Her sayfasında bambaşka bir hikâyeye, bambaşka bir yaraya dokunduran ve sadece edebiyatı değil sanatı da ustalıkla işleyen bir fanzin Kralsız Kaya. İşte 5. sayısı ile karşınızda!
Buram buram Yusuf Atılgan kokan bir hikâyenin içine çekiyor bizi Özgür Çoban, İstasyon ve Ayaklar’ında. Oldukça naif ve bir o kadar da sürükleyici C.’nin öyküsü. Sonuna gelince insanın kalbi biraz kırılıyor açıkçası ama hep öyle olmaz mı zaten? Hangimiz bakakalmadık ki giden vagonların ardından? Deniz Albaş’ın Bir Başka Âlem şiirine denk geliyoruz sonra, bir alıntı vermeden tarif edemem güzelliğini:
“Ve insan kuru bir ekmeğe muhtaçsa bugün
Kırılmalı orta yerinden
Çatırdamalı
Sesi duyulmalı
Yan sıradan
Alt ranzadan
Günü umuda kurmak için”
Ne güzel yazmışsın Deniz, ne güzel bir yüreğin var, diğer şiirlerini de sabırsızlıkla bekliyoruz. Anadolu’nun o hep duyduğumuz sahnelerinden birini betimliyor bize Ercan Çoban, Yad El adını verdiği hikayesinde. Çekilen zorlukların, köyden kente göçün ve geride bırakılan sıla özleminin buram buram koktuğu bir hikâye ve umarım devamı gelir. İstek ve Delice şiirleriyle Eda Kenç “Yaşamak istiyorum” ve “ha düştüm / ha düşeceğim” diyor inci gibi dizdiği mısralarında. Şiir hâlâ yaşıyor, hâlâ şiir yazanlar var, ne naif işleniyor duygular. Bu devirde ne az kaldı bunlar, ne çok hasret kaldık böylesi dizelere. Tebrikler Eda, umarım diğer sayılarda da ruhumuzu okşarsın böyle. “Sağanak bir yağmur, cam kenarı bir otobüs bileti ile çok güzel şiirler yazılabilirdi aslında.” diyor Ali Doğan, Kamyonlar ne taşır? hikâyesinde. Evet, belki çok güzel şiirler yazılabilirdi ama portakal kokularıyla sarmaş dolaş bir kamyonun arkasında da çok romantik bir itiraf yazılabilirmiş sevgili Ali, ellerine sağlık, kalbine sağlık.
Maksim Gorki’ye hayran bir yazarın öyküsü ile karşı karşıyayız, Özge Baştürk’ten Kızıl Soğuk. Seçilen isimler, olayların anlatılışı ve betimlemeler ile Gorki’nin yolunda bir yazar görüyorum bu hikâyede. Yolun açık olsun Özge. Birbirinden başarılı hikâyeler sonraki sayfalarda bizi bambaşka diyarlara götürüyor ki bunlar Sevim Aydın’ın Geleceğin Peşinde’si, Can Cevher’in Kimsesizlik Gürültüsü, Atilla Aktaş’ın Belirsizlik Zamanı, Sinem Yiğit’in Sisli Zamanın Aydınlığı adlı öyküleri, Kardelen Kalafat’ın Peyk’in aynı isimli parçasından esinlendiği Köleler ve Kilitler’i, Açelya Görmen’in Ayrıksı’sı ve Alper Solak’ın Pratik’i. Hepsi birbirinden güzel, kalbe dokunan, bir kitap bitirmişçesine bittiğinde boşluğa düşüren, tadı damakta bırakan öyküler. Renkli içeriği ile Kralsız Kaya bizi düşündüren yazılara da yer vermiş bu sayısında: Zeki Can Demirçelen “insanı insana insanca anlatır tiyatro” diyor Edebiyat ve Tiyatro Üzerine olarak adlandırarak kaleme aldığı yazısında, Filiz Koç Akıl Yanılsamaları ile karşımıza çıkıyor, Hasan Uzun Burjuvazinin Rüyalarla El Sıkışması ile bize eşlik ediyor, Ertürk Gürboğa Geleceği Görememek’ten bahsediyor, İrem Bolükbaş Gezi Hareketinin Kitle Psikolojisi’ni açık seçik anlatıyor ve Raif Kanı Nobel Kimdir? diye soruyor bize.
Her şeyiyle dolu dolu, harikulade bir sayı bizleri kucaklıyor. Sapasağlam kadrosuyla Kralsız Kaya karşınızda. Okuyun, okutturun ve sonraki sayıyı hep birlikte bekleyelim.
Satırlarımı Kralsız Kaya’nın son sayfasında yer alan ünlü Yunan şair Yannis Ritsos’un sözleri ile bitirmek istiyorum:
“Ne tutarsan tut ellerinde
Onca özenle, istersen onca sevgiyle,
Tümüyle senin olanı, arkadaşım
Armağan etmelisin
Senin olmasını dilersen.”