Alternatif Dostoyevski Dönüşümleri-Alişan Yılmaz

 

Şimdi ne yapalım? Yerlerde sürünen mevcudiyetimizi nasıl yeniden şahlandıralım? Bir fikriniz var mı? Konuya uzak olan arkadaşlar için kısaca özetlememi isterseniz, her zaman olduğu gibi sizi asla kırmam. Naçizane fikirlerimi sizinle paylaşmaktan şeref duyarım.
Edebiyat aslında bir yayla türküsü edasıyla, gök ile yer arasında salınıp gitmesi gereken bir olgu. Ama bazı abiler, ablalar ve kardeşler, demirden kafeslerin içine hapsetmeye çalışıyor. İnanır mısınız, bu kötü niyetli faşistler başarılı da oluyor. Geceler boyu uğraşıp yazdıklarımız çöp olurken,aslında bir çöp olan ama cıngıl cıngıl renkler içinde şahsındaki kötü kokuyu gizleyen yazımsılar raflarda yerlerini alıyor
Nasıl mı alıyor, el cevap; bir yakışıklı oğlan,bir yakışıklı kız,aralarında ciddiyetsiz iğrenç bir seks ilişkisi, karşılıklı fiziksel işkenceler,parıl parıl ojeler, kımıl kımıl jöleler, tiksindirici aforizmalar, şatafatlı ciltli kapaklar. Yapıştır elli liralık etiketi kıçına, döşeyelim alayını büyük şehirlerimizin, cilalı mermer taşlı, rantçı kitapçılarının raflarına.
Peki, neden böyle diyorsunuz. Madem bunlar bu kadar kalitesiz neden her yerdeler? Bu işin mafyaları var. Evet, yanlış okumadınız. Edebiyat mafyaları. Büyük yayınevlerini, asla bizden olmayan fantastik ”eserlerle” doldurdukları için, bizden olan ya da en azından bir şansı hak eden öykülerimiz, yazıldıkları kâğıtlar sararana kadar arşivlerin gözlerine hapsediliyor. Ama bu asıl amacı yazarın iliğini kemiğini sömürmek olan baronlar yani sözde yayıncılar, amatör yazar adaylarına da kendilerini çok küçük bir alanda gösterme şansı vererek ceplerindeki asgari miktardaki paraya da göz koyuyorlar. Kitap mı yazdın? Evet. Bastırmak ister misin? Evet. Ver bütün paranı.
Yayınevleri, bu saatten sonra asla bu matbaa anlayışından kurtulamayacak gibi duruyor. Bu tavrın üzerine bazı mangal yürekli edebiyat neferleri, alt güvertede çırpınarak, batmakta olan bu yazın dünyasını suyun üzerinde tutmaya çalışıyor. Kaliteli olduğunu düşündüğü edebi parçaları, ucuz ve kalitesiz kağıtlara basıp, neredeyse sıfır kazançla okurlarla buluşturmaya çalışıyor. Bu şerefli mücadelenin karşısına her zaman bazı engeller çıkıyor. Ve bu edebiyat neferlerinin tek destekleri, birlikleri.
Bu toplu harekette, daha yerel olarak paylaşılan metinler fanzinlerde toplanıyor ve tabiri caizse elden ele geçirilip, okuyanlara ulaşılmaya çalışıyor. Fanzin kültürünün başarı oranı ve ulaşılabilirliği her geçen gün artıyor.
Ancak kısa anekdotlardan oluşan bu metinler topluluğu bir yerden sonra istek doğrultusunda romanın fiziksel özelliklerine dönmek zorunda kaldı. Yukarıda bahsettiğim kapital sistemin avı olmamak adına, yer altında kalan yazarlar alternatif bir yeni yöntem arayışında ”fankit”e yöneldi. Romandan çok kısa bir hikâye kitabını andıran bu yeni oluşum için gerekli olanlar, kâğıt ve zımba. Tabii ki bunu dağıtacak kıymetli eller de iş görebilir. Edebiyatın kötü adamlarına karşı gerçekleştirilen bu direniş, kısa sürede beklenenden daha fazla ilgi gördü. Şuan için yalnızca zayıf bir sızıntı olan FANKİT hareketi, umuluyor ki yakın gelecekte edebiyatla ilgilen herkesin beyinlerine yerleşebilsin.
Çoğu insanın bu durumdan haberi yok. Ama bu mücadelenin sonunda kazanan, üstteki takım elbiseli süslüler değil, alttaki baklava kazaklı emektarlar olacak. En azından bunu umuyoruz. Sonuçta hepimiz okuruz ve biliyoruz. Yazar Dostoyevski değilse, her zaman iyiler kazanır.
Güneşli günler dileriz.

Yorum bırakın