Karanfiil Vakası ve Kendini Fazla Önemsemenin Aciziyeti

 

Bu yazıyı okuyan herhangi bir kimseye “fanzin” denildiği zaman aklına gelenler aşağı yukarı aynıdır. Özgürlük, özgünlük, kâr amacı gütmeme ve bu saydığım ana hatlara aracılık eden, zaman içinde oturmuş değerler. Bu yayın türünü üretenlerle okuyanlar arasında sıkı bağlar mevcuttur çünkü kurumsal yapılardan ziyade bireysel ilişkiler öncelik taşır. Varlığını sürdürmekten, okurlarına ulaşmaktan başka bir amacı olmayan fanzinciler, kendi gibi bu yayın türü üzerinden üretimlerini gerçekleştirenleri tanır, yardımcı olur ve kafaları birbirine uyanlarla hareket etmekten keyif alır. Bu sebeple fanzin, aidiyet hissi yüksek olan bir mecradır. Hoşuna gitmeyen, beğenisine, tarzına, ideolojisine tamamen ters fanzinleri okumasa veya kıyasıya eleştirse bile önce saygı duyar. Özgür yayıncılık istencini her şeyin üzerinde tutan bu yayınların varlığını önemser. Elbet, fanzinler ve fanzin severler arasında oluşan bu aidiyeti kazanca çevirmek, kurdukları resmi veya gayri resmi oluşumlarla para kazanmak amacıyla yayıncılık faaliyeti yürütenler de olmaktadır, olacaktır da. Bu konu kişinin dünyaya baktığı perspektifine göre değişiklik gösteren bir mevzudur. Kaldı ki, bu kişiler daha önce fanzin çıkartmış, bu çevrelerden beslenerek girişimciliğe soyunmuş ve her fırsatta arkalarındaki kazanç elde etme amacını “önemsiz, lafı bile edilmez” bir konu gibi lanse ederek, fanzin olgusunu ilkesel olarak savunanlara üstü kapalı saldırmayı çocukça bir alışkanlık haline getirmişlerdir.

Bu yazıda Kağan Will Şahinoğlu’nun kurmuş olduğu Karanfiil Fikir Sanat’tan bahsetmek istiyorum. Çıkardıkları son yayın olan İşgal Günleri 3 ile bu ülkede çıkmakta olan fanzinlere ve onu üreten fanzincilere, yazarlarına hakaret etme haddini kendine bulan bu kişiye karşı elbet iki kelam etme lüzumu doğmuştur. Ayrıca bu yazıda Karanfiil Fikir Sanat’ın kurulumu aşamasında geçen diyalogları, inşa ettikleri ayrıştırmacı söylem yapısını ve maniple ettikleri noktalar konusunda düşüncelerimi aktaracağım. Ama önce bardağı taşıran şu son damlaya gelelim. Aşağıdaki yazı, İşgal Günleri 3 adıyla çıkan ve fanzinin üzeri çizilerek “aynı bokun laciverti” denilerek dandin olarak adlandırılan bir çıktı. Yazıya aynen yayınlıyorum. Bunun bir nedeni de bu kişilerin “ya aslında yazıda başka bir şey anlatmıştık, cımbızlama yapmışlar” falan gibisinden alışıldık manipülasyonlara yer bırakmamak.


ÖNSÖZ

Bu önsözü yazarken gö­züm eski fanzinlere ve afişlere ilişti. İyisiyle kötüsüyle yıllarca uğ­raştım bu işle. Fanzin, teoride mükemmel bir üretim biçimi, bunu ben de kabul ediyorum fakat pratikte bir lağım çuku­rundan hiçbir farkı yok. Her şeye bulaştırıldığı gibi fanzin meselesine de ortayolculuk ve basmakalıpçılık bulaştırıl­dı bir bok parçası gibi. Bu yüzden de İşgal Gün­leri artık fanzin değil “dandin”. Madem mesele bir üretimi tanımlamak, al sana tanım gibi tanım.

Severek ve hep daha iyi­sini arzulayan bir emekle üretimine katkıda bulun­dum bugüne kadar adımın geçtiği her fanzine.

İlk problemlerin ayırdı­na vardığımda bütün me­selenin kişilerle ilgili olduğu kanısındaydım ve o kişileri düzeltmek için çabaladım. Olmayın­ca inadım ve inancım kı­rıldı, kaçtım gittim.

Belki 30 yıl değil ama gençliğimin bugüne kadar olan kısmını bu mesele­ye harcadım. Eğer ki in­sanlarla anlaşabilseydim onlar gibi devam edebi­lirdim bütün bu meselele­re. Fakat gına geldiğini kabul etmek zorundayım.

İşgal Günleri Fanzin’in üçüncü sayısı, bu seri­nin son sayısı olacaktı az kalsın, o kadar bık­tırıldım.

Edebiyat camiası ve ede­biyat piyasası birbirin­den farklı iki şeydir, ben ikisinden de soğudum.

Karanfiil üretimlerine devam edecek, bookletler ve kütükler görmeye de­vam edeceksiniz. Ve hatta çeşitlilik, renk­lilik artacak. Hatta fanzinler bile çık­maya devam edebilir.

Piyasacılığa, tekelcili­ğe ve basmakalıpçılığa sövmemiz sebebiyle İşgal Günleri 3 çizimsiz ola­rak, sadece bize eskisi gibi basılacak.

İnadım inat götüm iki ka­nat.

Kağan Will Şahinoğlu


Yazıyı okuduğunuzu düşünerek düşüncelerimi aktarmaya başlayım.

Kağan yazısında fanzinleri lağım çukuru olarak tanımlamakta ve fanzinlerin içinde bulunduğu durumu ortayolculuk ve basmakalıpçılık olarak nitelendirmekte. Bunun üzerinden de fanzin olgusuna yeni bir terim atfetmekte ve anca kendi çıkardığı işleri çağrıştıracak türde bir isim koyarak ayrışmakta. Zaten dandin üzerine düşünecek bir şey yok. Basit, kavramsal olarak tamamen altı boş ve temeli olmayan bir parodi. Kendince bir tepki koymaya çalışmakta ama onu bile aktarırken ifade zorluğu yaşamakta. Yanlış anlaşılmasın, üstten bakmıyorum; kişiyi anlama yolunda çaba veriyorum. İşin en komik yanı da daha sonraki zamanlarda fanzin çıkarmaya devam edebileceğini beyan etmesi. Komik! Ben onun yerinde olsam, böylesi boka batmış bir ortamdan hızla kaçar, ardıma bile bakmazdım. Ama gariptir ki kendisi bundan kopamıyor. Ne çelişki ama!

İçine düştüğü bir başka çelişki de, fanzinlerde çıkan işlere dair kısım. Pardon ama Karanfiil ne yapmakta, kimlerin işlerini basmakta? İşgal Günleri 3 ve diğer bastıkları işler başka fanzinlerde de yazan, hatta birebir fanzin çıkartan isimlere ait zaten. Şimdi burada isimlerini yazarak onları da istemeyecekleri bir tartışmaya sürüklemek istemem. Kağan en başta bu alanda çabalayan, kendine yazı veren insanlara hakaret ettiğinin farkında değil mi? Neyse ki biri farkına varmış ve dandin yayınlandıktan sonra Göktürk Yaşar İşgal Günleri 3’ten çıktığını sosyal mecradan açıklamıştı. Böylesi bir önsözün arkasında yer almayı hazmedememesi de hayli normal.

Yazının devamı gene bir ton safsata ve her zaman yaptığı gibi üstü kapalı, sadece kendi çevresindeki insanların kulaklarına fısıldadığı gerçekdışı göndermelerin altını çizmekten ibaret ifadeler içermekte. Buradan hareketle bu kişinin bunu neden yaptığını, neden bunca zaman buna katladığını soruyor olabilirsiniz. Peki, şu an Karanfiil basmakalıpçılıktan sıyrılarak neyi farklı yapmakta veya neden fanzin çıkartan kişilere böylesi şekilde saldırmakta?

Karanfiili incelediğimizde bir küçük yayıncılık faaliyeti sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Fanzin çevresinde bu tarz üretim yapanlardan tek farkı ise bu yayınları daha iyi kâğıtlara ve kapaklara basarak kâr amacıyla satıyor olması. Bunu yaparken de fanzin yoluyla tanıdığı kişilerin çalışmalarını basmakta ve ticari faaliyetlerinde onları kullanmakta. Tabii burada kimseyi yargılamıyorum, isteyen istediğini yapmakta özgürdür ama Kağan’ın fanzinlere bu tarzda saldırmasının temelinde fanzin çevresinde yürüttüğü bu ticari faaliyetin genel manada kabul görememesi, satış kaygısı yatıyor. Önce fanzin etiğini kabullenen ve savunan kişileri, ardından fanzin olgusunu ve bu alanda üretim yapanları hedef tahtasına oturtarak, karşılanamamış faydacı beklentileri üzerinden kendince intikam alıyor.

Hâlbuki Karanfiil’in güzel kâğıtlara, farklı şekillerde baskılar yapması konusunda fanzinler üzerinden bakıldığında bir engel yok. Bunların satılması bile problem değil (kâr amacı gütmemesi koşuluyla fanzinler satılabiliyor). Kağan ile fanzin olgusunun uyuşamadığı tek nokta Kağan’ın Karanfiil üzerinden gayri resmi yollardan işletmeciliğini üstlendiği ticari faaliyet ve onun kâr maksimizasyonu noktasıdır. Geri kalan her tatava açık söylüyorum lafı güzaftır. Ne yani? Karanfiil ideolojik, siyasal, anarşist, avangard veya toplumun ahlak temellerini sarsacak fanzin çıkartmak istiyor da şu meşhur fanzin lobisi mi onay vermiyor? Ortayolcu güruh shadow ban falan mı uyguluyor? Ya çocuk olmayın beyler, bu dediğinize kargalar güler. Zamanında devlet mekanizmaları bu türde yeraltı yayıncılığına engel olamamış, buna kimin gücü yeter ki? Sizler de kendince edebiyat çabası içinde olan, şiir/öykü yayınlayan bir yayıncılık faaliyeti sürdürüyorsunuz. Bu kadar telaş meal yok.

Diren yeldeğirmenleri

Karanfiil’in ve dolayısıyla Kağan’ın inşa etmeye çalıştığı bir başka nokta da onların aleyhine çalışan hayali lobiler, gruplar algısıdır. Açıkçası burada şizofrenik bir hal gözlemlemekteyim çünkü fanzin çevresi içinde biri olarak söylemeliyim ki, böyle şeylere hiç rastlamadım. Birbiriyle diyalogda olan, kafaları uyan iki-üç fanzinci gördüm ama bahsedildiği gibi bir zümre…(?) Olsa da hayli komik olurlardı diye düşünüyorum. Geçmiş girişimlerden örnekleyerek söyleyebilirim ki, zaten 10 taneden fazla fanzinciyi bir grupta toplasan ya tartışıyorlar, ya da 3-5 gün sonra grup sessize alınıp unutuluyor. İnsanlar kendi fanzinlerindeki yazarları, emekçileri bile zorlana hareket ettirdiği dönemler yaşıyor ve kendi üretim süreçleriyle uğraşıyor. Bir lobi, güruh toplanacak ta Karanfiil’in yayıncılık kariyeri hakkında ona tuzaklar kuracak, gizli operasyonlar düzenleyecek, fiskos yapacak ve komplolar kuracak… Ya bu toplu bir kafa yapısı mı yoksa kendini fazla önemsemenin aciziyeti mi bilmiyorum ama inanın sizin dediğiniz gibi olduğunu zannetmiyorum. Şayet bu “Almanlar bizi kıskanıyor, dıj güjler veya faiz lobileri” gibi, çevresindeki kişileri konsolide ederek, hayali düşmanlar karşısında kenetlenme refleksini hayata geçirme gayretiyse sizler için sadece üzülebilirim çünkü gideceğiniz yol Don Kişot’unkinden farklı olmayacaktır.

 

Karanfiil’in ilk ortaya çıktığı zamanlar ve Kağan ile aramızda geçen konuşmalar

Kaldı ki, Karanfiil’in toplanma ve ilk basım süreçleri başladığı zamanlarda Kağan ile Karanfiil’in ilerleyeceği yol hakkında birçok telefon görüşmesi geçirdiğimi, yayın süreci konusunda bir okur olarak düşüncelerimi aktardığımı söylemeliyim. Zaman ilerleyip Karanfiil kâr amacı gütmeye dönük dönüşümler gerçekleştirmeye başlayınca da Kağan’ın (aslında var olmadığını gördüğüm) samimiyetine inanarak açık yüreklilikle gene düşüncelerimi aktardım. Fanzin yayıncılığı veya yayınevine dönüşüm süreçlerine dair neler yapılabileceğini, her ne olursa olsun bu konuda flu bir alan bırakmayarak çizgisini net çizmesi gerektiğini ve bu ikircikli durumun kafa karıştırıcı olduğunu, bunun kendisine, özellikle fanzin takipçileri nezdinde olumsuz karşılanabileceğini saatler süren telefon konuşmalarında belirttim. Kendisi de bana defalarca ve defalarca “Bilmiyorum abi”, “Ne yapacağımıza daha karar vermedim abi”, “Düşünmem lazım abi” gibi cümleleri tekrar ederek sanki ne yapacağına karar veremeyen bir kişi profili çizdi. Ama aslında ne yapacağı konusunda kafasının ne kadar berrak olduğunu “Son konular üzerine açıklama” yazısıyla anladım. Açıkça itiraf etmek isterim ki, kendisiyle geçirdiğim dostane diyalogdan sonra böyle bir şeyle karşılaşmış olmak beni üzmüştü. En kötüsü de art niyetli ve değişik hesapları olan biri olarak algılanmaktı. Elbet bu bir noktada Kağan ile benim aramdaki bir durum. Bunu böyle bir yazı kaleme alırken ne saklamam doğru olurdu, ne de kişisel noktalar üzerinden tepinmem… Zaten fanzinlere yaptığı son hakaret olmasaydı gün yüzüne de çıkacağı yoktu. Benim için kapanıp gitmiş bir mevzuydu.

Son söz olarak malum “ÖNSÖZ”ü yazan ve sahiplenenlere seslenmem gerekirse:

Fanzinin size (hiç kimseye) bir borcu yok. Beklentilerinizin karşılanamamış olması ne fanzincileri ne de fanzin olgusunu enterese eder. Haddinizi aşan ithamlarınızla da fanzinciler ne uzar, ne de kısalır. Allah çarşınıza pazar versin, tezgâhınız bereketli olsun, rabbim bol satışlar nasip etsin, tamam mı? Çıkarlardan erdemle vazgeçemiyorsunuz bari tükürdüğünüzü yalamayın. “Lağım” dediğiniz yerin suyunda da yıkanmayın.