Yere Düşen Travma Fanzinin Beklenmeyen Sayısı (PDFli)

Merhaba Fanzin Apartmanı sakinleri (!)

“Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünü en çok haberlerde, dört parmak selamı veren ve onu tebaasıdan duyardım. Lakin bu fanzin haddini aşmış ve bir gece ansızın çıkıp gelmişler. Adet böyledir, gelen misafir geri çevrilmez. Çayı koyalım, beklenmedik misafirin söyleyecekleri var. Misafir dediğime bakmayın bunlar gelirler ama gitmezler.

Öncelikle Zekai Özger edasıyla ‘merhaba canım/ canlarım’ diyor Hayri Saraç. Güneşe büyüyen vücudu, ellerden düşmeden dostlarını arıyor ve şuan karşınızda duran fanzini yaratıyor. Ona ve dostlarına teşekkür ederim. Kendisinin de belirttiği üzere tasarım oldukça sade olmuş ama takdir bizlerin. O yüzden diyorum ki,

Yere Düşen Travma Fanzini seveceksiniz,

(Yere Düşen Travma Fanzini seviniz)

İçeriğe geçmeden önce aklıma tavladaki düşeş kavramı geldi.  Bu kavramın iki anlamı vardır. İlki atılan zarlardan ikisinin de altı benekli olan yanlarının üste gelmesi, ikincisi ise umulmayan iyi bir rastlama. Okuduğumuzda bu fanzinin ikinci anlamı doğrudan, birinci anlamı ise benim uydurmamla karşıladığını görüyorsunuz. Gece gece zarlar atılmış ve ne büyük şanstır ki altılı gelmiş. Her beneğin bir adı var, bunlar; Göktürk Yaşar, Oğuzhan Kayacan, Cevat Galip Tan, Aykut Akgül, Sylvan Clownson ve Hayri Saraç.

“Hammadde İşletmecisi” başlıklı yazısıyla bizi ilk karşılayan isim Göktürk Yaşar oluyor. Okuduktan sonra az önce ben ne okudum deyip tekrar dönüp okuduğum bir yazıydı.  Sanırım güneşi mastürbasyon yaparken yakalamış, fotoğraflamış ve duvarına asmış gibi. Biriyle konuşuyor; sitemler, sitemler ve yine sitemler. Belki de yazar bizimle konuşuyor. “Güldürme beni. Çevrendeki insanların senin ölmene hazır olmadığını söylüyorsun. Kendine bozuk atıyorsun. Ölümü kabullenemiyorsun… İzin ver şu taşra yerinde etrafı kolaçan edeyim, mezar işini halletmem gerek.” belki de bu sözler bizim için söylendi, en azından ben kendim için hissediyorum. Belkilerin gerçekleşmeme ihtimali daha çoktur ama, neyse!

İkinci olarak “Hırpala” şiiri ile Oğuzhan Kayacan’ı görüyoruz. Hakikaten de hırpaladı, sersemledim ve ben de düşünmeye başladım neleri yok edebileceğimi. Üzerinde söyleyecek pek çok şey var aslında ama şimdilik üzerinde düşünsek yeter.

Cevat Galip Tan “Fink” adlı şiirini Oğuzhan Kayacan’a ithaf etmiş. Kedilerden bahsetmiş o da. Orhan Veli’yi hatırlattı, bir kez daha üzüldüm onun için. Ne zaman Orhan Veli’yi hatırlasam böyle olur çünkü. Bu arada yazara söylemek istediğim bir şey var, kediler bizi insan olarak değil daha büyük bir kedi olarak görürler. Yani kıskandığınız şey onların gözünden baktığımızda kendinizsiniz.

“etimden siliniyor artık aşkın akılla rekabeti

işin kötüsü hangisi kazanacak umrumda da değil

umrumda değil eşyaların eşkıyalıkları yokluğunda

umrumda değil kim anlatırsa yaşam ile ölüm arasındaki itibarı

alışmaktır benim tek intizarım” şiirin ortasından çıktım geldim. Çünkü bu satırlar beni buna mecbur bıraktı diyebilirim. Şiiri genel itibariyle çok beğendim. Siz de, Aykut Akgül’ün “Aklımı Uslandır” şiirine kulak verin çünkü hepimiz er geç bir şekilde alışıyoruz nasıl olsa.

Daha sonra, az ve öz bir şiirle Sylvan Clownson karşılıyor bizi. “Varoş” başlıklı bu şiir olduğu yerden ülkenin bütün varoşlarının ağzından sesleniyor. Binlerce rengin içindeki griyi seçtiler ama onlar binlerce rengin içinde ki griydi belki de. Gökkuşağı buralarda da yasak!

Son olarak Hayri Saraç “Bugünlerden Gün ve Dün” adındaki şiiriyle, anlamayıp anladım diyenlere küfürlü sözcüklerle cevap veriyor. Zaten o da anlatamıyor, Orhan Veli gibi oluyor, epey yaklaşmış görüyor ama anlatamıyor işte. O yüzden ben de anlamadım diyorum ve küfrün ağırlığını bir kenara bırakıyorum!!

Şimdi sıra sizde! Beklenmeyen misafir aşağıda ona dimağınızda yer açın.

 

FANZİN: Beklenmedik-Yere Düşen Travma (PDF İNDİR)