Haydi, Gelin Meczup’u Konuşuyoruz!

Zeynep yıldızhan

üçüncü kaçış’tan

“ “en şair asker, bizim asker!” diyerek sokaklarda dolaşıyoruz efendiler. Her yüz metrede bir duruyor ve beton kafeslerine sinmiş insanlara umut olsun diyerek şiir söylüyoruz hep bir ağızdan. yolun sonunda şiirin sahibi denize bekçi olsun diye askere uğurluyoruz.

 

Haydi, gelin Meczup’u konuşuyoruz! Ne de güzel davet etmişler bizi de firar edişlerine. Benim geçen haftalarda henüz yeni tanıştığım, oysa yakında beşinci sayısını çıkarmaya hazırlanan bu güzel fanzinin bugün 3. ve 4. sayılarından bahsedeceğim size.

Üçüncü sayıda Selma Cengiz’in “Bitkin Bir Denizin, Bezgin Karası” şiiriyle başlıyoruz okumaya; durumumuzun vahimliğinden bahsediliyor ilk dizelerde ve şair bize doğaya karşı ne boş bir uğraş içinde olduğumuzu sunuyor özünde, özellikle şu dizeler pek hoşuma gitti;

‘ şaşılası hiçbir dilek dilemiyorum
dilendikçe lütuflarım isimleşiyor.
manalar karalanıyor kıyılarda ’
Sonra karganın notuna rastlıyoruz köşede, Tevfik Uyar’ın ‘Tek Kişilik Firar” isimli yerli bir bilim kurgu romanından bahsediyor bize, çok hoş olmuş bu köşeye. Hemen yanında da “Kargalar Kraliçesi” var, Sinem Banu’nun çizgilerinden.
Alihan Poyraz’ın “K rengi” ’nde şiirinde onun dilinden,

‘Çiçek aşk böcek değil
Aidiyetsiz masumiyet’
‘i okuyoruz, “k” rengini saklamış. ona dair her şeyi “k” rengine saklamış..
Orhan Batuhan Akgül’ün “Yok Adam” şiiriyse bana üslup olarak  “Ali’nin Sekiz Günü” filminden Özür dilerim tiradını anımsattı ve çok hoşuma gitti. Bir türlü cevabını bulamadığı, hoş bir cevap arayışının olmadığı da makul şu dizeleri ben de size yöneltmek istiyorum şimdi;

“Affedersiniz ama
Siz nasıl bu kadar meşgulsünüz?”

Ardından Zeki Altın’ın Ercan Y. Yılmaz ile meczupça söyleşmelerine misafir oluyoruz.  Fanzinlerin içinden gelen Ercan Yılmaz’ın şuanda da bir öykü gazetesiyle devam ettiğini öğreniyoruz! Aynı zamanda yine şiirden, fanzinden ve yakın zamanda çıkardığı romanının yazılış süreci gibi bir takım konulardan bahsediyorlar.
Elif Taş’tan şu dizelerle yeni bir şiire başlayıp,

“Derin mevzular değil,
iğreti itiraflar döktük ortaya.”

Bir başka şiirde Emre Aydın’ın,

“Gece onarır gündüzü
Çayla yahut kalemle”

Dizeleriyle bol şiirle harmanlanmış bu sayının da artık son soluğunda oluşumuzu fark ediyoruz ve diğer sayıya geliyoruz..

Önceki sayıyı bir tamamlayış niteliğinde sanki bu sayılarında da bol bol öyküyle karşılaşıyoruz. Neslihan Ermahiş’in “Durduk Yerin Düğmesi” ‘nden şu hoş girişle başlıyoruz okumaya;

“-Nasılsın?
-Kalabalık.”

Okuyunca aralarında gizli bir uyumun olduğunu sezeceğiniz Kaan Çapkın’ın “Parlak Zamansızlık” şiiri ve Ubeydullah’ın “Tutamıyorum Zamanı” hikayesiyle bu sayıda biraz daha düşündürücü bir dünyaya dalıyoruz. Şeyma Ece’nin çizgilerinden “Ruhun Hafifliği” ‘de bunu destekler nitelikte hatta bu çizimler arttırılsa hiçte fena olmaz aslında. Mete Almalı’dan aslında küçücük bir kız olan ama küçüklüğünden şüphe edeceğiniz “Karpuzcu Güzeli” ‘ni okuyoruz.

Bir bıkkınlıktan bahsedildiğini farkediyoruz Necip Fazıl Say’ın “Kanun Hükmünde Zararnâme” şiirinde, isminde gizli oysa her şey! Hemen yanında Osman Hasdemir’in dizelere serpiştirdiği “Sesin Tadı” şiiri bekliyor bizi. Zeki Altın’dan “Marduk Delikanlısının Meczupluğuna Dair Bir Hikaye” ile biraz daha derine ve biraz daha fantastik bir aleme kayıyoruz. Farklı üslubu ve hikâye sonunda ki minik bilgilendirmeleriyle uzun soluklu bir seri olacak gibi! Devamını gelecek kaçışlarda, bekliyoruz!

Yorum bırakın