Yazan: Selma Cengiz
I
Bilginin ulaşım olanakları, kendine dair büyük bir çerçeve çizdiği halde günümüz şartları etrafında, yüzeysel ve dipsiz bir kuyuda kendi yığınlarını biriktirdiğini görmek çok da zor olmasa gerek. Sıvadık Fanzin de 22. sayısının giriş yazısında, manşetlerin bildiğimiz gibi olduğundan, göstergelerin zayıf ve yüzeyin sönük bir biçimde karşımıza çıktığından bir pay çıkararak bizlere sunmuştur. Kumaşa kazınan imzaların sadece göz doldurması, toplumumuzda yapılan işlerin yalnız ve yalnız gösteriş amacıyla yapıldığının bir göstergesi mahiyetinde fanzinde kendine yer bulduğunu söylemek doğru bir yargı olacaktır. Fanzinlerin giriş yazıları, bir bakıma kendine dair olan düşüncenin aktarıldığı genel bir temadır, fikrimce. Bu minvalde ilerleyen yazarlar, hem kendi düşünsel platformunu oluşturmuş oluyor hem de bünyelerinde barındırdığı zihinsel süreçlerin aktarımını, kısa ve özlü sözler etrafında kendi ifade olanaklarının sınırlarını belirliyor. Bu ifade olanaklarının sınırları, yazarların hem geçmişe hem şimdiye hem de geleceğe yönelik aktarımlarında da yardımcı oluyor. Onlar yani Sıvadık yazarları, bunca sağanağın altında –ki bu sağanağı, toplumun içinde yozlaşan ve gösterişin içine kapılan her tür zararlı madde olarak düşündüğümüzde- belki ıslanarak, belki de kendilerini hem savunup hem koruma amaçlı bir şemsiye yaratarak, her şeye rağmen “bir gülümseme” tablosunu kendilerince oluşturarak ve bitmeyecek bir öykünün kahramanını durmaksızın diri tutarak fanzin çevresinde bizler tarafından “bir tebessüm” sunmamızı fazlasıyla hak ediyor.
II
Fanzin içerisindeki metinlere baktığımızda bizi ilk karşılayan Efe’nin “Çarpışmaya 2 Saniye” adlı hikâyesi olacak. Çarpışmaya 2 Saniye’yi hem zamanın iç içe geçirilmesiyle hem de zaman akışlarındaki kopmalarla bizi bir sona yaklaştıran babında değil de, geçmişin ve şimdinin yaşanmışlıkları etrafında birleşen -teferruatlı bir insanileştirme- bir metin olarak değerlendirmemiz, bizi doğru bir çıkarıma ulaştıracaktır.
Yazar, özel günlerin klişe vurgusuna da metninde yer vermiş. “Çevrede yılbaşı veya ona benzer bir şeyin hazırlıklarının olması” sözleri, bir bakıma bitip tükenmeyen özel günlerin insanda yarattığı karmaşayı anlatır. Bu verilen küçük mesaj, yılbaşı üzerindeki detayları da sonraki cümlelerde bastırıyor. Biz, her ne kadar “kar tanesi resimleri, Noel Baba” gibi yılbaşına özgü detayları metinde görmüş olsak da, asıl anlatılmak istenen meselenin “özel -sayılmış- günler koşuşturmasının hezeyanı” olduğunu anlayabiliyoruz.
Yazar, her ne kadar birinci ağızdan hikâyesini inşa etmiş olsa dahi, metinde her şeyi seyreden –gözlemci- bir tavır ile de karşımıza çıkıyor. Kendisinde bulunan bir eylemsizlik haliyle olaylar dışa dönük değil de içe dönük bir şekilde ilerliyor. Arabanın kontrol edilememesi, cama sıçrayan kanların silinmesi için sileceğin çalıştırılamaması; kahramanın eylemlerini kontrol etmekten uzak bir tavırla olay örgüsünün içinde oradan oraya sürüklendiğini de görebilmek hikâyeyi farklı bir yorumlamaya götürüyor.
Dikkat çeken diğer noktalardan bir tanesi ise “din” konusu. Metnin başından sonuna kadar işlenmiş olan din olgusunu, negatif olarak algılarsak yanlış bir yargıya varmış oluruz. Radyoda Arapça, ilahiye benzer, berbat, iç karartıcı bir müzik çalmasını, LCD ekranda cübbeli bir herifin el ve kol hareketleriyle bir şey anlatmasını, kazadan sonra ilahinin çalmaya devam etmesini, kahramanın yüksek sesle haykıracakken ağzından “Allahu Akbar” sözcüklerinin çıkmasını ve bu sözcüklerin devamlılığının gelmesini ve son olarak çevrenin kahramanı “terörist” olarak adlandırmasıyla gelen ölme hissini; din olgusunun insan üzerindeki baskınlığının bir göstergesi olarak ve toplumda bir algılanış biçimde kendine nasıl yer bulduğuna dair ipuçlarını da bize vererek sunmuştur, yazar. Bu bağlamda, metinde insanlara baskılanmış bir din olgusunu bu şekilde işlemek, yazar için hem hakiki bir gözlem hem de hakiki bir çıkarım sağlamıştır.
III
Fanzinler, hangi alanlarda sayfalarını taçlandırır? Çevredeki fanzinlerin birçoğu, günümüzde popüler edebiyat adı altında yazılar yazıyor. Bu yazıların birçoğu da bireysel düşüncelerin aktarıldığı deneme tarzında yazılardan yahut daha çok şiir adı altında toplanan mısralardan oluşuyor. Sıvadık Fanzin ise bu sayısında “insan doğasına” ait sosyolojik bir çalışma etrafında toplumdaki düzensizlikleri, çarpıklıkları, bozulmuşlukları, tükenmişlikleri ve tüketmeyi anlatan bir yazı ile farklı bir alana yer açıyor. Yazı, Altay Kenger’e ait. Yazar, günümüz toplumumuzu baz alarak, hakiki çıkarımlar yapma yolunda birçok güvenilir kaynağı da sırtlanarak bir yazı inşa ediyor. Abraham Maslow’un ‘İhtiyaç Hiyerarşisi’ kuramına ve Theodore John Kaczynski’nin ‘Güç Süreci’ adını verdiği kuramına yer vererek düşüncelerini aktaran yazar; belli bir sistematik etrafında yön verdiği yazısını, “amaç” , “amaçsızlık” “toplum içindeki amaç” , “birey için amaç” içinde değerlendiriyor. Düşüncelerini, toplumu aydınlatmak yahut bir çözüm sunma çabasında olmadığını da belirten yazar, olan durumu belli analiz içinde vererek “insan elinin değdiği bir kozmos” etrafında anlatıyor. Bu minvalde, Altay Kenger’in yazdığı bu yazı, belki de fanzinlerin en ihtiyaç duyduğu şeylerden biri. Hem belli kaynaklar etrafında çözülmüşlük sağlamak adına hem de yaşadığımız toplumun sosyolojik ve psikolojik değerlendirmelerini yapmak adına bu tarz yazıların en çok da fanzinlerde yer almasını şevkle destekliyorum. Ne yazık ki, hem kaynağın yokluğunda hem de bilginin kirlenmişliği içinde yaşayıp ve bir metin ürettiğini düşünen yazarlarımız fazlasıyla mevcut. Bu sebepten ötürü, Sıvadık Fanzin, bu sayısında yarattığı kendi çizgisinin düşünce evrenini fazlasıyla genişletmiş.
IV
Serkan Üstündağ’ın “Bir Çikolata Molası” adlı yazısı kendi içinde iç içe geçmiş iki olay örgüsünden oluşuyor. Birinci olay örgüsü, Genç adamın sokaktaki çocuğa ballı çikolatayı vermesi; ikincisi ise ballı çikolatayı alıp eve giden çocuğun babasıyla yaşadığı yeni olay örgüsü.
Ballı çikolata, hikâyenin gidişatında kullanılan bir imge olarak karşımıza çıkar. Genç adam, şayet çikolatayı çocuğa vermeseydi tüm olay akışı başka bir yöne ilerleyecekti. Bu sebepten metnin imgelem üzerinde bir yol izleyerek oluşturulduğunu söyleyebilmemiz mümkün.
Kadın ile genç adamın arasında yaşanan olay örgüsünde, ballı çikolatanın çocuğa verilmesinin altında yatan sebebi “genç adamın sevdiceğinin çocukları çok sevmesi” olarak baktığımızda iki yargı ile karşı karşıya kalıyoruz. Birincisi, kadının çocukları sevmesi; ikincisi ise adamın “çocuk olmak” kavramını iki farklı şekilde değerlendirmesi. Genç adamın çocuğa ballı çikolatayı vermesiyle olay zinciri, iki insan arasında geçecek olan diyalog zeminini oluşturup düşünceyi başka bir evrene taşıyacaktır.
İkinci bölümde ise, çocuk ile babası arasında geçen asıl çatışma “çikolatanın yarısının yenilmiş olmasında” yatar. Bu minvalde çatışmayı yaratan asıl imge yine “ballı çikolata” olacaktır; çünkü çocuk, adam ile karşılaşmasaydı ve çikolatayı almasaydı ya eve başka bir nesne ile dönecekti ya da eli boş dönse dahi babasından farklı bir şekilde tepki alacaktı. Fakat alacağı tepkinin hiçbiri “ballı çikolata ile eve gittiğindeki alacağı tepkiyle” bir olmayacaktı. Ama burada birinci olay örgüsünden farklı olarak işlenen yarım kalmış bir nesnenin, baba üzerindeki tepkiden doğan yeni bir olay örgüsünün mevcut olmasıdır.
Hikâyenin sonu, ballı çikolatayla eve gelen çocuğun çikolatanın yarısını yemesiyle bağlanır. Yani, yarım kalmış nesne, yeni bir olay örgüsünü doğurur. Oysa birinci olay örgüsünde kadın ile genç adam, olay zincirini devam ettirirken başka bir sona doğru ilerleyen bir zincir oluşturmuştu. Baba ile çocuk arasında geçen olay zinciri ise sırasıyla “bütün çikolata, yarım kalmış çikolata ve sona bağlanan bir dayak” ile tekrardan başa dönülen birbirine bağlı bir olaylar silsilesidir. Hikâyeyi bağlamak gerekirse iki bölümü birbirinden bağımsız bir o kadar bağımlı tutan “ballı çikolata” hikâyede iki farklı sona tekâmül eder. Metin, basit bir okuma ile kolayca anlaşıldığı düşünülse de alt metinde yatan farklı bir anlam durumunu da beraberinde getirmiştir.7
V
Sıvadık Fanzin, bu sayılarında hem devamlılığıyla hem de yazı oluşturma serüveniyle durmadan ilerleyen bir yol izlemekte.
Sıvadık, hem geçmişin hem şimdinin hem de geleceğin fanzini olma yolunda sağlam adımlarla yürürken, diğer fanzinlerin de bu bağlam da öğrenecekleri daha çok şey var.
Fanzinler var olsun, “Sıvadık” hep elimizin altında bulunsun!