Öfke fankit derdini size öyle bir anlatıyor ki; siz isteseniz de istemeseniz de anlatılan hikâyeyle ilgili bir bağ kuruyorsunuz. Yazıya direk bu bağı vurgulayarak girmek istedim. Metin sizi bir hikâyenin içine alıyor. Sürekli dinamik olan bu metni bir çırpıda okuyacağınıza eminim. Ama bunu yaparken etkisinin bir çırpıda geçmeyeceğinin de garantisini verebiliyorum.
Biraz hızlı bir giriş yaptık ama bu fankit için öncelikle konuşmamız gereken kapak tasarımı olduğunu düşünüyorum. Metinde özellikle kullanılmadığını düşündüğüm kelimeler olduğu için, bu duruma sadık kalıp ben de bazı kelimeleri özellikle kullanmayacağım ve sizden bu dediğim kelimeleri fankiti okuduğunuzda anlamanızı bekleyeceğim.
Kapak görseliyle devam edersek, aslında tüm metni özetleyen, hikâyeye empatiyle başlamamızı sağlayan ve metin için bizi hazırlayan bir tasarım olmuş.
Metinin genelinden kısaca bahsetmek gerekirse eğer, endüstriyelleşen gıda sektöründe insanların ne kadar acımasız olabileceğini ve nasıl duygusuz bir canavara dönüşebileceğimizi, bize empati yoluyla anlatıyor. Uzunca bir dönemdir benim de çok ilgimi çeken ve kendimce tepki göstermeye çalıştığım hassas bir konu.
Metnin genelinde roller yer değiştirmiş ve insanların etinden sütünden yararlanılıyor. Metinde bundan dolayı acı çeken insanları görüyoruz. Bir grup bu insanları endüstriyel bir biçimde kullanıp onların yaşama haklarını umursamıyorlar. Metin bu duyguyu çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.
Şimdi aşağıda metinden bir bölüm paylaşacağım. Özellikle bu bölümde metinde insanların başına gelen ama aslında insanların doğaya yaptığı durum açıkça gözler önüne seriliyor.
“Onların dillerini bilmiyoruz. Nasıl bir zekâ ve duygu gelişimi içinde olduklarına dair bir yargıya varmak entelektüel bir zekânın yapması gereken son şeydir. Üstelik yüzlerine bir kere bile baksanız gözlerindeki korku ve acıyı anlayabilirsiniz. Yavrularından ayrılan annelerin acı dolu çığlıklarına kulaklarımızı kapatmak bizi üstün tür yapmaz. Aksine bizi tüm türler arasında en acımasız ve en aşağılık tür haline getirir. Doğada bulunan etçil, yırtıcı bir türün bir insanı avlayıp yemesi doğanın seçilimi ve dengesidir. Fakat bunu fabrikalar kurarak yapmak yani tüm bu insanlara kaçıp, hayatlarını kurtarabilme fırsatı sunmamak tam anlamıyla diktatörlük ve doğanın dengesine hakarettir.”
Metnin içindeki görseler özenle hazırlanmış ve metin de anlatılmak istenileni rahatlıkla görebiliyorsunuz. İnsanların yüz ifadelerine özellikle dikkat etmenizi isterim.
Metinde bir kurul var ve insanlığın bu tarz uygulamalara maruz kalmalarını kendilerince normal görüyorlar. Ama içlerinde bu duruma tepki gösteren biri mevcut. Aralarındaki diyaloglar mutlaka okumalısınız.
Açıkçası bu fankit ciddi anlamda üzerinde konuşulması gereken bir durumu gözler önüne bir kez daha seriyor.
Size metinden bir örnek daha vermek istiyorum.
Genç kadın yavaşça gözlerini açtı. Ne zaman kendinden geçtiğini hatırlamıyordu, zihni fazlasıyla bulanıktı. Fakat ellerinin ve ayaklarının bağlı olduğunu fark edince rüyadan uyanmış gibi sıçradı. Korkuyla çevresine bakındı ve aynı onun gibi bağlanmış bir sürü çıplak kadının olduğu fark etti. Daha ne olduğunu anlayamadan gelen bir görevli memelerine bir süt sağma makinesi bağladı. Kadın çırpınmaya çalıştı ama nafileydi. Bağırarak kendini kurtarmaya çalışırken sağ memesine gelen bir yumrukla nefesi kesildi. Gözünden yaşlar fışkırırken kulağına fısıldayan sesle irkildi “Eğer çırpınmayı kesmezsen dayağın sonu gelmez”
Sanırım kendinizi o kadının yerine daha rahat koyabiliyorsunuz şuan. Ama aslında asıl konuyu böyle bir anlatımla ifade etmenin daha etkili olduğunu fark ediyorsunuz.
Bize öfkeli ama kendilerini bizim dilimizle ifade edemeyen bir gruptan bahsediyoruz. Özellikle içindeki diğer görseller ve arka kapağın yorumunu size bırakıyorum. Fazlaca izlediğim ve üzerine düşündüğüm işler.
Mutlaka okumanız gereken bir fankit olduğunu düşünüyorum. Bu yazının altında PDF hali mevcut.
Ben bu işte emeği geçen herkese çok iyi iş çıkardıklarını söyleyebilirim. Emeklerine sağlık. Ses getiren bir iş olması dileğiyle…