Heyecanı olan işleri seviyorum. Yeni bir şeyler ortaya koyma çabası, yer yer değişerek devam eden yolculuklar… Birbirini tekrar etmeyen girişimler. Daha ikinci sayılarında ilk sayılarından daha farklı bir yapı ve algıyla çıkan Akkor Fanzin ve onların takipçisi dostlarıyla yeni sayılarının dağıtımları başladı.
Gaziantep’te çıkan ve iyi kalemlerin yer aldığı Akkor, bu sayısında muhalif seslenişini edebi yönde yoğurarak, gündelik hayatımıza enjekte etmiş ve bizlere içeriden vuruşlarla sarsmaya niyetlenmiş gibi görünüyor. Kapak fotoğrafı olarak gerçeküstücülüğü eğlence ile birleştiren ve bir çok işte imzası olan Malezyalı illüstratör Tang Yau Hoong’tan almış. Fanzin içinde yer alan diğer görseller de Edvard Munch, Pablo Picasso. bilinen ressamlardan sanatsal işler. Hesir Eye‘nin çizimi ise yığınla kulağın yarattığı bir hortumu çağrıştırıyor ve bence içinde bir baskı ortamını barındırıyor. Yoksa uzun ince bir yol mu desem? Karanlığın olduğu her yerde! Bu onların sloganı. Şimdi dikkatimi çeken bir kaç metinden bahsetmek istiyorum.
Altını çizmek istediğim noktalardan biri Hüseyin İlhan‘ın hem metin yönüyle, hem de metin adediyle ikinci sayıda ağırlığı fazlaca hissediliyor. Ama işin güzel tarafı kaleme aldığı öykü,deneme ve şiir türündeki üç yazısında da okura güzel metinler sunması olmuş. Bir okur olarak her üçünü de beğenmeme rağmen Bokları Kaldır! şiirini özellikle tavsiye ediyor ve izninizle bir alıntı alıyorum.
Babam biliyorsun öldü,
annem hâlâ ağıtlı,
mahalle daha da kirli
ve yine aynı saatlerde açıyor
Ahmet Abi kepengi.
Suriye’de savaş bitecek diyorlar,
çocuk öldürmek suç sayılırmış ezelden.
Benim içimde kaç çocuğun ölüsü kefensiz yatıyor,
kimseyi yargılamadılar hâlâ
Size belki tuhaf gelecek ama Girayhan‘ın Gizlemediğim Ayrılık Adımları öyküsüyle İdris Akmar‘ın Karanlığın İçindeki Erinç arasında tesadüfi bir bağ kurdum ve ikili anlatımın olduğunu varsayarak metinlere daha farklı bir açıdan baktım. İki farklı ağızdan, iki farklı açıda devam eden bir öyküyü okumuşum gibiydi ve güzeldi. Her ne kadar İdris Akmar’ın imgesel yoğunluklu metnine karşın Girayhan’ın sade bir dili olsa da bu durum içi ironiyi daha da arttırıyor gibi geldi. Tabii bu benim aşırı yorumum olma olasılığı yüksek.
Fanzinin diğer bir emektarı olan Mustafa Bakır‘da Sait Faik’e ithafen yazdığı Mayıs Ayında Ölür Mü İnsan? şiiri ve Döküntü adındaki fankitinde, en dikkat çekici öykülerden biri olan Rapsodi öyküsüyle yerini almış ve piyasa şairlerine olan şerhini bu metniyle yinelemiş. Kafası yarılana geçmiş olsun.
Fanzinin içinde yer alan tüm metinlerin beğeni oluşturduğunu söylesem yalan olmaz. İsimlerini anmak istediğim diğer üç metin Ozan Ağır‘dan Elma, Seher Kuşanaç‘tan Ben, Zihnimdeki Falçata, Felsefe Yapan Karınca ve Beyaz Tavan ve Naz Kanışirin‘den Gölgemin Bir Üstü. İlk sayılarında Fanzin Apartmanı adına Serkan Üstündağ‘ın gerçekleştirdiği söyleşiye de yer veren Akkor bizleri de ayrıca mutlu etti.
Gerek baskı kalitesi gerekse yerleşim olarak iyi bir fanzin çıkartmanın arkasında yer alan diğer emektarların da ismini anmadan olmaz. Tasarım Erdal Özgür Bilget, Redakte Mehmet Fırat‘tan ve bu sayı Tarkovsky‘e armağan. Keyifli okumalar dostlar.