Sarı-Lacivertin Aşkıyla: Yoğurtçu Tayfa Fanzin

 

Bugün Türkiye’de futbol hangi takımın diğerine kaç gol attığı, kimin kaç puanı olduğu, hangi ‘Adam’ların ne yaptığı ya da ne yapmadığıyla ilgili. Ancak sahada izlediğimiz futbolcuların terlettiği formalar, -birkaçını saymazsak- geçmişlerinde ne efsaneler, ne anılar biriktirerek bugüne gelmiştir. Ne var ki bunların hiçbirini ne televizyonlarda izleyebilir ne de üç satırlık gazete haberlerinde okuyabilirsiniz. Oysa kulübün kültürünü gelecek nesillere aktarmak, formaları gelecek kuşaklara da giydirebilmek, daha da ötesi toplum içinde yeni bir topluluk yaratmak için maziyi de bugüne taşımak gereklidir.

İddialı olmazsa; Yoğurtçu Tayfa Fanzin’in yapmaya çalıştığı tam da bu. Birkaç Fenerbahçelinin bir araya gelerek yayınlamaya başladığı fanzin, futbol kültüründen ziyade Fenerbahçe’nin hem geçmişini anlatmaya, hem de bugüne dair yeni fikirler dile getirmeyi kendine iş edinmiş.

Geçen ay yayınlanmaya başlanan ve İstanbul’daki bazı kitapçılarda satılan Yoğurtçu Tayfa Fanzin’i okurken oldukça keyiflendim. Fanzini çıkaranlar, birbirleriyle yeni tanışmış değil. İlk sayıda anlatılan hikâyeye göre yaklaşık 10 yıldır birbirlerini tanıyan ve maç öncesi Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda toplanarak pankart hazırlayan ekip, nihayetinde böyle bir işe girişmeye karar kılmış. Bu grup da fanzin çıkaran birçoğu gibi sosyal medyaya hayli kızgın. Bloglar da Tayfa’yı kesmemiş…

İlk sayıda dosya konusu olarak ‘yerli kaleci geleneği’ seçilmiş. Burada Toni Schumaher’den Volkan Demirel’e kadar birçok kalecinin incelemesine yer verilmiş. İlerleyen sayfalarda ise Cihat Arman’a atıfla, Fenerbahçe’nin ‘sarı kaleci kazağı geleneği’nin olabileceğine dikkat çekilmiş. Açıkçası fanzinin en güzel bölümü bu önerinin getirildiği ‘Think Tank Fenerbahçe’ sayfası. Çünkü bir takımın 100 yılı aşkın mazisini anlatmak güzel iştir de; geleceğine dair yeni fikirler sunmak, akla yatkın öneriler getirmek sahiden kafa yormayı gerektirir. Anlaşılan o ki fanzini çıkaran ekip bunu gözardı etmemiş.

Görselliğin bol olduğu fanzinin diğer sayfalarında Kadıköy’de yapılan kareografilerden seçkilerin sunulacağı belirtilmiş. İlk olarak da 16 Mayıs 2010’daki Bursaspor maçıyla başlanmış. Fanzinde dikkati çeken bir diğer sayfa ise spor basınıyla alay edilen başlıkların yer aldığı sayfa. İlk sayıda Fenerbahçe’nin yeni golcüsü Slimani için basına alternatif başlıklar sunulmuş. Nasıl alay edilmesin ki… Öyle basına böyle başlık!

Derken… Evet, fanzinin sonuna geldik. Yoğurtçu Tayfa Fanzin’e en büyük eleştirim sayfa sayısının azlığı. Konu çeşitliği, fanzinin üzerinde çalışıldığını belli eden sayfalar, ‘tarihe ve geleceğe’ dengeli yer vermek derken fanzin bitiveriyor. İlk sayıdan olsa gerek.

Bir de sarı-lacivert bir fanzini siyah-beyaz okumak sanırım Fenerbahçelileri pek memnun etmez. Şaka bir yana, kapağından ve baskı kalitesinden anlaşıldığı kadarıyla fanzinin epey bir maliyeti var. Maliyeti artırmamak adına böyle bir yol seçilmiş gibi görünüyor. Neyse. Hangimiz siyah-beyaz basmadık ki!

Netice itibariyle, Yoğurtçu Tayfa Fanzin’in ilk sayısı arşivlik olmuş. İyi okumalar!

Efe Sönmez

Yorum bırakın