Fankit hareketi, edebiyatı özgürleştirmeyi amaçlıyor

 

Fankit, yayıncıların edebi eserler üzerindeki basım ve dağıtım hegemonyasına ve kitabevlerinin ‘çok satanlar’ listelerine karşı inatçı ve bağımsız bir alternatif olmayı amaçlıyor.

‘Fanatik’ ile ‘kitap’ kelimelerinden yaratılan fankit, hiyerarşik düzenin tamamen dışında. Hem amatör; aynı zamanda da finans kaynaklarının tekelinden uzakta bir görüntü çiziyor. Yapmanız gereken tek şey, ürettiğiniz eseri fotokopiyle çoğaltarak isyana dahil olmak. Bu bağlamda bir araya gelen fanzin yayıncıları ‘fankit hareketiyle’, bağımsız kitaba gönül veren herkese elden geldiğince yardım etmek istiyor.

İlk fankit ‘Kara Duvar’ı yayınlayan ve hareketi başlatanlardan Efe Elmastaş’la söyleştik.

Nerden hareketle ya da hangi ihtiyaçla böyle bir hareket başlatma kararı aldın? 

Açıkçası fanzin çıkartan, fanzinlere yazı gönderen her arkadaşın en az bir kere kafasından geçirdiği ama çeşitli sebeplerle caydığını düşündüğüm bir hareket. Bahsettiğim kimseler, genel okuyucu kitlelerine ulaşmakta zorlanan, bloglarında, kendi hallerinde yazıp çizen, iç disiplinleriyle tefrikalar yayınlayan edebiyat sevdalıları… Ünlenmiş, birçok yayınevinden kitapları çıkmış yazarların kapılarını veya sosyal hesaplarını aşındırmaktansa köşelerinde kalmayı yeğleyen ve bir zaman sonra yazıyla uğraşmayan kimseler. Dergilere yollayan, isimleri bilinmediğinden ya da bir yazarın tavsiyesi ile göndermediği için daha okunmadan mail kutularından silinen kişiler.

Kuşku yok ki; fanzinler bu yazanlar için bir devinim noktası ve Fanzin Apartmanı olarak başından beri oluşturmak istediğimiz algı birbirimizin yazılarından haberdar olmak, okumak ve yapıcı bir noktada eleştiri seviyesini yakalamaktı. Ego çatışmalarından uzak, kafa kol ilişkilerinden sıyrılmış, mesafelerden bağımsız bir topluluktu. Bugün, sözünü ettiğim olguları bir nebze gerçekleştiğini görmek mutluluk verici. Tam da bu noktada bazı arkadaşlarımızın yazma edimleri öylesine ilerledi ki, kendilerine ayrılan sayfaların az geldiği izlenimine kapıldığım oluyordu. Muhabbetlerde, hep bir kitap dosyası toparlama çabalarının olduğunu ama “zaten basılmaz, basmaya kalksalar bir ton para isterler, bende de o para ne gezer, uğraşmaya değmez.” konuşmalarının dolaştığına şahit oluyordum. Böylesi şeyleri aynı kaderi paylaştığımız, aynı fanzinlerde karaladığımız arkadaşlarımızdan duymak üzüyordu. İlk tohumu ben atayım dedim ve arkadaşlara bir sürpriz yapıp Kara Duvar isimli öykümü kaleme aldım. Sıvadık Fanzin çekirdek kadrodaki arkadaşların yardımı ve katkılarıyla baskıyı topladık ve bastık. Son Fanzin Apartmanı muhabbetimizde de konuyu masaya yatırdık ve Fankit böyle doğdu. Bu çıkış tahmin ettiğim dostlarımızdan iyi tepkiler aldı ve onlar için de hareket noktası oldu. Şimdilerde iyi dosyaların meydana geleceğinin sinyallerini alıyor ve merakla bekliyoruz.

fankit-hareketi

Anlatır mısın, ‘sistem’ nasıl işleyecek?

Aslında ortada bir sistem falan yok. Yani sistem kapsamına gelen bir şey yok. Belki de güzel olan yanı bu. Yaptığımız sadece bireysel veya birleşik, bütünlüklü metinlerin çıkması. Zaten hali hazırda birçok arkadaşımız kendi fanzinlerini basıyorlar. Bir tane de öyle çıkar, olay bundan ibaret. Bir ek olarak söylemem gerekirse bizim yaptığımız, üstlendiğimiz misyonun sorumluluğu bağlamında, herhangi bir yayın, fanzin basma birikimi olmayan arkadaşlara destek olmak. Basım, dağıtım, duyuru anlamında yardımda bulunmak. Köşede duran yazanı yazgımıza katmak. Tabi bunu yaparken bizim de bir okur olarak metinden beklediğimiz şeyler var ama bu sadece bizim sınırlarımızı kapsar. Yani “Ya kardeşim kusura bakma ama biz bunun üzerine çalışamayız.” demek bizim edebiyat beklentimizin bir sonucudur. Metne dair iyi veya kötü bir yargıya varmak değildir. Zaten bu yargı karşıtlığı aynı zamanda grubumuzun varlık sebebidir. Onun haricinde, ahbap çavuş ilişkisinden bağımsız, karşılıklı yardımlaşmayla ilerlemesini istediğimiz bir süreç, ama her şeyden önce bizim için, bireyin basma edimine girmesi daha kıymetli.

Yayınevlerinin ya da reklamların edebiyat üzerindeki tahakkümü konusundan söz eder misin?

Şahsım adına, ortada bir yazar takımı veya yayınevi tekelleri konusundan ayrı olarak, bir okur sorunu olduğu düşüncesindeyim. Eline ne tutuşturulursa okuyan, başka metinlerde gezinmeyi zaman kaybı olarak gören, banko yazarlara sarılan ya da onların işaret ettikleri üzerine giden okurlarda… Hal böyle olunca reklam panoları bir hayli önem kazanıyor çünkü bağımsız okur grupları ve eleştirmen toplamı oldukça az. “Bence kötü, şundan dolayı…” “Bence iyi, şundan dolayı…” demek birçok kişi için hayli ürkütücü. Oturdukları yerden fotoğraf çektirdikleri popüler kitaplarla kahve yudumlamak ve çok şey biliyormuş numarası kesmek her zaman daha güvenli. Aslında objektif ve doğru eleştirinin bu maskelerden sıyrılarak, insanın saf düşüncesiyle tartışarak, doğru bulduğu yerde kabul edip, yanlış bulduğu yerde itiraz ederek ve bunu yaparken egolarını bir kenara bıraktığında oluşacağı kanaatindeyim. Belki de bahsettiğim şey ütopik bir durum, bilemedim.

İşte tam burada işaret ettiğiniz gibi yayınevleri devreye giriyor ve bu şirketlerin başlarındaki editörler söz sahibi oluyorlar. Olaya buradan baktığımda mevcut tahakküm hakkında keskin sözler sarf edemiyorum bile ama bir edebiyat yönelimi belirleyiciliği açık. Mesela belli başlı yerli yazarlar haricinde kafalar yabancı yazarlara dönmüş durumda. Hangi yayınevine sorsanız çevirilere öncelik veriyor. Bunun belirli ekonomik sebepleri vardır kuşkusuz ama edebiyatını bile dışa bağımlı yaşanıyor olması hayli can sıkıcı ve bu (yönlendirmeye veya yönelme, adına ne derseniz deyin) nokta, bahsettiğim yarıkların derinleşmesine sebep olan bir durum.

Fankit’in kelime anlamı nedir?

Aslında bu boşluğu, gene fanzin kelimesinden referansla çözdük. Fanatik ile Kitap kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen bir terim (önermesi belki de). Kısaca anlatmak gerekirse; bağımsız, finansal kaynaklardan, profesyonel yayınevi algısından ve onun basım klişelerinden uzak, kar amacı gütmeyen, kolayca basılıp gönüllü dağıtım kanalları aracılıyla dağıtılabilen kitaplar olarak tanımlayabiliriz.

fankit-karaduvar

Yayınevleri ve popülerite bağlamında soruyorum, edebiyatta bağımsızlık neden önemli?

Şöyle özetlemenin yerinde olacağı düşüncesindeyim. Bağımsızlığın dış ve iç olarak ikiye ayrıldığı kanaatindeyim. Dış bağımsızlıkta kuşkusuz parasal kaygılar var. Nasıl, ne şekilde, kim tarafından basılacağı, ne kadar telif alacağı ve bununla yazarın hayatının kaçta kaçını idame ettirebileceği gerçeği (amatör yazarların kitaplarını bastırabilmek için katlandıkları maliyetlerden bahsetmiyorum bile). Aynı zamanda dâhil olduğu yayınevinin pazarlama taktikleri gereğince önüne rica sosuna bulanarak konulan ödevler. Elbet kazanç kaygısı işin içine girdiğinde onların istediklerini yapmamak bir hayli güç. Kimi için katlanılmaz bir boyuta gelse de susup oturduğu açık.

İkinci kısımda ise iç bağımsızlık yer alıyor ki hepsinden beter. Sırf, kaba tabirler “tuttu” diye yazarın kendini sınırlandırması, başta kendini var eden ama bir zamandan sonra sahip olduğu bilinirliğin yok olacağı korkusuyla denemekten kaçınması, kitaplarının “klasik bilmem kim” metnine dönüşmesi görünür bir durum. Hele belli periyodlarda kitap verme zorunluluğu hepsinden daha acı. İşte bu duvarlar yazıma soyunan özü içten içe kemiren şeyler olduğu düşüncesindeyim.

Fankit’e ilişkin ilk haber Diken’de yayınlandı.

Yorum bırakın