Sermayenin insanları tüketime yönlendirmesi nedeniyledir ki tüketim, modern zamanın temel olgusu haline gelmiştir. Sahip olduğu özelliklerle insanı kuşatmasından beri insanın birçok yapısal niteliğini de değiştirdi. İnsanlar bu süreçle alışkanlıklarını, tercihlerini ve hayatlarını tüketim üzerine kurmaya başladılar. Şüphesiz, insan değişirken sanat ve sanat algısı da değişecekti. Güncel sanat algısı öyle boyut kazandı ki bir yazar, yazdıklarından ziyade piyasa değeriyle, imajıyla, satılabilirlik değerleri üzerinden değerlendirilir oldu. Bu yeni sanat algısıyla yönetilen insanlar, medyanın desteğiyle çürük, niteliksiz, bayağı kitaplara maruz kalarak insana dair olan edinimlerden uzaklaştırıldılar. İnsanlığa yabancılaştıkça insanlara da yabancılaştılar; sokağa, sokağın seslerine. Okudukça aynı tarz kitaplar okumaya yönlendirildiler ve okuduklarının daimi “okuru” değil, “müşterisi” konumuna geldiler. Bunun sonucunda, giderek çoğalarak pazar payına direkt etki edebilen, satın alınması ve çok okuması istenen kitaplarla alakalı olarak kolayca medyayla yönlendirilebilen, okuduklarıyla vaat edilen ama sanrıdan başka bir şey olmayan gizli huzura ulaşacaklarını sanan, sanatsal niteliği unutmuş kitle oluştu. Uyuşturulmak akla gelen ilk şey ama tam karşılığı değil.
Edebiyatın biricikliği, bir şeyler yaratma edimi, gün geçtikçe böylesine baltalanıp ekonominin vahşice işleyen duygusuz dişlerine iliştirilmeye çalışılırken; yeraltına itilmiş, bastırılmaya çalışılmış, görmezden gelinmiş, azınlığı oluşturan bizler, yayınevlerine ve kapağında yazar yüzü, ismi, cismi parlatıp kendini pazarlayan dergilere tepki olarak fankit hareketini başlattık.
Fankit, endüstriyelleşmiş sanat algısına, edebiyata ve çarkların işlemesine tepkisel bir devinim. Kolektif hareketle bir araya gelip yazan kişilerin kısa metinlerle oluşturup sokağa savurduğu fanzinlerin yapıtaşlarını temel alarak ortaya çıkan fankit, edebiyatla ilgisi olmayan, rafları süslemek ve çabuk tüketilmesi için yayımlanmış kitaplara meydan okuyor.
Yazdık, yazdık; çünkü haykıracak bir kuyu bulamasaydı, yeryüzü sarsıntılarına nasıl dayanırdı insan? İnsanları hipnozdan uyandırmak, varolan düzene dikkat çekmek, yeraltının seslerini insanlara ulaştırmak istedik; sokak sesleri, insanı insana hatırlatan… İlk olarak Efe Elmastaş’ın Kara Duvar öyküsünü fankitleştirdik. Öykü fütürist perspektifle yazılmış bir disütopya. Pek de uzak gözükmeyen olayları gerçekçi bir dille okuyucuya aktarıyor yazar. Devlet nazarında insanların bireysel özgürlüklerinin önemsizleştiği ve insan hayatının anlamını yitirdiği, oldukça çarpıcı detaylarla okuyucuya sunulmuş. Yazan, okura metinden yaşadığı çağla bağıntılı olarak sorgulamalar yapmasını istiyor sezdirme yoluyla. Kişilerin niteliksel olarak önemsizleştiği bu disütopyada aykırı tutumla yazan, kişilerin ruhsal tahllillerini ve trajik gelişimlerini gözler önüne getiriyor. Ayrıca fankit içerisinde, fankite destek olmak isteyen çizerlerin metinle ilgili çizimleri de var. Kara Duvar yazanın kendi mali gücüyle basıldı, zımbalandı ve sokağa savruldu.
Fankit, insanlara ulaşmak isteyen, uzun metinleri olan bireylerin edebiyata aykırı bir hareketle girebileceği tepkise bir devinim ve bu hareket zamanla kartopu etkisiyle gün be gün artacak gözüküyor.
Bas, zımbala ve sokağa savur!