“Ata benzeyen eşek, anırınca kendisini belli eder.”
Uzun zamandır edebiyatı ileriye taşıdığını düşünen yayım organları, piyasa üzerinden atıp tutmakta. Kimisi yüksek edebiyatını yaparken kimisi sevgili “ilah” sosyal medya üzerinden şair ve yazarların doğum, ölüm ve bilimum gerekli olaylar üzerinden postlar paylaşıyor. Tabii ki bu olaylar ticaret erbaplarının işine yaramaktan pek öteye gitmiyor. Bu durum belki bazılarınızı rahatsız ediyor belki de çoğunuz takmıyorsunuz. Biz her geçen gün görmezden geldikçe bu yayım organları kafalarına göre çayır çimende otlanıyorlar. Hem de tarla sahibine bile ses etmeden. Bilmezler ki; her tarlanın ekeni, dikeni olduğu gibi bir de biçeni vardır.
Hepimiz evlerimizde ya da arkadaşlarımızla buluştuğumuz kafelerde birkaç A4 kağıda elimizden, dilimizden ne gelirse yazıp, tenha köşelere koyuyoruz. Lakin sadece koyuyoruz ne önüne ne de ardına bakıyoruz. Yapmışlık ve iş bitirmişlik duygusu ile refah ve verimli bir hayatın tadını içtiğimiz sigaranın, kalitesini bozduğuna söverek alıyoruz.
Fanzin nedir? Ne olmalıdır? İfadesiz iki soru…
Fanzin hiçbir şey değildir. “Sen ne istersen odur” diyebilirim, hatta demeliyim ama şöyle dersem daha havalı olur. Fanzin soluksuz alınması gereken bir yoldur. O yürür hem de sonsuza dek. Bu yürüyüş bazen köşe abilerinin oradan bazen bangır bangır caddelerden olur. Unutmayın bizler eşlikçiyiz, hiç bir şeyin sahibi değiliz. Ne olmalıdır? Sorusunun cevabını sonraya saklıyorum.
Geçtiğimiz günlerde twitter aleminde kuşlar öterken bir de serçe öttü ve ötüşlerinin sebebi başlarda bilinmedi. Sonraları döküldüler az biraz. Hasarları büyük. Bu belli ama yarabandı nereden geldi?
Hasar Fanzin ne demiş bu konuda kendilerini bir dinleyelim.
-Hasar, ilk sayısında yarabandı vermiştir. Bundan 2-3 ay kadar sonra Serçe sessiz sedasız bu fikri çalmıştır. Bundan da 2-3 ay sonra Ot, yara bandı çıkarması hediye edince Serçe, çaldıkları fikri kendilerine ait sanıp Ot’a saldırmaya başlar.
Sonra Serçe seferberlik ilan eder. Takipçilerine çağrı yapar ve fikrin ne kadar da kendilerine ait olduğunu anlatmalarını ister.
Hasar olanları başta zerre aldırmaz. “İsterse tüm dünya yarabandı hediye etsin, hikâye!” der geçer. Ancak her türlü prime alerjisi olan Hasar, Serçe’nin soytarılığına öfkelenir ve olayların aslını anlatır ortaya. Sonrasında Serçe derin düşüncelere dalar…
Daha sonra Serçe önceki tüm sözlerini silip yerine “kuzenim yazmış” niteliğinde destansı bir açıklama metni yayımlar. Ot hakkında övgüler dizerek konunun o kadar da abartılmaması gerektiğinden bahseder. Ve o samimi, kardeşçe, güzellik dolu metninde birlik vurgusu yapar, garibim Serçe takipçilerinin gözleri dolar… Yazık ki özel mesajlaşmalarda, telefon görüşmelerinde çırpınıp duran Serçe destansı açıklama metninde Hasar’dan bahsetmez ve meseleyi sadece Ot ve Serçe arasındaki küçük bir iletişimsizlik olarak lanse eder, ah ne yazık!
Sonra Serçe ile Hasar telefonda konuşurlar. Serçe, fikrin Hasar’dan görülerek kullanıldığını itiraf eder. Sonra da bu işi Hasar’a iletmekle sorumlu departmanda çıkan iletişim problemlerinden kaynaklandığı yalanını uydurur. Oysa hikâyenin başında Ot’a çemkirmeden önce aklına gelmiş olmalıydı, gelmez. İşine gelmeyen aklına gelmez çünkü.
Ve sonra Serçe, Hasar’ın kendilerind reklamının yapılmasını teklif eder utanmadan. Der ki, biz aynı yolun yolcusuyuz. Hasar içinden siktir çeker. Lafı fazla dolandırmaz, çünkü mevzunun kimin sidiğinin daha uzağa gideceği mevzuu olmadığını Serçe’nin anlayamayacağını bilir. Çünkü Hasar’ın aciz kaygıları yoktur, ticari bir derdi yoktur, imaj derdi yoktur. Çünkü bilir ki Serçe’nin varoluşsal problemleri vardır ve çözüme ulaşamayacaktır.
Fazla hasar kaydı çıkmamış anlayacağınız. Kimi fanzinler olaya içerledi ve dergiler arası kazaların önüne geçmek adına GOJO Trafik Seti dağıttı, uslanmadılar
Otlamaya devam…
Ve devamı gelen olaylar silsilesi. Dahası olmaz artık, yeter artık derken, mahalle başına bir dükkan açılır. Yeni bir Tezgâh kurulur. Üç yıldır, on iki sayıyla yayımlanmaya devam eden, bildiğimiz bir Tezgâh Fanzin vardır. Bu yenisi ne acaba derken bir fırtına kopar. Üstüne üstlük biri dergi biri fanzin iken…
Tezgâh Fanzin bu olay hakkında neler anlatıyor acaba? Kendilerinden dinliyoruz.
Süreç, 14 aralık gecesi whatsapp grubumuza Tezgâh dergi twitter hesabının capsinin düşmesiyle başladı. Hemen o gece (ve ertesi sabah), Abilmuhsin Özsönmez Tezgâh dergi’ye direk mesaj yoluyla ulaşmaya çalıştı. Ertesi gün açtığımız twitter hashtag’i etrafında gelişti süreç ki bunda da temel etken Tezgâh fanzinin okurları oldu. Tezgâh dergi, tutumumuzun art niyetli oluşunu gerekçe göstererek bizlerle iletişim kurmayı reddetti ve hashtag’i tweetleyenleri engellemeyi tercih etti. Gelinen durum bu.
Tezgâh fanzin ismi hukuki anlamda tescilli olmadığından ve Tezgâh dergi kendiliğinden herhangi bir sorumlu tavır göstermeyeceğinden iki yayın da Tezgâh ismiyle yoluna devam edecek.Tabi biz hukuki yollarla ismimizi terketmeye zorlanmazsak… Bizim bir mücadele yürütmek gibi (en azından kollektif ) bir niyetimiz yok. Hadisenin bizdeki estetik/politik anlamını ve bu düzlemdeki ‘duruşumuzu’ ise, Halid Metin, bloğumuzda yayımlanan yazısında ifade etti. Dolayısıyla geriye yapılacak pek de fazla şey kalmadı.
Blog yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Tezgâh Fanzin ticari dergicilik hakkında ne düşünüyor?
Pek bir şey düşündüğümüz söylenemez. Yani ortada üzerinde uzun boylu düşünmeyi gerektirecek bir olgu yok. Biz şiirle ilgiliyiz. Bu bakımdan ticari dergicilik ya da
piyasa dergiciliği, mesela bir piyasa dergisinin şiir konusunda söz almaya kalkması ya da şiir çevresinde bir derginin piyasa dergisi karakteristikleri göstermesi gibi durumlarda gündemimize girebilir. Bu tip durumlar dışında piyasa dergileriyle ilgilenmemiz söz konusu değil. Nitekim, Tezgâh dergiden de geç ve dolaylı yollarla haberdar olduk.
Sizce dergi ile fanzin arasındaki farklar nelerdir?
Birini çıkarmak için para ve (basım dağıtım sürecine harcanmak üzere fazladan) zaman gerekiyor. Geriye kalan ve ilgili herkesin sıralayabileceği; yayımcının sanat görüşü, okurun profili, içeriğin genel sanat/edebiyat panoramasında aldığı yer gibi eksenlerde ortaya çıkan farklar, bu temel farktan türetilebilir.
Elbette dergi-fanzin spektrumundaki konumlanış oldukça kaygan olabilir. Örneğin Tezgâh Fanzin’in, fanzin konseptinin ima ettiği/imkan sağladığı sanatsal anlamda heterodoks, kavgacı, yıkıcı fakülteleri taşıdığını söylemek fazla iddialı olur. Öte yandan, okur/tiraj kaygısının minimize edilmesi, yayım takviminden azade olmak, tasarım gibi somut çerçevelerin esnekliği, herhangi bir yayınevi ya da yayın grubuna tabi olmamak gibi fanzinlik imkanlarını da sahih ve minör olana ulaşmak için kullanmaya çalışıyoruz.
İkili arasında geçen konuşma şu şekilde cereyan etmiş:
Her şeyi bir kenara attığımda “Üzerine üstlük biri fanzin biri dergi” şu cümle zihniyeti ve başıboşluğu temsil ediyor. Yazarlarının fanzin geçmişleri hakkında bilgisizler. En basit örnek ile “Giovanni Scognamillo” Türkiye’de adı bilinmesi gereken bir isim. Bahsi geçen dergi yazılarını gururla yayımlıyor, bilmedikleri ise Giovanni Türkiye’nin bilinen ilk fanzinlerinden “ANTARES” fanzinin bir yazarıdır. Yazarları hakkında bilgisiz ve ilgisiz editörler, dergi sahipleri ülkemizde fazlasıyla var. Yakın zamanda bile örneklerini görebilirsiniz. Fanzin değerlerini bilmeyen ama yeri geldiğinde “biraz kopuk olalım, yeraltı olalım, insanlar bunu okuyor.” Kafasıyla bir kaç fanzin tanıtan veya fanzin geçmişiyle öne çıkan yazarları alıp yazı yazdıran popüler dergiler derin bir kuyu kazıyor. Mesele kimin düşeceği değil, mesele kullandıkları küreği nereden aldıkları. Yıllardır içini dışını tüketip bitiremedikleri Türk Edebiyatı her geçen gün kanserli bir organ gibi daha da kötüye gidiyor. Amaçları yeni bir akım yaratmak değil, budala bir nesil yaratmak.
Tezgâh Fanzin duruşuyla ve anlattıkları ile nasıl bir toplam olduklarını gösteriyor. Yasal olmak doğru olmak değildir. Yasallığı savunan böyle bir dergi, kapağına dünyanın en büyük çocuk katillerinden biri olan Pablo Escobar’ı koyması gibi daha trajikomik bir durum yoktur. Bu basit örnek aslında amaçlarının sadece popüler olanı sunmanın dışında bir şey yapmadıklarının en büyük göstergesidir. Kapak fikirlerini twitter trend listesinden bulup sunuyorlar. Basitlik üzerine emek verince muhteşem sonuçlar verir ama basitliğin üzerine bir şey koymazsan sadece basit olursun. Basit bir dergi, basit bir yazar, basit bir insan…
Tezgâh Fanzinin emeğini ve çalışmalarını takdir etmek gerekiyor. Haklarında daha fazla şey öğrenmek lazım.
Tezgâh Fanzin nasıl ve ne zaman kuruldu?
Tezgâh Fanzin, 3.5 yıl önce, şiir seven, şiir yazan, şiirlerini yayımlatmak isteyen, ikisi Leipzig’de biri Şanlıurfa’da meskun üç kişi tarafından kendi göbeklerini kendileri kessinler için kuruldu. Bir yıl önce de kadrosu şimdiki halini aldı. Bizler (en azından bir kısmımız) için sanatsal ve entellektüel bir oyun bahçesi ya da öğretmensiz bir okul işlevi görüyor ilk günden bu yana.
Tezgâh Fanzini bize biraz anlatabilir misiniz? İnsanlar size nasıl ulaşabilir?
Tezgâh Fanzin bir şiir fanzini; şiir ve şiir üzerine yazılar barındırıyor. Şu sıralar 12. sayısı hazırlanıyor. Somut, görsel, popülist şiir gibi belirli bir şiir tarzını takip etmiyor/desteklemiyor. Bir manifestosu yok. Hatta iyi şiirin ne’liği bakımından bile, kadrosunda bir fikir birliğinden söz etmek mümkün değil. Herkes kendi bireysel şiir macerasını yaşıyor.
Tezgâh Fanzinin bir bloğu var. Her sayının pdf nüshası ve issuu bağlantısı orada paylaşılıyor. Tasarım, A4e ikiye bir basıma uygun biçimde yapılıyor. Düzenli olmasa da bir yazar-okur ağı üzerinden bazı şehirlerde dağıtılıp, bu dağıtım twitterdan duyuruluyor. Böyle…
Tezgâh Derginin ilk sayısı da ismi gibi araklanmış içeriklere sahip. Mesela Aksi Derginin kurduğu edebi futbol takımın bir benzerini yaparak sayfalarına taşımış ve popüler dergi piyasasındaki araklama temellerini sağlamlaştırmıştır.
Mevzuya sessiz kalamayan fanzinciler ve fanzin okurları de olaya el atarak, sosyal medya üzerinden #tezgahfanzindirdergideğil hastagi ile tepkilerini gösterdiler. Hatta bir grup fanzinci, Aralık ayında piyasaya sürülen ve tüm Kipa, Migros gibi alışveriş marketlerinde de bulunabilen derginin, ellerine geçen tüm sayılarına müdahale ederek seslerini duyurmaya çabaladılar. Bence bu girişim sadece çakma Tezgah’a değil, fanzinleri aşağı gören, rahatlıkla aşırılabilir ve çalınabilir kabul eden tüm dergi yöneticileri ve yazarlarına bir ders olmalıdır. İşte tam bu noktada fanzinlerin bir arada durması ve ortak aklı bu gibi durumlarda, sanki kendisine yapılmışçasına tepkisini koymaktan geri durmamalıdır.
Yüksek edebiyatın altın pelerinli yazarları! Sosyal medyadan yazarların ölüm, doğum ve bilumum olayları kutlayıp geçtiğinizde elinize geçen takipçi sayıları veya beğenme artışı sizi mutlu ediyor, bunları biliyorum fakat bilmediğiniz şey ise yapılan kavgadır. Yeni nesilin doğum ve ölüm bilgisine ihtiyacı yok. İhtiyaç olan ölümün ne olduğunun anlatılması, edebiyatın ölmemesi gerektiğini, kısırlıktan kurtulması gerektiğini, sözün uçup yazının kaldığı gerçeğinin öğretilmesidir.
Gabriel Garcia Marquez’in dediği gibi “İnsanlar birinci mevkide giderken, edebiyat yük katarına atılırsa, dünyanın anası bellenmiş demektir.”
Düşersek elinize, vay halimize…
Fanzin yürürken kendi yolunda, eşlik edin ona.
Cesur yazarlar, edebiyat ellerinizde ister yere çalın, ister bir TÜCCARA okutun. Fakat şunu bilmelisiniz, size soracaklar “Dünya bu hale gelirken sen ne yaptın.”
Tezgâh Fanzine ve Hasar Fanzine vakit ayırdıkları için teşekkürler.
Kendilerine ulaşmak isterseniz:
Twitter: @hasarfanzin
Twitter: @Tezgahfanzin
Bu arada #tezgahfanzindirdergideğil