”Artık ölülerimizi gömme zamanı geldi!”
Tek kişilik kadrosu ile önümde duran bu fanzin birden fazla ceset dolu.
Dil kurallarına bağlı kalmayan, sade anlatımı reddeden ve arkeologlara bilmem kaç bin yıllık ölü kemiklerinden o etin acılarını hissettiren vecellesenâük’ün Öleceksen Gel programında uzaydan canlı bir bağlantı var:
Kayapo kabilesinden Recep. Canlı yayında Recep Bağırır, susar, bağırır susar ve ölür. Yayın bu kadardır. Program bir sonraki canlı yayınının mezbahada olacağı müjdesiyle biter.
Yazarın tercih ettiği veganizm felsefesi bu müjdeyle karşımıza çıkıyor yani. Mesela felsefesinden bir gönderme daha: Çatallanan hayvan ölüleri…
Yunus Emre ile Eros’u göreceksiniz, şaşırmayın. Süreya’nın sırtındaki iki dizeyi, Atilla ve Nazım’ı da. Hemen ardından Meryem’in namusunu ve Musa’yı. Bunların hepsi Moe’nin içinde mi yoksa Kerim’in mi? Açın PDF’i öğrenin.
Ha bir de robotlar var, tanrıyı kızdıran robotlar… Biz insanların robotlardan farkı ne imiş yazara göre bunu öğrenin. Görsellerin birinde bir insan parmağı ile bir robot parmağının yakınlaşmasına ramak kalmasını göreceksiniz. Ben çözemedim Kerim, hangisi bizim parmağımız? Lan ne oluyor derken fanzin bitiyor zaten. Çok anlam var lakin karmaşık ve hemen anlaşılamayacak cinsten. Yani şu kadar kapalı. Ona göre hazırlayın kendinizi.
Fanzinin yazarı Kerim Yıldırım ile aynı mahallenin çocukları olup küçüklükten gelen arkadaşlığımızın, dostluğumuzun hatırına şunu söylemek istiyorum: Vecellesenâük yalnızca cenaze namazlarında okunurmuş. Ben Kerim’in cenazesinde bu fanzini okuyacağım. Tabi benden önce ölürse… 🙂