Histeri Fanzin Röportajı (PDFli)

Pandemi sürecinde çıkmaya başlayan Histeri Fanzin ile sıkı bir röportaj gerçekleştirdik. Fanzine bakışları ve kendi yaptıkları üzerine güzel bir söyleşi oldu. Samimi ve dolaysız cevaplar… Şu ana kadar 3 sayı çıkan fanzinin son sayısını sizlerle paylaşıyoruz. Şimdi ise Histeri Fanzin’i daha yakından tanıma zamanı.

 

Böyle bir fanzin fikri nasıl ortaya çıktı? Histeri ismi nereden geliyor? Bize biraz kendinizden ve fanzin çıkarma sürecinizden bahseder misiniz?

Pandeminin yayılma haberlerini almaya başladığımızda insanların ellerinde peçeteler ile otobüs demirlerine tutunduklarını gördüm, sonrasında olaylar iyice çığırından çıktı ve maske fiyatları artmaya başladı. Marketlerde makarna kalmadı, makarna üreticileri komik açıklamalar yaptı. Televizyondaki herkes “tarihe şahitlik ediyoruz” diye dolaşıyordu. Biz de bu garip dönemin ruh haline tanıklık edecek bir eser, bir hatıra bırakmak istedik. Fanzin çıkartma fikrini ben ortaya attım, kendimce sebeplerim vardı, buna ilerleyen sorularda değineceğim.

“Histeri” ismini bulana kadar canımız çıktı, ahahah! “Karagoncolos” olur mu dedik, olmadı, “Korku” olmaz mı dedik, o da olmadı… Böyle devam etti isim arayışımız, yaklaşık on gün kadar. O garip döneme tanıklık ettiğimizi belirten bir isim arıyorduk kendimize; korkuyu, sıkıntıyı, bunalımı ve paniği içinde barındıracak… “Histeri” aklımıza gelir gelmez kabul ettik.

İlk sayımızın tamamen çeviri olmasından yanaydık, zaten ekibimiz çeviri üzerine deneyimli arkadaşlardan oluşmaktaydı. Ben Kemâl; editör ve tercümanım, biraz da sanat sepet ayaklarım var, Histeri’de çeviriden dizgeye, kapak tasarımından editörlüğe hemen hemen her şeyi bana yıktılar, ahahahah! Muhammet ise şair, gerçekten iyi bir şair, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih okuyor. Narod Fanzin’in incisi, harika bir tercüman ve editör, o da Boğaziçi Üniversitesi’nde felsefe okuyor.

Barkodların, şeffaf poşetlerin ve ücretlerin de ötesindeki bir kimlikte söylemek istediklerimiz vardı, Histeri ise buna yalnızca aracı oldu.

 

Şiiri espressoya benzettiğinizi söylemişsiniz ve şiirin yoğun anlam katmanları olduğundan bahsetmişsiniz. Size bu noktada katılıyorum ve ekliyorum: Bugünden bakıldığında kendini doğrudan açık eden şiirler okur tarafından bayağı bulunmakta. Günümüz şiirleri hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Şiirden çok anlamayan birisiyimdir aslında, üzerine laf söylemek ne yazık ki bana düşmez. Ben yalnızca şiir çevirmekten aşırı keyif alan bir çevirmenim, bu noktada lafı Muhammet’e bırakmak daha doğru olacaktır.

Ben Muhammet. İthaki Poetika’nın son bir senede Devrim Horlu editörlüğünde çıkardığı kitapları ve seriyi çok beğeniyorum. Özellikle Naile Dire’nin Türbülans eserini oldukça cesur buldum. Bu çağda böylesi bir eser yazabilmek çok kıymetli. Bunun haricinde günümüz şiiri; Glück, Nobel Ödülü almasaydı, basılmaya layık görülmeyecekti.

 

Fanzin kadronuzda profesyonel olarak çeşitli dergilerde çalışan, yazıları yayımlanan arkadaşlar var. Neden bir fanzin çıkarma gereği duydunuz? Pekala, çalıştığınız dergiler aracılıyla da yazılarınızı yayınlatabilirsiniz. Fanzin bir zorunluluk mu (yani maddi sebepler nedeniyle dergi çıkartamamanızın bir sonucu mu), yoksa tercihiniz mi?

Fanzin bizim için bir duruş. Sürekli denetlenmek zaten gündelik yaşantımızda yeterince mevcut, kendi istediğimiz anlatıları kendi istediğimiz biçimlerde tercüme etmek başka bir ifade biçimi, bunu seviyoruz.

 

Fanzin kültürü üzerine düşünceleriniz nedir? Fanzin olgusuna hangi perspektiften bakıyor ve değerlendiriyorsunuz? İleride dergi olmak gibi bir düşünceniz var mı?

Fanzin bir alt-kültür ögesidir, buna bağlı kalmak istiyoruz. Fiyat etiketlerinin, vergilerin, dağıtımcıların ve marketlerin getirdiği sorumluluklar bizi yoruyor, kimi zaman (özellikle de beni) sinir hastası ediyor. Fanzin ise izi sürülemeyecek bir kaçış. Gazetelerin, dergilerin ve kitapların eski basımlarını bulmak, hele ki bu devirde, oldukça kolay, hemen hemen bütün yayın organlarının e-arşivleri mevcut, ancak iş fanzine gelince mevzular biraz değişiyor. Yayın yaptığı süre ve mekân boyunca varlar, sonrasında ise bir hatıra. Kendisini imha eden bir mektup gibi.

İleride dergi olmak istemiyoruz, neden isteyelim ki, deli miyiz biz?!

 

Hazır bir çevirmen ile röportaj yapıyorken merak edilen sorulardan birinin cevabını sizden duymak istiyorum. Türkiye’deki çeviri kitap kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yayınevlerinin yerli yazarlardan çok yabancı yazarların kitaplarını basmalarındaki neden niteliksel mi yoksa ticari kaygılar sebebiyle mi gerçekleşmekte?

Muhteşem çeviriler yayınlanıyordu, yayınlanıyor ve yayınlanacak. Türklerin çeviriye verdiği kıymeti ve dikkati azımsamamak lazım. Kendi tarzını yaratmış, gerçekten bir şeyler söyleme kaygısı taşıyan çevirmenlerimiz vardır; Işık Ergüden, Ahmet Cemal, Yiğit Bener, Nevzat Erkmen, Oruç Aruoba ve dahası… O yüzden Türkiye’deki çeviri kitap kalitesini çok beğeniyorum (kendi takip ettiğim eserleri düşündüğüm vakit). Özellikle de en son okuduğum Deniz Keskin çevirisiyle Moby Dick’i herkese tavsiye ederim.

Yerli ve yabancı yazar kıyasına ise şöyle bakmaktayım; yayınevlerinin çalıştığı alanlara bakmak gerek buna yorum yapabilmek için. Çağdaş edebiyat üzerine çalışan bir yayınevi pek tabii hem yerli hem yabancı yayın yapabilir, kaynağı bol sonuçta; ancak bilim-kurgu üzerine düşmüş bir yayınevine yerli yazar yayınlamayı tercih etmediği için kızmamalıyız. Yani niteliksel veya ticari kaygıdan ziyade tercih ettikleri yön önemli bence, zaten ticari kaygı her eserde olacaktır.

 

Basım ve dağıtım faaliyetleriniz nasıl ilerliyor, biraz bahseder misiniz? Maliyetlerinin daha da arttığı bu zamanlarda nasıl devamlılık sağlamayı düşünüyorsunuz?

Basım ve dağıtım faaliyetlerine hiç girmedik açıkçası, yalnızca online mecralara sürdük fanzini. Arkadaşlarımıza, civardaki kafelere, dini bayramlarda komşulara dağıttığımız baskıları saymıyoruz tabii, onları cebimizden karşıladık.

Aslında bunlar üzerine çok da düşünmedik, direkt PDF formatında yaydığımız için isteyen herkes indirip evine en yakın kırtasiyede bastırabilir, yeter ki içerikleri okuyup kendisini bir nebze bize yakın hissetsin.

“Histeri Fanzin, bu ilginç dönemin ruh haline tanıklık edebilmek için yapılanmış bir yayın ürünüdür. Umarız ki ilerleyen vakitlerde sahilden esen rüzgarlar, fotokopi kokan kopyalarımızın üzerine sigaranızın küllerini düşürür, kahvelerinizin lekelerini bırakır, şanslıysanız ebedi harfleri okunmaz hale getirir. Sonuçta hayatta bazı şeyler ters gider.” (Histeri Fanzin 2. Sayı)

 

Geleceğe dair beklentileriniz, yapmak istedikleriniz nelerdir? İlerleyen sayılarda Histeri Fanzin’de ne gibi başlıklar göreceğiz? Yoksa bir pandemi yayını alarak başlayıp pandemi ile birlikte bitecek mi?

Histeri’nin bir ömrü var tabii ki, her fanzin gibi, o da hatıra olarak kalacak bazı zihinlerde vakti geldiğinde. Ancak bu tarihe daha var gibi duruyor. İlerleyen sayılarda fotoğraf, kolaj, çizim gibi çeşitli görsel sanatlara yer vermek, metin dediğimiz kavramın yalnızca harflerle sınırlı olmadığını göstermek istiyoruz. Onun dışında sanat hep bizimle, bir de güzel kadınlar…

FANZİN: Histeri Fanzin Sayı 3 (PDF İNDİR)