Ne zamandır sessizliğini koruyan ve benim de tematik manada beğendiğim Y Kuşağı Sancısı’nın 4. sayısı nihayet çıktı. Nihayet diyorum çünkü bu sayının uzun zamandır dosya halinde beklediğini biliyorum. Travma Sonrası Stres Bozukluğu konusunun ele alındığı bu sayıya emek veren tüm arkadaşlara teşekkürler.
Fanzin her zaman olduğu gibi genel kuşak ayrımları yazısıyla başlıyor ve benim de içinde yer aldığım Y Kuşağının temel özelliklerinin altı çiziliyor. Aslında bu tarz kuşak ayrımları her ne kadar şiddetli bir tümleme yanılgısı ihtimalini barındırıyor olsa da sosyal bilimler nezdinde bir karşılığı var. Zaten bu tarz çalışmaları ele alırken bir yönüyle bilimsel doneler ortaya koymak okurun da ilgisini çekiyor. Tam bu noktada Gül Nur Demirtaş TSSB Nedir? başlıklı yazısıyla katkı koyarak, kendi alanı üzerinden bu rahatsızlığı kaleme almış. Etimolojik olarak “travma” bir darbe sonucu oluşan fiziksel veya ruhsal yara anlamına geliyor fakat travma, bilinç tarafından öylesine gizlenebiliyor ve algı katmanları altına itilebiliyor ki; benzer durumlarla karşılaşıldığında tepkimeler meydana gelebiliyor. Kişi her ne kadar bu “yara”nın farkında olmadan, varlığını hissetmeden çeşitli eylemler gerçekleştirse de çoğunlukla durumun kaynağına inmekte başarılı olamayabiliyor. İşte Gül Nur da bu konuya parmak basarak, toplumsal manada bu konuya karşı daha duyarlı olunması gerektiğini dile getiriyor. Peki, her birimiz ülkemizin geldiği koşullar altında travmatik bir süreçten geçiyorsak? Sosyolojik açıdan ne yazık ki bunun cevabı yazıda yok dostlar.
YKS Fanzin’in yürütücülüğünü üstelenen Efsun’un Kurban isimli bir öyküsü var. Hapishanedeki bir kadının içsel döngülerinden hareketle kaleme aldığı hikâye, gerçek bir olay üzerine yazıldığı izlenimini veriyor. Bilemiyorum, belki de Efsun tarafından amaçlanan budur. Küçük bir alıntıya yer vermek istiyorum.
Bu benim içime işlenmiş ve kanımda gezen mühürlü anlaşma, koruyucu olma yolunda ilerlemenin bir bahanesi değil ise neden varlığım alçak ruhların kalplerine korku salmaya yetecek bir yüceliğe erişti! İnkarın faydası bu denli az ise kabullenmek cehennemi de hepimizi kurtaracak anahtar olmalı.
İlgimi çeken diğer bir öykü de Serkan Üstündağ’a ait. Dinlendirici Bir Tatil isimli öyküde karşı cins tarafından travmatik deneyime sahip bir kadının, tatilde tanıştığı bir erkekle yaşadığı absürt diyalog kaleme alınmış. Negatif önyargıların ve şiddetli mahcubiyetin yer aldığı öykü, aslında ülkemizde her an yaşanılabilecek bir olasılığı ve toplumsal izleri barındırıyor. Metni okuduğunuzda kendi hayatınızdan kesitlere rastlayacağınızı düşünüyorum çünkü hepimiz hikâyenin iki tarafından da benzer bellekler tarafından kuşatılmış durumdayız.
Böylesi bir dosya konusunda sinemaya temas edilmese olmaz. Efsun’un Sinema’da TSSB: Thank You For Your Service başlıklı yazısında bahsi geçen film, savaş sonrası eve dönen askerler tarafından yaşanılan travma sonrası stres bozukluğuna önemli bir örnek olarak gösteriliyor. Filmde öne çıkan sahneler üzerinden çeşitli çıkarımların yer aldığı yazı, yakın tarihe kazınmış benzer savaş sonrası travmalarından örneklerle son buluyor.
Fanzinde yer alan diğer çarpıcı bir yazıysa Gül Nur’un kaleminden çıkmış. Birkaç Hayat Hikâyesi başlıklı yazı, gazete haberleri, röportajlar ve görgü tanıklarının ifadelerine dayanan kesitlerin yer aldığı bir metin. Parça parça şekilde okunduğu zaman bile parça tesirli bir bomba halini alan yazının her paragrafı koca bir hikâye olarak önümüze seriliyor. En kötüsü de; çürümüşlüğün, hukuksal ve sosyal adaletsizliğin iliklerine kadar işlediği günümüz toplumunda yazıda bahsi geçen kesitlere dair şaşırma yetimizi kaybetmiş olmamız. Umarım “yeni dünya, yeni düzen” falan diyerek ağızlara sakız olan değişim bir an evvel gelir de bu pisliği süpürür. Aksi takdirde insanın insan olarak kalmasının zorlaştığı, hukuk düzeninden sıyrılarak kendi adaletini sağlayacak bir evreye geçmesine ramak kaldığı zamanlara sürüklendiğimizi düşünüyorum. Fanzinin okumak için aşağıdaki linki tıklamanız yeterlidir. Kalın sağlıcakla.