Öncelikle, Palyaço Fanzin’i 12. sayısıyla tanıdığımı, sonrasında ise internetten kolaylıkla takip edebileceğimi öğrendiğimi belirtmek isterim. Beni bu fanzini takip ettiren sebepler;
- Eğer kötümser bakış açısını seviyorsanız, bu fanzin tam size göre. İlk sayfayı açıyor ve ardından son sayfada buluyorsunuz kendinizi.
- Görsellerin ve yazılı eserlerin birbirinden kopuk olmayışı.
- Fikirleri sunan kişinin, bu fikirlere temel olacak görüşlerini bir sonraki cümlelerinde rahatça sunabilmesi.
Bunun yanı sıra, sokaklarımızın taşıdığı görüş farklılıkları, Palyaço’nun bu temposuna ne kadar ayak uyduracaktır, biraz daha ince dokumalıyız bu kısmı… Yani, tema belli ancak aynı temellere farklı cümleleri giydirerek tekrar tekrar pişirmektense, Palyaço Fanzin okurları biraz daha yenilikçi temalar bekleyecektir. (Hâli hazırda 13 sayı olmuş. Okurlar arasından gelmiştir bunun eleştirileri)
Evet zamanı geldi. Artık yeni bir sayı yapmalıyım hissi geldiğinde kendiliğinden bir fikirle ya da temayla birlikte geliyor. Ve oturup bunu kelimelere dökmeye başladığımda ortaya çıkan şey kafamdakini değil de içimdekini yansıtıyor daha çok. O an kafamı ne kurcalıyorsa yazı ona dönüşüyor. Tema ile ilgili 2 3 yazı oluyor genelde ama diğer yazıları ve görselleri de temaya uygun seçmeye özen gösteriyorum. Mesela 13. Sayı aslında spirit sayı olarak hazırlanması gerekirken ortaya çıkan şey uzaklık oldu.
Görüş farklılıkları konusu ise bir görüşü olmadığından ötürü palyaçoyu etkileyecek bir durum değil. Palyaço fanzin, bir anlık zihin kontrolsüzlüğünden doğmuştur. Bir sebep ve amaç barındırmaz. Sonuçta içinde aşk dahil bir çok şeyi bulundurmayan bir şeyden bahsediyoruz. Kendi kendine konuşan bir deli gibi. “Ne saçmalıyor lan bu herif” dersiniz. Fakat adam kendince bir şeyler anlatıyordur. Dinleyip dinlememek size kalmıştır.
“Kaldı ki, 19. yüzyılda değiliz ve bizleri kötümser bakış açısı çok da kolay etkilemiyor. Buradan yola çıkarsak, Palyaço Fanzin daha çok bireysel kötümserlere (depresyon kıyısında dolaşanlara) hitap ediyor” diyebilir miyiz?
Palyaço, aslında “gerçek kötülere” hitap ediyor denilebilir. Şu malum çizgi filmdeki gibi. Sonuncu olacağını bilse bile çizgisini bozmayan bir yapıya sahip.
Kötülüğe öylesine alıştık ki etkilenmiyoruz. Gün boyu sosyal medyanın sayfalarının arasına sokulmuş cesetlere bakıyoruz fakat çoğu küçük bir parmak hareketiyle kayıp gidiyor. Aynı yaşadıklarında olduğu gibi öldüklerinde de zaman almıyorlar hayatımızda. Hâl böyleyken Palyaço fanzin de ‘gerçek kötüler’e hitab ediyor. Hani şu çizgi filmde vardı, her bölüm sonuncu olmalarına rağmen doğalarında kötü oldukları için hile yapanlar gibi. Kazanmalarına rağmen kaybederlerdi. Çocukken yogileri tutardım, ama onları da severdim. En azından çizgileri var. 🙂
Ortak realitede bulunma çabası ve vazgeçme dönemlerini 13. sayınızda da görmekteyiz. Bu fanzinde dümen kimin elinde, yazarın mı yoksa hayatın mı?
- sayıdan sonra Palyaço değişmeye ve kendi varlığını kazanmaya başladı. Kontrolü kendi eline aldı. Yedinci sayının adı; “kaptan dümen sende” idi. Sonra dümen kırıldı. Eksilme, çürüme diye bir bozulma sürecine girdi. Son 4 sayıdır kendi içi dünyasını keşfediyor. Artık bi dümen yok.
Nereden geliyor bu Palyaço’lar? Sizinle iletişime geçen çok kişi var mı?
Şehrin içinden geliyor. Gündüz sıkıcı işlerde çalışan akşam kendilerine vakit ayıramayan insanların yaşadığı yerlerden. Sonra balkona geçip kafamın içine bakıyor ve gördüklerimi yazmaya başlıyorum. Anlatabildiğim kadarını. Ya da gittiğim yerleri. Ya da o an kurguladığım bir gerçekliği, ya da iki kişi arasında geçen bir diyaloğu… Bilinçaltı benim kadar kirli bir iki arkadaş var onların kapısını çalıyorum ara sıra. Mevzu bu kadar sertken, bu işin bilinçsel bir boyutu olmalı. Palyaço bunu arıyor.
İletişime geçenler muhakkak oluyor. Ama rakamlar konusunda pek dikkatli değilim. Bazen güzel muhabbet dönüyor. O yani. İşin keyif kısmındayız biz.
Bu denli hayattan kopma temalı bir fanzinde, bu kadar ılımlı yazmayı nasıl başarıyorsunuz? Sizlerden bir Marquis De Sade saflığında yazmanız tabii ki beklenmez, ancak okurken ne zaman irkileceğiz?
Palyaço özünü bul. An’ı izle. İçindeki danaya sahip ol öğretileri üzerine düşünüp, bu noktaları söylemeden anlatmaya çalıştığından realitede küçük bir kopukluklar olabiliyor. Belli bir sakinlik seviyesinin üzerine pek çıkmıyor. İrkiltmeye değil de hafif bir dürtüklemeye dayalı davranıyor. “Biz umut yeşerttik. Yaşatamadıysanız o sizin probleminizdir”, gibi. Bir yerden bir kıvılcım.
Sizin için felsefe mi daha ilgi çekici yoksa psikanaliz mi?
İkisinin de zaman içinde ilgimi çektiği dönemler oldu. Geniş dünyalara açılan pencereler. Neden bakmayasın? İkisiyle de ilgilenmek lazım. Fakat şu an başka geniş bir dünyaya kaymış durumda. Üzerinde çalıştığımız bir kitap projesi var, üç arkadaş tamamen ona odaklıyız. Fantastik kurgu, yeni bir evren yeni bir dünya. Yeni varlıklar. Özgün bir iş yapmaya çalışıyoruz ve bu sebeple üzerine çok düşüyoruz. Uzun, bir proje… Üç kitaplık bir seri, ilk kitabı bitirmek üzereyiz. Cilasını çekiyoruz şu an üzerine.
Okurlarınıza söylemek istediğiniz şeyler nelerdir?
Bu garip yolculuğa eşlik ettikleri için teşekkür belki.