Temmuz’un gelişini Hasat Fanzin’in yeni sayısıyla kutluyoruz! İstikrarlı bir şekilde, çizgisinden hiç ayrılmayan Hasat Fanzin yine bizi sımsıcak kucaklıyor. Gelin Hasat Fanzin bize bu sayısında neler sunuyor hep birlikte görelim!
Kapakta Ceren Sultan Ekinci’nin yel değirmeni çizimi bize sonbaharın yaklaştığını anımsatıyor ve bu sayının mottosu çizimin üzerinden bize göz kırpıyor: “Tek yaptığımız tutanak tutmak gerisi takdir-i mutlak.”
İlk olarak bizi Sena Sabcıoğlu’nun Eski Koğuş isimli şiiri karşılıyor ve yağmur sonrası toprak kokusuna biraz kırgınlık ekleniyor. “Artık yazlar değil eskisi gibi” diyor, senin şiirin kalplerimize dokununca daha da kıymetlendi Sena. Tebrikler!
Özlem Ayşe Çiçek aslında hepimizin korktuğu ve nasıl baş edildiğini bilmediği şeyin, yalnızlığın ya da yalnız kalmanın sırrını Silene’ye soruyor. Cebeli Tarık’ın nazlı çiçeği, uçurum karanfili… Belki Silene mutluydu kendi yalnızlığıyla ama biz insanlar her şeyi insanileştirme yolunda ilerleyince ve içselleştirince, bunu hüzünlü buluruz. Sen uçurumların şiiri olma Özlem, bırak, uçurumlar da yalnız. Biz, biz olalım. Ellerine sağlık!
Çekik gözleri, kızıl sakalı, şiir kokan parmak uçları, söylemek isteyip de sustukları ve lavanta kokusuyla bize birini tasvir ediyor Duygu Çağla Beyaz “7 Şubat ‘93” adını verdiği ufak şiirinde ve bu birkaç dize bile içimizi ısıtmaya yetiyor.
Berkcan Mertoğlu Asuman’a içini döküyor “Kanlı Şiir” adını verdiği yazısında ve aslında şiirin ta kendisi Asuman. Asuman sarışın bir buğday, Asuman’ın gözleri pulbiberli, Asuman’ın elinde bir hançer. Asuman hem neşe hem keder, Asuman hem yaşam hem ölüm. Başta Asuman’a direkt hitap edilirken, mutluluğun şiirini bulutlara yazarken bir anda Asuman’ın elinde hançer, Asuman artık üçüncü tekil şahıs, Asuman kan. İçim titredi okurken. Ellerine sağlık Berkcan!
Spero kendisine çizdiği sınırları aşmanın o tatlı sarhoşluğunu ve sonrasında ona özgürlüğünü ve hayatın tadını veren kaynağın yok oluşuyla düştüğü boşluğu öyle güzel betimlemiş ki “Duvar” adını verdiği yazısında, insan bazen çiçeklere bile kırılıyor. Rüzgarlara alışman, kışı sevmen ve çiçeklerle tekrar barışman dileğimle… Tebrikler Spero!
Ankara’ya hasret duyduğum şu günlerde Cevat Galip’in “Ankara” şiiri çıkıyor karşıma. Seren İşlek insanlığın ruh sancısına dokunuyor “Faizle Delilik” yazısında, Ahmet Çakar biraz sitem ediyor Tanrıya “Heyhat Tanrım” şiirinde, Anıl Özkonuş ikilemlerini döküyor satırlara.
Oğuzhan Kayacan “O Yağmurlu Akşama”, Rüştü Tamer “Ayıp Değil” ve Arzu Aytur “Aynada Bıraktım Sesimi” şiirleriyle uğurluyorlar bizi bu sayıdan.
Aziz Nesin’i anarak noktalıyorlar bu sayıyı, ben de paylaşmadan geçemeyeceğim:
“Bilirsiniz sözümde hep durmuşumdur duracağım;
Sevgilime söz verdim ben yirmi yıl yaşayacağım
Düşmanlarım sevinmesin yirmi yıl sonra yok diye
Belli değil yirmi yıla ne zaman başlayacağım.”
Teşekkürler Hasat Fanzin ve bir sonraki sayıda görüşmek üzere.
FANZİN YÜRÜYOR!