Farklı olan her şey bize bir yenilik sunuyor. Bu bazen bakış açısı, kimi zaman kolaylık sağlayabiliyor.
Tanıdığım ya da yeni tanıştığım birçok kişinin görsele dönük algıya daha yatkın olduğunu fark ettim. Aslında bu bahsettiğim kişilerin başında ben de geliyorum. Metinlerimin her zaman görsel algıya hitap etmesi için özel bir çaba sarf ediyorum. Çoğu zamansa bir kısa öykü deneyicisi olarak, metnin tek başına bütün oluşturmakta zorlandığını düşünüyorum.
Bu yüzden fanzin raflarında basım şekilleri olarak farklı çalışmalara denk gelmiş olsam da, bir yenisini oluşturmak için tasarladığım ‘katlamalı fanzin’ çalışması yaptım. Kısa öyküden oluşan bu fanzin, geçenlerde İzmir sokaklarına dağıldı. Tasarım ve görsel anlamda çalışmalarına önem veren arkadaşlarıma örnek oluşturması için pdf formatını ve öykümü de buradan paylaşmak istedim.
‘Katlamalı Fanzin’ tasarımım için kısa bir video.
PDF Formatına Buradan Ulaşabilirsin
faik vs. öznur
Sana biraz Faik’le Öznur’dan bahsedeyim. Sıkıcılıkta çığır açan çift unvanı olsaydı, eminim alırlardı. Evcimen bunlar; sokak bilmez, aynada görmedikleri yüz hatlarının dışına çıkamaz, oldukları boşluğun fazlasına değer vermezler. Çoğu zaman birbirlerine üç günlük çorap muamelesi yaptıklarına da rastlanmıştır. Her an biri diğerini tepikleyip koltuktan atma potansiyelini barındırır. Faik bodur, Öznur balıketidir. Tabi bu kalıba bürünmelerinde birlikte geçen altı senenin küfre bedel kederi yatar.
“Her zaman böyle değillerdi!” (Bilinene sığınmak da iyidir..). Mesela Faik’in bodur olmasına rağmen keli görünmüyor, Öznur’unsa kıçı sandalyeye sığabiliyordu. Her güne olmasa da iki güne bir aldıkları duş, birbirlerine duydukları saygının görünmeyen kısmında saklıydı. Mesela daha geçen sene Faik Öznur’a, –çiftlerin, birbirlerini kullanmalarını dürtükleyen, gizli güçlerce ilan edilmiş ‘sevgililer günü’nde– manav reyonunda görüp dayanamadığı göz alıcı yeşillikteki armutlardan hediye etmiş, Öznur mutluluğundan suyun altına bile tutmayıp Faik’in ağzına tıkıvermişti. –özellikle de yeşil meyvelerin yıkanmadan yenilmesini uygun görebilirim.– Öznur, söz konusu Faik’se, azla yetinmeyeceğini bilen düş gücünü yanına alarak, evden on beş dakikalığına çıkmış, anlık zihin parıldamasıyla aynı marketin kozmetik reyonundan aldığı ağdayı, süslemeye bile gerek duymadan vermişti. Faik, ağdadan mı, hediye edilmiş olmasından mı bilinmez, umursamaz bakışlarının ardında anımsamalarına dönmüştü.
“Elbette ki her zaman böyle değillerdi.” Ama kim mıcık mucuk sevgili hikayelerini sever ki! ‘Hayorr, yunikornunn bu öyküde yeri yoğğ!’ Bunların geceleri de gündüzleri kadar çarpar adamı. Sevişmekten bahsediyorum, aslında sevişememekten. Yani müfredata ön sevişme nasıl olmalı diye bölüm açsalar, Öznur’a karyola olarak, Faik’e yere düşen yorgan olarak rol biçerlerdi. Rutin bir geceden bahsedersek;
Faik dizinin bitimine yakın, eli göbeğinde art arda esnemeye başlamıştı. Öznur’un elinde kabuğunu soymaktan yiyemediği, hatta bir zamanlar tiksindiği kivi vardı. Esnemeler görsel felaketten, homurdanır gürültülere dönüşmüştü –Dizi yerine doğa belgeseli izliyor olsalar anlamlı bir eşleşme bulunabilirdi.– Homurtularıyla dişisinin dikkatini çekemeyen erkek, çiftleşme arzusunu bir üst kademeye taşıyarak, evin maskotunu devreye sokmuştu. Yemeğine odaklanmış dişi, görüş alanına ağır çekimle giren çorabı bir tehdit olarak algılamış, içine tıkanan bir çığlıkla erkeğine ‘Allah belanı versin Faik!’i kusuvermişti. Anlık sessizliği fırsata çevirmekten hiç çekinmeyen Faik, sırıtkan ifadesiyle ‘Az uyuyak mı?’ diyerek, heyecanı gözlerine de yansıtmıştı. Hangi tuzağa çekildiğini anlayan Öznur, aklına ilk gelene sığınarak; “Dizi izliyorum dizi, git zıbar!” kroşesiyle Faik’in hevesine ilk sert darbeyi indirmişti. Atakta başarısız olan erkek, amacına ulaşmadaki hırsı çoktan damarlarına enjekte etmişken, plan değiştirmekte gecikmemişti. Soğuk kanlılıkla kaldırdığı kıçını Öznur’un hemen yanına koymuş, dikkati kabaran göğsüne çekerek, kolunu omzuna atmıştı. Öznur’un burnuna garip kokular gelmeye başlamışken –alınmayan duş etkisi kuralı-, bir yandan da kaçış çabalarının eziyet vereceğinin farkına varmıştı. –Tam bu noktada araya girmeli. Öznur’un birazdan yapacaklarında herhangi bir anlam aramak, bulma isteğinizin kaybına sebep olacağından, S.K.(Sevişme Kurulu)’nin bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri var olana davet ediyorum. Ortada altı senenin verdiği deneyim ve nispeten baş ağrısından yaratıcı Öznur gerçekliği var.- Kividen bir ısırık almış, yavaşça ayağa kalkarak içeri gitmişti. Döndüğünde en sevimli gülümsemesiyle, Faik’in bir avucuna kividen kalanı, diğer avcuna içerden getirdiği el kremini bırakarak, “Siktir git Faik!”i de tam ortalarına bir yere kibarca düşürüvermişti.
“Faik ile Öznur böyle değillerdi.” Yarım ekmek kıvamındaki ilişkileri, ‘Bunla karın doymaz, üstüne bir öğün daha ister.’ mottosuna sahiptir. Gel gelelim, biz, ‘Öyle miydi? Olsaydılar da çok da bokum! Ama gidiyor, devamını bekleriz.’ şeysini twitter’dan yoklayalım.