise yabancı, bu mevsimde hiç çekilmiyor…” denildikten sonra hislerin nerelere ulaştığına bir bakın! Yaşamamış birisinin kurguları değil bu şiirler. Tadına bakılan her duygunun sıralanışını dahi takip etmiş bir zihnin ürünleri.
Tinsel ve cinsel yaklaşımların yanı sıra, otoriteye karşı olan güven yoksunluğu da ön plana çıkıyor. Asıl savaş henüz başlamamış ancak düşman görülmüş gibi; haykırılmak istenenler fısıldanmaya başlamış bu şiirlerde.
Bu eseri okumadan evvel, eser sahibinin görüşlerini görmenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim. O hâlde;
- Selamlar olsun. Bir nevrotiğe sorulması gereken en son soru ile başlamak istiyorum. Göktürk Yaşar kimdir? Nereden toplamıştır bu duygu yükünü?
- Göktürk Yaşar; iki uç noktasında yaşayan, pesimist bir üniversite öğrencisi diyebilirim… Duygular kısmına gelecek olursak; geçmişten günümüze kadar gelen pişmanlık ve acının yanında artık yaşanamama halini alan bazı duyguları hissetme ayini başlattım içimde. Kendi derinliklerime indikçe yeni kavramlara ve düşüncelere rastladım. Sonrada ortaya “Lahuti” çıktı.
- Şiirlerinde geçen felsefi akımları ne kadar süredir araştırıyorsun? Felsefenin zihin bulantılarına iyi geldiği doğru mu?
- Felsefeyi lise yıllarından beri ilgi duyarım. Okuyucu olarak şiirden sonra gelen tür felsefedir bende. Sanırım dört yıldır fazla samimi oldum kendisiyle. Şiirimde geçen akımlarla tanışmam da hemen hemen üç sene olmuştur. Evet, kesinlikle. Bulantılara birebirdir.
- Sanat senin için nedir? Günümüzde meydana geldiğini gördüğün sanat eserlerine örnek verebilir misin?
- Sanat benim için ağlama duvarıdır. Ne kadar sessiz ve keskin ustalıkla yaparsan o kadar bir aziz veya azize temizliği bulaşır ruhuna. Günümüzde sanat eseri olarak düşündüğüm yapıtlar… Müzikte, Mark Eliyahu’nun gerçek bir sanat ortaya koyduğu fikrindeyim. Dadaist yazar ve ressamlar ilgimi çeker. Luis Aragon, Jean Arp vs. Sonra… Slavoj Zizek’in modern dünya görüşü hakkında düşünceleri (ne kadar da hepsini takip edemesem de) benim için sanat niteliğindedir. Galiba pek günümüz olmadı. Nedense geçmişten vazgeçemiyor insan.
- Bildiğimiz/varsaydığımız kadarıyla, insan ruhsal olarak zor zamanlarında şiddet ve cinselliğe sığınarak kendini huzura kavuşturmayı deniyor. Eserlerinde daha çok cinselliğe göndermeler var. Şiddet içeriği yoğun olan eserlerin de var mı?
- Şiddetli, akıcı yazılar yazmayı denedim. (Örn. Sıvadık Fanzin – 17. Sayı. “Gaseyan”) Ama ne kadar bir şiddet göstergesi oldu? Bilemiyorum…
- “Söylediklerinizi duymamak içinse bok bile yutarım” söylevini boş muhabbetlerde zaman öldürenler için mi söylüyorsun yoksa genel olarak herkes için mi? Daha da yoksa, ithaf ettiğin özel bir kesim var mı?
- Aslında ruh halime göre değişir. Bazen kendime bile bir dakika katlanamadığım oluyor. Bu durumdayken kimseyi çekemem. Herkes gözümde aynıdır… Bir diğer ruh halimse gayet uysal, mantıklı hareket eden tip. Bunun dünyasındaysam kesinlikle boş konuşup, kafa açanlar için geçerli sayarım o sözü.
- Cevaplar için teşekkürler. Buradan okuyucularına neler söylemek istersin?
- Ya sağlam küfür etsinler ya da bir bira ısmarlasınlar… Ne demek. Asıl ben teşekkür ederim değerli sorularınız için.