Dünyanın ilk fanzincisi olarak, Fransız Devrimi’nin önderlerinden Marat’ı gösterebiliriz. Her ne kadar gazete olarak adlandırılsa da bugün onun çıkardığı yayının teknik olarak tam da bir fanzinin duruşunu yansıttığını biliyoruz. Marat, çıkardığı yayınla bir anlamda tüm Paris’i yönlendiriyordu. Devrimin özel günlerinde bu yayının günlük baskısı 200.000’e ulaşacaktı.
Fanzin ne zaman ortaya çıkar ve onu ortaya çıkaran koşullar nelerdir? Bu sorunun cevabını 1789’da, Marat’ta görebiliriz. Fanzin olağanüstü dönemlerin ürünüdür. Ve olağanüstü dönemlerde fanzin, yaşama, sisteme ve varoluşa karşı bir duruş haline gelir. Fanzin hep karşıdadır, karşıdan konuşur. Yaşamın kaçınılmaz karşıtlıkları, diyalektik açıdan fanzinde cisimlenir. Fanzin bir kağıt parçasından ya da edebi sözcükler dizisinden fazlasıdır. Onu tanımlamak için yapacağımız her girişim, fanzinin doğasını ayaklar altına almaktadır. Fanzin tanımlanamaz. Aynada gözlerinin içine bakarken, kendini çılgın kalabalığın uzağında ne kadar tanımlayabilirsen, fanzini de o kadar tanımlayabilirsin.
Fanzin sokaktadır, sokağa aittir, sokakta anlam kazanır. Kaldırımlar, fanzinlerin doğal stantlarıdır. Fanzin antikapitalisttir. Sistemin dışındadır. Fanzin anti reformisttir. Fanzin reformlarla toplumu düzeltmeyi amaçlamaz. Fanzin geleneksel toplumu ortadan kaldırmanın başlangıcıdır. Fanzin geleceğe aittir. Bu nedenle, bir fanzini okumak, “Star Wars” serisini izleme deneyimine benzer.
Fanzin yeraltına aittir ama çağımızda yeraltı çökmüştür. Pop kültürü, ulaşabildiği her yeri doldurmuştur. Yeraltı edebiyatı olarak adlandırdığımız kategori, klişe tiplemelere, kadın bedeninin bir metaya dönüştürüldüğü ağır bir fetişizme, anı yaşa carpe diemciliğinin deforme edilmiş hedonizmine dönüştürülmüştür. Açık ki; yeraltı çökmüştür, yeraltı olarak adlandırılan yerde, yeraltına dair hiçbir şey kalmamıştır. Öyle ki bu yeraltıcılar günümüzde pop kültürünün zeka geriletici ritimlerini dinlemeyi artık normal karşılarlar. Elit cafelerde, konumlarını güncelleyerek, fiyakalı(!) duruşlarını sosyal medyada nasıl pazarlayacaklarının derdine düşerler. Bunları gördükçe aklıma gün aşırı intihar girişiminde bulunan ve “abi çok acı çekiyorum” nidalarıyla bar filozofluğu kasan eski bir tanıdık geliyor. Bunlar, açık ki intiharı bile beceremezler. Bunların acıları da aşkları da plastiktir.
Peki biz bunca çökmüşlüğün ortasında gerçek yeraltını nerede bulacağız. 2013’te ülkemizde yaşanan Kültür Devrimi’ni, karşı devrim izlemiştir. Karşı devrim, son 3 yılda metropolleri ele geçirmeyi başarmış, Kadıköy’ü, Taksim’i, Kızılay’ı, Alsancak’ı büyük oranda yok etmiştir. Türkiye’de yeraltının doğal olarak en güçlü olmasının beklendiği bu kurtarılmış bölgeler, neredeyse dümdüz olmuştur. Bir virüs gibi pop kültürü, karşısına çıkan her şeye bulaşmış ve kendine benzetmiştir.
Bugün, bu apokaliptik evrede, geriye fanzinler kalmıştır. Yazının da başında ifade ettiğimiz gibi, fanzin kaosun çocuğudur. Distopyaya girilirken, tam da fanzini fanzin yapan objektif koşullar oluşmuştur. Ve ülkemizde fanzin kültürü bugün hiç olmadığı kadar güçlenmiştir. Belki iletişim kopukluğu nedeniyle bu güç henüz tam olarak gözlemlenememektedir. Ancak fanzinler lise sıralarına kadar girmiştir. Fanzinler, pop kültürü tarafından yoğun saldırı altında olan yeraltı kültürünü kurtarmak için devreye girmişlerdir. Fanzinlere gücünü veren şey, okunma düzeyi ya da kitleselliği değildir. Fanzin, gücünü nitel çoğunluktan alır. Bu düzlemde bir kelebek etkisi başlayacaksa, bu ancak fanzinlerin devreye girmesiyle mümkün olacak. Pop kültürü bu noktada da devreye girerek, ucuz bireysel entelektüel zırvalıklarla, fanzinlere bireyciliği ve pasifize olmayı dayatmaya devam edecek. Oysa içinde bulunduğumuz çağda anı yaşa carpe diemciliği ve ucuz hedonizmle, “geride kalanlardan ve susturulanlardan” olmak, Sartre’cı bir ifadeyle insanın kendi varoluşuna ihanetidir.
Umut fanzinlerdedir.
Umut fanzinlerin gücünü birleştirmesindedir.
Ve yeraltı kültürü, bir an önce devreye girilmezse, bu ülkede kalıcı olarak yok olacaktır.