Yakın zamanda çıkan Serzeniş Fanzin’in son sayısını sizler için inceledim. Güzel işlerin yer aldığı bu sayı hakkında hızlıca bir inceleme kaleme aldım. Başlıyoruz!
Serzeniş Fanzin’in son sayısında karşımıza çıkan ilk yazı beş beyitten oluşan Beste Bekir’in “Aşk Sabahı” isimli şiiri. Bu tarz geleneksel şiirleri fanzinlerde görmeye alışık değilim. Tırnak içinde belirtecek olursam fanzin olgusunda da riskli bir iş. Ama hem Serzeniş Fanzin hem de Beste Bekir bu işin üstesinden gelmişler. Şiirin yapısı ne kadar geleneksel olursa olsun kullanımı gayet modern ve günümüze açık. Sakin bir dille yazılmış olan bu şiir Serzeniş’e giriş kılavuzunuz.
Sonraki sayfada sizi Mahsun Eker “Karanlık Krallık” isimli denemesi ile karşılıyor. Bu karanlık yazıda günümüz insanının modern mağaralarında sıkışmışlığı, hiçleştirilmesi, güdülenen yeni insan modelinin kuşkusu, aranan insan(?) modeli gibi konular başta olmak üzere bilindik olaylar üzerinden size sorular sorduruyor. Bu öz denemeyi okurken sizde yüzeyselliğin verdiği bu yanıcı etki sayesinde metinde irdelenmemiş, vakit bulunamamış konuları iç benliğiniz ile kendiniz sonuca ulaşacaksınız.
Bu sade ve güzel denemeden sonra karşımıza bir merdiven şiir çıkıyor. (Yalnız bu terimim Ahmet Haşim şiiri ile karıştırılmasın.) Şiirin ismi “Mıknatıs, matematik ve dört mevsim İstanbul” Rezan Uğurlu’nun bu şiiri kısa bir kullanılmış İstanbul tasvirinin yanında dejenere olmuş bir İstanbul’u hatırlatıyor. Minimal ilerleyen kelimeler size belirli yerlerde şarkı hissiyatı uyandırıyor.
Gökhan Köker’in “Kafka” yazısı bahsettiğim şiirin hemen sonrasında yer alıyor. Köker “Herkes, beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor” diyerek yazısına başlıyor. Bu iddialı giriş sonrasında hayvanlar üzerinden bir kısa geçişle insanın doğal olana özlemine ve sonrasında da sosyo-kültürel yapının bireyi nasıl kelepçelediğine, sıkıp bunalttığına, “öteki” olmanın kötü bir hararetten farksız olduğunun verdiği aşılamanın zavallılığına değiniyor. Gözün kapalı kalsın diyor bize Köker. Eğer açık kalırsa toplumu değiştirmeye çalışırsın ama buna izin vermezler, onlara sadece adak olarak kalırsın diyor. –katılmamak elde değil- O yüzden ya ördüğün parmaklıkta yaşamaya alış ya da kurtul ondan. Ama kurtulman için ya kendinden ya da toplumdan gitmen gerek olduğunu unutmamalısın diyerek ekliyor…
Sonraki yazı ile devam edelim. Karşımıza çıkan yazı Merve Nur Göçer imzası taşıyor. Metnin ismi “Helena’yı İzlemek”. Bu metin bir öykü-anlatı ama bana daha çok monolog tarzında bir öykünme hissi verdi. Kesin bir sonla biten bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Metin gayet sonuna kadar anlatıcının gözüyle yavaş ilerliyor. Sonuna geldiğinizde keskin bir bitiş… İçinizde bir yerlerde tanıdığınız bir Helena olduğuna eminim. Diyeyim ve sonraki yazıya geçelim…
“Adnan Bey’e Açık Mektup”… Ne demeliyim bilmiyorum. Sanırım benim bu fanzinde en sevdiğim yazıların başında bu yazı var. Bireysel tanıtım şeması ile başlayan bu metin “…orospu çocuğu!” diye bitiyor. Harikaydı.
Sırada uzun bir şiir var. Ala Kurt imzası taşıyor. Şiirin ismi “Bir Dünya Kuramıdır Yalnızlık”. Öz ve sıralı bir ritimle ilerleyen bu şiir okuyucuya güzel tokatlar, güzel dönüşler, öğretici-utançlar sağlıyor. Şiirde fark ettiğim bir özellik de şu; onca yalnızlık ritminden sonra okuyucuyu yormuyor.
Evet, gelelim en çok sevdiğim diğer yazıya. Bu yazı bir biyografi yazısı. Beste Bekir imzası taşıyor. “Çok yönlü bir sanatçı: Leyla Saz”. Metin Leyla Hanım’ın şiirinden bir parça ile başlıyor:
“Lemde nedir farkı bana medh ile zemmin
Sağ olsun ahibbâ da ne derlerse desinler.”
(Övgüye de, yergiye de aldırmam
Canı sağ olsun dostların, ne derlerse desinler.)
Ünlü besteci ve şair Leyla Saz hakkında yazılan bu metin Leyla Hanım’ın kısa bir biyografisini taşıyor. Günümüzde artık pek bilinmeyen bu bestecimizin hakkında biyografi yazılması benim metine karşı olan romantizmimi arttırdı. Elbet daha derin şeylerden bahsedilebilirdi ama böyle bir işin bir fanzinde yer alması zaten gayet durumu güzelleştiriyor. Umut edelim de sonraki sayılarda da bu tarz güzel işleri daha çok görelim.
Son yazıya geldik… Fanzinin son sayısı kısa, isimsiz bir şiir. Ali imzasını taşıyor. Fanzinin genelinde olacağı gibi yine insanlığımızdan dem vurarak, son darbesini atarak bitiyor.
Yazılar bu kadardı. Güzel bir çeşitlilik barındırıyor Serzeniş’in bu sayısı. Yazının yanında değinmediğim bir konu görseller. Görseller fotoğraflardan, hafif kolaj dokundurmalarından ve çizimlerden oluşuyor.
Çizimlerin imzalarını taşıyanlar: Murat Karaçizmeli – Aylin Erdem.
Fanzini okumak için yapacağınız şeyi artık biliyorsunuz. Aşağıdaki linke tıklayarak PDF’i indirebilirsiniz.