Yazan: Selma Cengiz
Varlıkların birbiriyle kurduğu iletişimin odak noktasına koyabileceğimiz birçok nüans vardır. İletişimin yalnız insanlara has olmadığını bildiğimiz gibi iletişimin sözlü ve yazılı kaynaklardan ibaret olmadığının da farkındayız. Doğada var olan olaylar, kimi zaman tarihe tanıklık ederek insanın doğasını bize sunar. Misal İzlanda halkının ruhunu tamamlayan bir kitap olarak karşımıza çıkan Codex Regius yahut Kraliyet metni, insanların -varoluştan bu yana- doğanın içinde kendilerine olağanüstü gelen olayları, farklı şekilde zuhur edilebilecek kültür ögelerine dönüştürmesini anlatır. Dünyanın her noktasında farklı kültürlerin ve iletişimin olmasının sebeplerinden biri, doğanın farklılık göstermesinde yatıyor, zannımca.
Codex Regius ile Herzog’un “İnto the İnferno” adlı belgeselini izlediğimde tanışmıştım, biraz araştırdıktan sonra anlaşılır kıldım, zihnimde barındırdığım düşünceleri.
Metinde geçen pagan inanışlarına dair hikayelerin, tanrıların ve doğa arasındaki yakın ilişkilerin önemli sebepleri var. Öncelikle İzlanda, volkanik dağların aktif olarak bulunduğu bölgelerden biri. Ateşin yükselmesi, etrafı saran dumanların yarattığı izlenimlerin hepsi, o dönemde yaşayan insanların zihninde yeni doğuşlar yaratıyor.
Metinde Kadın Kahin’in Kehaneti adında bir bölüm var. Bu bölümde pagan tanrılarının sonlarıyla ilgili bir öngörü bulunuyor. Herzog’un deyimiyle “Görünüşe göre bu devasa bir volkanik olayı tarif ediyor.”
“Fışkırıyor buhar ve mahvedici ateş,
Göğe yükseliyor fırlayan alevler”
13. Yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen ve pek çok şiir için tek kaynak olması bakımından son derece önemli olan bu yazmalar, 13. yüzyılın ikinci yarısında, 1270’li yıllarda, buzağı derisinden yapılma parşömenlere yazılmıştır. Bu metin, iletişimin yalnız insanlara ait bir olgu değil de; var olan her zerrenin birbiriyle ilişkilenmiş bir şemada bütünleştiğinin birer göstergesidir. Esas konuya girmeden evvel Codex Regius’a değinmemin en mühim sebebi, iletişimdeki duygudaşlığın ve diğerkâmlığın yüzyıllar öncesinde dahi hangi eylemler etrafında ortaya çıktığını gösterebilmek içindi.
İşte fanzinler de, hem günümüzün hem de varlığın iletişim kaynağını sunması noktasında en önemli detaylardan biri olarak karşımıza çıkar. Fark Fanzin’de bu detayın içinde iletişimin dikkatini baz alarak yola çıkan yeni fanzinlerden bir tanesi. Fark Fanzin, felsefi konuların özünden yola çıkarak kendi bireysel düşünceler etrafında yoğunlaşmış metinler dizgisi. İlk sayı olmasının verdiği rehavetten kaynaklı olarak belli yazarların felsefi görüşleriyle kurulmuş metinleri bize sunan fanzin yazarı, bu mecrada belki de en ihtiyaç duyulan alana giriş yapmış durumda.
Fark Fanzin’in kendisi, giriş yazısında ulaşmak istediği noktalara değinerek “farklara ihtiyaç” olduğunu belirtmiş akabinde de bu fark denizinde sözlerini esirgemeyecek dostları kendi mecrasına davet ettiğini açıkça beyan etmiş.
Fark’ın genel manada deneme yazılarıyla karşımıza çıkması ve aralara serpiştirilen şiirler ile eleştirel bir yorumun hizasında okura sunulması hem bireyin hem de modern varoluş basamaklarının açıklığını dile getirmesi bakımından önemli. Bunun dışında belli düşünürler etrafında insanlığın varoluş sürecindeki temel değinmelerin analizlerini çizerek sorunsal bir alana da geçiş sağladığını görebilmekteyiz.
Rezonans şiirinde, Gilles Deleuze üzerinden ulaşılmak istenen bir fikir bulunuyor. Bu fikir genişleyerek ilk önce ritme akabinde de varlığın çekim alanından doğaya doğru ilerleyen bir döngünün hikayesidir. Nihayetinde kutsal kıldığımız isimlerin içinde yüzmemiz, bizleri, ilk önce kendimize sonrasında da evrenin içindeki tüm zerreciklerle bir olmaya iter. Bedenimize atılan çentik değil/Vadilerdeki yarıklardır mısraları beden-doğa ilişkisini bize açıkçası sunmaktadır.
“Dünyada Bir Göçebeyim” adlı deneme metni ise ‘kendini bir yere ait hissedememe’ durumunun tezahürünü içeren bir yazı olarak bize sunuluyor. Yazar, kendi öz varlığına bağlı olan uzuvları, –ki bunları tırnak benzetmesiyle yapmıştır- insanlığın köklerine yerleştirerek insanlardaki kopmaları tekrardan canlandırabileceğini dile getirmiş. Sistemin içinde yaşamayı reddeden bir bireyin kendi bedenini bir fikir mahiyetiyle bezemesini söyleyen yazar, hayatın nabzının titreşimini duyumsayabilen ve sesleri kendi gibi duyabilen insanlara ulaşmak istediğini yazıyor.
“Hayat Bir Düş” adlı şiirde ise dolaylı yollardan Fransız bir yazara aşinalığını belirten fanzin yazarı, “ruh argınlığı” “Candide” gibi sözcükleri metnin içine yerleştirerek -okuyucunun bilgisini tartabilecek değerlendirmelere başvurma yolunda- bize bazı ipuçlarını sunuyor. “Candide’nin Bahçesi” Simone de Beauvoir adlı yazarın ‘Denemeler’ adlı kitabındaki ilk bölümdür. Candide ise Fransız düşünürü Voltaire’in aynı adı taşıyan ve 1759’da yayımlanan eserinin başkişisidir. Bir sürü acı serüvenden sonra çiftliğine döner, mutluluğu toprağını ekip biçmekle bulur.[1] Fanzin yazarı, şiirini günümüzün belki de en eleştirilen akımlarından biri olan ‘postmodernizm’ bağlamında, metinlerarasılık tekniğiyle inşa etmiştir.
Yazar, “Sahi postmodernizm ne menem bi’şeydir?” adlı yazısında Postmodernizmi, ‘bulanık’ bir kavram etrafında tanımlasa da; yazılarının içine yerleştirdiği tekniklerin birçoğunun bu akım etrafında ortaya konulduğunu -ne yazık ki- yok sayamıyoruz.
Son olarak “Sadece ciddi bir felsefi soru vardır ve bu intihardır.” başlıklı yazının içeriğine indiğimizde, yazarın “Ölmeyi bir başkasından istemekle ölmeyi hayatın akışkanlığı içinde beklemek arasında gerçekten bir fark mıdır? İntihar eden birine yardım etmek suç mudur?” cümleleri, bana 1997 İran yapımı olan ‘Kirazın Tadı’ filmini hatırlattı. Yönetmenliğini Abbas Kiyarüstemi’nin yaptığı film, Tahran’ın kenar mahallelerinden birinde arabasıyla dolaşarak intihar ettikten sonra para karşılığında mezarına toprak atacak birini arayan orta yaşlı bir adamın hikayesini anlatır. Fanzin yazarı, ya filmin bir izleyicisi olarak kendi metnine ‘intihar düşüncesini’ farklı yorumlamalarla aktarmış ya da kendimi postmodernizm içindeki ‘giz’leri ortaya çıkaran bir kritik yazarı olarak vakfetmeye başlıyorum.
Postmodernizm nelere kadir ya Rabbi!
Yolun daim olsun Fark Fanzin
[1] Kandid Yahut İyimserliğe Dair, çeviren A. Fehmi Baldaş, 1938, Kanaat Kütüphanesi.