Bir hobi olarak yahut tarihe düşülen bir kayıt olarak fotoğraf; iki farklı bakış açısı. Bir utancın parçası olarak yahut utancın kendisi olarak insan. Ömrünün son çeyreğindeki Bay Müstesna…
Kendisi bir savaş fotoğrafçısı. Sabah uyanıp işe gidiyor, akşama kadar insan utancının sınırlarını zorlayacak biçimde ölen insanların fotoğraflarını çekiyor, akşam otelinde şatobüryan yiyip haberlere bakıyor. Gazetenin ya da derginin tüm masraflarını karşıladığı odasında, fotoğraftaki cansız gözlerin canlı akrabalarının gerginleştirdiği çarşafına uzanıyor.
Biz vicdanlı insanlar için nefret uyandırıcı değil mi? Bir de olaya profesyonelce bakalım. Savaş fotoğrafçılığı ve zaman içinde edinilen profesyonel ruhsuzluk hissi. Adam duygusuz demek yanlış olur. Sadece onun sosyal medyası biraz daha gerçek. Aynısını hepimiz her gün yaşıyoruz. Telefon ekranlarımızdan akıp giden cesetlere, kötü haberlere, uzuvları kesilmiş hayvanlara, işkence mağdurlarına, ölüm oruçlarına, gözümüzün içine baka baka ölüp giden boş feysbuk profillerine bakarken kahvemizi yudumlayabiliyoruz. Birinin kafasında patlayan bomba bize sivrisinek saz.
Ve içine düştüğümüz deliler toplumunda aklına mukayyit olmaya çalışarak ömür tüketen herkes gibi Bay Müstesna’nın elinde sadece güzel hayalleri var… Ve hepimiz gibi güzel hayallerin büyük aldatmacalar sakladığı gibi belirsiz, pesimist bir kansere sahip. Hastalık değil, çözülemeyen sorun anlamında kanser.
Kanser dendiğinde aklına nasıl ölüm geliyorsa, Müstesna dediğinde aklına, fotoğraftaki kimliği belirsiz faili belli kişilerin, vicdansız Müstesna’nın ve kendim dediğin çarpık bilincin aynı kişi olduğunu hissetmelisin. Ve sol yanında hissettiğin meleğin rayihası sana insan denen şeyin 7 büyük günah olduğunu anımsatmalı.
– “Bu günahı denemelisin dostum…”
***
Teknik detaylarla sıkmak istemediğim için içimden geçenleri yazdım. Ama sizin de bazı şeyleri bilmeye hakkınız var, vatandaş!
Bay Müstesna son dönemler okuduğum en iddialı hikâyelerden birisiydi. Teknik açıdan da rahatlıkla söyleyebilirim ki, hikâyenin işlenişi ve bunu yaparken kullandığı tekniklerle Kaan Beyoğlu oldukça iyi bir iş çıkartmış.
Hikâyeye hızlıca bakmak gerekirse;
*Diyaloglar, monologlar doyurucu. Herkes gerektiğince konuşuyor ve en önemlisi saçmalamıyorlar.
*Hiçbir sözcük haddinden büyük kullanılmamaya özen gösterilmiş. Bu detay ise karakterleri daha gerçek bir hâle sokmuş. Örneğin; o parktakilerden birisi siz olabilirsiniz.
*Mektup, senaryo, anlatı ve monolog biçimindeki farklı tarzların harmanıyla ortaya enfes bir Rayiha çıkmış. 😊
Kaan Beyoğlu’nun yeni işlerini şimdiden merak ediyorum. Gelişimini izlemek gerçekten keyifli olacak. Estağfurullah, abi ya da usta değiliz. Herkes gelişir.
Kısaca özetlemek gerekirse, Gel Vatandaş gel! Bu fırsat kaçmaz! 5 al 1 öde!
Al sana link! İndir oku.