Bir fanzin düşünün ki, içinde çocuklar oyununu kurmuş ve oynuyorlar olsun. Diledikleri gibi hareket edecekleri, cam kırma korkusu olmadan ve toplarının kesilmediği bir ortam. Zillerinize basıp kaçmakla yetinmiyorlar bu sefer, kapılarınızı yumrukluyorlar. Kapıyı açıp gülümseyin Şakrak’a. 7 Mayıs 2021 tarihinde ilk sayısı ile yayın hayatına başlayan Şakrak Fanzin; Oğuzhan Kayacan, Cevat Galip Tan ve Alper Haliloğlu öncülüğünde, çocuklar yazdıkça neşredilmeye devam edecek bir çocuk fanzinidir. Herkesin her şey hakkında fütursuzca konuştuğu bu çağda onlara da söz hakkı tanıma düşüncesi, onlara bir ortam oluşturma fikrini doğurmuş ve meyvesi olarak da bu iş yapılmıştır. Bildiğimiz bir şey var ki kendisine söz hakkı verilen çocuk başkasına da söz hakkı verir. Onlara söz hakkı verdikleri için bu üç insana sonsuz teşekkürler. İster yazılan şiirler olsun, ister masalsı hikâyeler ister se de çizimler olsun hepsi güzel ve biriciktir. Şimdi, kelimenin en güzel vücut bulmuş hali olan çocukların, şen şakrak hallerine, çevresini algılayış ve ifade ediş biçimlerine biraz daha yakından bakalım.
İlk küçüğümüz, “Bahar” şiiri ile Haktan Avcı’dır. Bu şiir baharın onda uyandırdığı hislerin bir dışavurumudur. Yaşama sevinci içindedir ve doğayı seviyordur. Ümitlidir her ne kadar bir dağın günleri saydığını söylese de. Ardından sevgililerimize, sevdiklerimize aldığımız çiçekler toplanmış ve konuşmaya başlamışlar Ezel Ilgın Çelik’in ağzından. Sitemkâr, canlı olduğunu sürekli hatırlatan bizlere ders veren bir şiir. Vazolara sığdırmaya çabaladığımız için belki de güzelleşemiyoruz, küçüğümüz çok haklı. Devam edersek ilerlemeye, realitede çarpıcı bir şekilde ortada duran sorunu masalsı bir dille anlatan Telefon Bağımlısı Aile başlıklı yazısıyla Elif Su var sırada. Elif Su, çoğu ailede mevcut bir durumun özetini yapmış ve kendilerinin yani çocuklara asıl gereken şeyin altını çizmiştir. Onlarla daha çok vakit geçirmek ve iyi iletişim kurmaya çalışmalıyız. Sonrasında ise Zümra adında bir küçüğümüz tarafından çizilmiş bir resim var. Küçük Picasso Zümra, arka planda şekillerin içini renkli boyalarla boyamış ve öne ise ellerini yerleştirmiştir. Ne demek istedi acaba çok merak ediyorum, yorumlamadan ziyade onlardan dinlemek çok daha hoş oluyor çünkü. Hemen ardından, müziğin insanı insanüstüne taşıyan bir araç yahut bir yolduğunu şimdiden fark etmiş Emek Sapaz geliyor küçük bir şiiriyle.
Fanzinde en çok dikkatimi çeken şey, yer alan şiirlerin birçoğunda çocukların hep bir şey olmak istediğini görüp, okumak. Kitap olup bilgi, doktor olup şifa, peri olup ilham olmak isteyen Betül; özgür olup, istediği şeyi misal bir rüzgâr olmayı isteyen Feyza Nur; bir deniz olmak isteyen İnci; kuş olmak isteyen Nehir; araba olmak isteyen Batuhan; yağmur damlası olmak isteyen Irmak; yine kitap olmak isteyen İrem; televizyon, ressam, müzisyen ve saat olmak isteyen Yiğit. Biz de böyleydik, biz de istedik kuş olmayı, ağaç olmayı. Ne değişti de şimdi burnum şöyle, dudaklarım daha dolgulu olsa demeye başladık. İşte burada çocuklar ile biz büyüklerin arasındaki fark iyice belirginleşiyor. Onlar kendilerinden bir şey değiştirmek istemiyorlar çünkü onlar idealize edilmiş örnek modellerden uzaklar. İlla bir şey değişecekse onlar için; varlıklarının tezahür ediş biçimlerinin değişmesini istiyorlar ve yine olacakları şeyi tasvir etmiyorlar. Çocuk masumiyetini kaybetmiş biri olarak ben de domates olmak istiyorum, hayat üzerime bassa bile salça olarak devam etme şansım olsun diye.
Daha nice sayılara sevgili Şakrak ve siz apartman sakinleri sizlere de sevgiler…