Geçtiğimiz aylarda Serzeniş Fanzin 5. sayısını yayımladı ve iyi olduğunu düşündüğüm bir sayıyla geri dönüş yapmış oldu. Adana’da çıkmakta olan bu fanzini daha önce görmediyseniz güzel denk geldi. Sizleri fanzindeki güzel metinlerden biriyle tanıştırmak istiyorum. Devamını okumak isteyenler fanzinin PDF’ini aşağıdan indirebilirler.
AYDIN / Gökhan Köker
Aklın olağanüstü gelişimini yalnızca seçkin insanlar için düşünebiliriz; ondan sonra da ister onların önünde saygıyla eğiliriz-onların bunu isteyeceğini pek sanmam ya istersen onlara acırız…Şimdi de dönüp “aydın kesimi” dediğimiz kendimize bir bakalım.
Bildiğiniz gibi bizleri edilgenlikle, uyuşuklukla, suçlarlar;
Bizim eylem değil, söz ve düşünce adamı olduğumuzu, yaşamı etkileyecek bir gücümüzün bulunmadığını, kısacası yeryüzünde yeni bir yaşam kurulması savaşımında işe yaramaz yaratıklar olduğumuzu ileri sürerler. Ben bu savların doğruluğunu kabul ediyorum çünkü bunları ileri sürenler gene aydınların kendileridir.
İnsanın kendi kendini suçlaması içtendir, acıklıdır, hatta bazen de öfke eseridir ama her zaman doğrudur. Evet, bu savların doğruluğuna bütün yüreğimle inanıyorum.
Bizler, ne yazık ki, acınası zavallı insanların. Böyle söylediğim için bağışlayın beni. Hem sayıca öylesine çoğuz ki, kelle hesabıyla bir manga oluşturabiliriz. İçimizde nice iyi, soylu istek vardır, ağzımızdaysa bir yığın laf.
Ama bir iş yapmaya gelince isteğin ”zerresi yok” demekle kendimize haksızlık etmeyelim, yazdığımız bunca makaleler, kitaplar, dergiler içeriği bakımından ancak incir çekirdeğini doldurur. Kimimiz yazarız kimimiz okuruz; okuyanlar tartışır, tartışanlar ise yazılanları unutur…düşüncelerimiz geriye gitmemişse eğer, aynı yerde sayıyordur. Bildiğimiz çarpık yürüyen yengeç avını yakalar, çirkin turna balığı işini pek güzel becerir, oysa bizim kanadı kirik güzel kuğumuz tünediği yerde o son olum şarkını söyler, hem de hakkini yemeyelim, en acıklı, en dokunaklı sesiyle… Bizim aydınlar bol içkili bir şölene konmadıkları halde sarhoşluktan başları döner durmadan.
Bizim yaşamdan aldığımız tat nedir ki? Çalışmak mı? Hayır? Yiyip içmek mi? Değil! Savaşmak mı? Oda değil! Öyleyse ne?
Arkadaşlar yaşam bizim için can sıkıcı, ağır bir yük gibidir. Onu taşırken ahlar oflar, yükümüzün ağırlığından dolayı durmadan sızlanırız. Yaşamayı sevenimiz var mıdır, dersiniz? Yaşamayı sevmek mi? Sözü bile kulağınızı tırmalıyor, değil mi? Hayır biz okumayı tartışmayı severiz; gelecekle ilgili düş kurmaya bayılırız…Demek oluyor ki biz yaşamı platonik, döl vermeyen bir sevgiyle seviyoruz.