KRİTİK: Palyaço Fanzin 19 / Yol Kenarı Üzerine

zeynep yıldırım

Palyaço 19/

Yol Kenarı-

 

0-Durum

1-Karar

2-Süreç

3-Büyük Satış

4-Adım

“gitmek istediğim yerle kaçmak istediğim yerin kıyısında”

“çocukluğumdan beri yola çıkmak istiyordum. Her gece kafamı yastığa koyup taş göğüme baktığımda yıldızları görmeyi hayal ediyor; buradan gitmeyi, geri dönmemeyi, bu şehri ve içindeki her şeyi unutmayı düşlüyordum. Sonunda hayalimi unuttum”

“bizi özgürlükle kandırıyorlar.”

“her şeyin yolunda olması her şeyin yolunda olması anlamına gelmez.”

“yeteri kadar para kazandım. İçeride de bir miktar birikmişim var. Canavar diyor ki, yarın işi bırak tazminatını al, evi de satalım. Yoğun şehre yakın bir yerde küçük bir hamburgerci açalım. Hepsinden önce kendime bir haftalık tatil hediye edeceğim. Hiçbir iş yapmadan bir hafta geçirecek ve sonrasında beni üst seviyeye taşıyacak işi kuracaktım.

Tatil kararımın ertesi günü genel müdürün odasına girip bırakacağımı söyledim. Tazminat

konusunda anlaşamadık. Kavga çıktı ve genel müdürün masasına tükürdüm. O da silahını çekip

içimdeki ticaret canavarını öldürdü. Tazminatım ile ikisini yan yana gömdüm. Sonrası bilindik hikaye.”

“çıplak ve yalnızdım.”

“sahip olduğum şeylerin sayısı azaldıkça kendime dönmüştüm.”

 

“DUY VATANDAŞ, GÖR. TAT VATANDAŞ, BİL. HİSSET VATANDAŞ, HİSSET. BATAN KAFANIN DÜŞLERİ BUNLAR!

TV’yi pencereden boşluğa bırakırken mutluydum.”

“Onlar beni bilge sanıyorlardı.”

“KAFAM ÇÖL.”

“(alkış susar)

“bıkkındım ve çöle hazırdım.”

 

Palyaço 19/ Yol Kenarı Fanzinini geçen gün bir kaç fanzinle birlikte Kadıköy Quawah’ta bulduğumda “hah, dediydim bu kez rastgeldim.” Her zaman raflarda denk düşüp bulamıyorum.

 

palyaço 19-1

Yol Kenarının kapağı tren yolu üzerinde bir deri bir kemik oturan ama havada oturan bir figürün yer aldığı kolajla selamlıyor okuyanı. Selamlıyor diyorsam da figürün bize sırtı dönük. Yüzünü göremiyoruz.Yani belki okuru, göreni, bakanı değil o kendi baktığı ve gördüğü alemine odaklı gibi figür. Okur bencilliğimin bir kelimeden uyanıyor oluşuna tanıklık ediyorum yorumlayışımda. Yaratıcı ruh, kişi, birey, yazar, çizer, düşünen, üreten kişi üretiminin ilgilisine, okuruna, bakanına mı dönük olmalı fikren yoksa kendi fikrine mi? Diye soruyorum hemen bir kendime. Hayır diyorum, yok bu bizim içimizin içlerimize ekili düşünce şablonlarından birisi sadece. Ne kadar kendi, o kadar iyi. Ve mevzuya biraz da öyküye adım atma öncesi görsel üzerinden dahil oluyorum.

 

palyaço 19-2

İkinci sayfada bir kolaj daha var. Bir daireyi(dünya olmalı burası) tam ortadan simetrik biçimde dikey iki paralel çigi gibi bölen tren yolunu ve tem tepesinde ki figürü görüyoruz. Figür simetrinin bir yanında yer alan şehre sırtını dönmüş çöle bakmakta bağdaş kurup. Çölün göğünde yıldızlar var.

Şehrin ise yıldızları yok, göğü karanlık, ışıklı pencereleri ve beton binaları, yolları, neonları vesairesi (bildiğiniz şehir) var.

Bu kez figürü ve dünyayı yan profilden görüyoruz. Simetri diyorum asimetrik anlamlar içerebilir.

Yokluklar ve varlıklar her insanın anlam dünyasında farklı şeylere isabet ediyor olabilir. Ama sınır denen şey gerçeklikte de fikir dünyamızda da, anlam alemimizde de tuhaf bir yer. Ne orada ne burada olamamakla ilgili değil aidiyetsiz tek alan olması ile bir çizgi.

 

Sonra -0’“Durum” la öyküye cümlelerle giriş yaptım. Okudum yürüdüm, okudum yürüdüm, okudum yürüdüm. Son bölüme geldiğimde baktım ki  4 bölüm -Adım; “Hooop, adın ne senin ki evvela, kimsin” dedi içimde ki çağrışımlı kelime önyargım, okudum ve cevapladım sorarak

“bir adım atamadan da mı öleceğiz”

Çok detay vermek istemiyorum bunun için yukarıda öyküden, yani “Yol Kenarı”ndan bazı cümleler alıntıladım. Türkiye’de edebiyat okurlarının (dünyada da böyle mi çok hakim değilim yabancı dil okurluğum maalesef yok)

bir tür “cümle fetişizmi” alışkanlığı var. Anlamlı kelimeleri alıntılayıp onları sunmanın kendine bir anlam katma kaygısı mıdır, nedir bilmiyorum ama bana bu eğilimin bir bütünün algılanması açısından bölümlenme/kesit çıkarma/parçaya hapsolma gibi bir algıya yol açtığını gözlüyorum “anlamlı sözler seçkileri”nin. Bu sebeple seçtiğim cümleler hikayenin olay/durum ağındaki kırılma noktaları gibi. Öykünün değindiği konu o denli modern zaman insanının hikayesi ki okurken ister istemez insan kendini sorguluyor. Yaşantılarımızın içinde “DAHA” ve “YİNE Mİ” diyebileceğimiz şeyleri hadi bir daire içinde simetrik bölümlesek “kendimiz” dediğimiz neredeyiz?

Edebiyatın ya da sanatın bir tetikleyici olarak muhatabı olan okurunu/görenini/takip edenini düşünsel açıdan  harekete geçirmesi “sanatçı kimliği”nde önemsediğim bir şey.

 

Edebiyat o denli yaşlı bir bilge ki, ama yine de bir paltoya ihtiyaç duyabiliyor günümüz dünyasında.

Paltoyu, hırkayı atıp “OL” hükmüne karşın “OLMA” deyip yol kenarından yürüyüp gitmek kendi olmanında göğünü yakın kılacak sanki.

Hayır şimdi çok ipucu vermek de istemiyorum ama içten içe okuyanların içinde öykünün yansımaları neler onu da çok merak ediyorum. Neden? Çünkü öykünün dile getirdiği yaratıcı/düşünen/soran/sorgulayan pek çok kişinin ortak paydası olan pek çok kırılma noktalarına seslendiği için.

Slyvan Clownson son kertede Dark Side’ın elinden bırakmadığı iken sanırım biz ölümlü okurlar yeni sayıyı beklemekle yetineceğiz.

Kolajlarını da ilgi ve beğeni ile takip ettiğim yazar dosta selam, üretkenliği bol olsun hep dileği ile teşekkürler Palyaço/19.

Zeynep Yıldırım/17.10.2018

Yorum bırakın