Bugün inceleyeceğim fanzin Barbarları Beklerken. Mayıs ayının başında 8. sayısını yayımladı. Dikkat çekici ve olgun bir fanzin. Tasarımının sadeliğini içeriğin doluluğu örtüyor. Ki zaten şiir yayımlayan fanzinler biraz sade olmalı diye düşünürüm, biçimin içeriğe etki etmemesi açısından fakat bu sadeliğin biraz uğraşılmış bir tasarımla elde edilmesi daha hoş olurdu. Yine de okurken tasarımı düşünmeye vaktiniz olmuyor zaten. Dolunay Aker’in yayıma hazırladığı; ekibini Ferit Sürmeli, Ömer Burçin Özkişi, Aykut Akgül, Görkem Özçelik ve Dilay Kababıyık’ın oluşturduğu ve Erman Akçay’ın kapak tasarımını yaptığı Antakya’da çıkan bu fanzini okumak benim için keyifti. Üzerine biraz yazmak da öyleydi kuşkusuz. Andığım isimlere ve okurlara selam ederek başlıyorum yazıya.
Kapağı her zamanki gibi hoş bu sayının, içerikteki özellikle bazı şiirlerin tonuyla da uyumlu. Kapakta “Dikenli eli tutmayanı ciddiye almayın” yazısı var, sade bir kapak. Yine altta Barbarları Beklerken Fanzin’in mottosu: “yeni olanı yap!”.
İçeriğe geçtiğimde ise Doğanay Dağlar’ın iki hızlı şiiriyle başlıyor 8. sayı. Orçun Güzer’in 2007 senesinde Max Klingerr’den esinle yazdığı “eldiven”e dikkat etmeniz gereken bir metnin ardından Güzer’in bu kez 2015 yılında yazdığı, okurken çok keyif aldığım “BETİKA – Geometrik Düzene Göre Bin Parçaya Ayrılmış Dünyamızın Geleceğine Yön Verecek Gençler İçin Manevi-Ahlâki Reçete” adında bir metinle devam ediyorum. Sonrasında Dilay Kababıyık’ın Fotoğrafçı Ufuk Akari ile sokak fotoğrafçılığı, Akari’nin sokakla bağı, fotoğraf ve sinemanın ilişkisi gibi konular üzerine güzel fikirler içeren bir söyleşisi yer alıyor. Dolunay Aker’in “Güzel Kutsal Zaman” isimli metni geliyor bu söyleşinin ardından. “Kutsal Amerika”yı duymak isteyen okusun derim. Gerçekten çok hoşuma gitti. Hoş satırlar var şunun gibi: Modern insan ayaklarını örterdi. Ayakların hak ettiği çıplak olmaktı.
Sonrasında Nalan Kurunç’un iki şiiri çıkıyor karşıma. Nalan Kurunç’u duyuyordum ama hiç şiirini okumamıştım, benim için ilk oldu. Dahasını da umarım okuyacağım yakında. İlgi çekiciydiler. Özellikle “Arya: Tembellik Hakkı” ilgimi çekti. Ardından Tamer Gülbek’in bir şiiri geliyor. “Steyşın” ile “steteskop” kelimelerinin ne kadar sese etkisi olsa da bu şiirde biraz sırıttığını düşünmekteyim naçizane. “Çerez” adındaki bu şiirden şu dizeleri alıntılamak istedim: Araba aldırır ulaşımsızlık insana / Benzincinin dönüşünde çevirme olsa da
Ardından Tamer Gülbek’ten bu kez bir şiir çevirisi geliyor. Robert Bly’dan bir çeviri imiş. Şiirin ismi “Uykudan Uyanış”. Bu şiir kanın tadının tuzlu olup olmadığını düşünmeme vesile oldu. Bu şiiri Suna Karataş’ın iki bölümlük “Tekinsiz Ev” adındaki öyküsü izliyor.
Bu sayıda dikkatimi çeken bir yazı var: “Pride” (2014): Bir Radikal Demokrasi Pratiği”. Fırat Kargıoğlu, Matthew Warchus’un yönettiği Pride filmi ile Belçikalı siyaset teorisyeni Chantal Mouffe’nin “Radikal Demokrasi”sini bağdaştırarak yazdığı bu yazıyı yazıda da bahsettiği üzere “hadi şu film üzerine bir şeyler yazayım” gibi bir düşünceyle yazmamış. Bu çağrışım ve ardından gelişen bağ ile birlikte süreç içinde kafasında oluşan yorumları ve fikirleri yazıya aktarmış. Filmi izlemedim ama yazı hoştu. Filmi izledikten sonra yazıyı okumak daha makul olacak gibi duruyor.
Bu yazının ardından Ferit Sürmeli’nin “Kıyıdasın/2” isimli şiiri yer alıyor. Bir manzaranın seyri yahut bir anının imgelerle sunuluşu var bu şiirde. Çünkü Martılar gömülmek üzere. Bu şiiri Aydın Zeyfeoğlu’nun “Bekleme Süresi” isimli gündem eleştirisi içeren şiiri izliyor. hiper seksi değil taklacıdır hükümetler dizesiyle başlıyor şiir. Sesi yüksek bir şiir bu. Okumadan geçilmemeli. Özgür Balaban’ın bir şiiri çıkıyor karşıma sonra. Daha dün sipariş etmiştim kitabını. Özgür Balaban’ın şiirini görmek de güzel oluyor benim için. Bu şiirin etkili dizesi de şuydu fikrimce: cehennemde vapur da var konu komşu da. Yine okunmadan geçilmemeli. Alihan Çetiner’in sert ve akan bir şiiri var sonra: “Üç Konum At Boğazıma”. Sonra şiirlerini sevdiğim bir isim olan Ahmet Doğruer var. “Phoinike’ye Son Bakış” isimli bu şiirin ezgisi çok hoş. Bu şiirin de ardından Ömer Burçin Özkişi’nin şu dizelerindeki tespiti alıntılamadan edemeyeceğim bir şiiri var: uçakla bildiri dağıtılan bir çağdan / bildirilerden uçak yapılan bir çağa geçtik. Hemen sonraki sayfada ise Görkem Özçelik’in bir zamanlar Grunge Poetry’de yayımladığımız şiirlerin tadını aldığım bir şiiri geliyor. Gerçi bizim şiirlerin ardında bir düşünce yoktu, akışa teslimdik. Bu şiir elbette bilinçli. Sanırım bu sayıdaki favori şiirim bu. Ardından şiirlerini yakın zamanda tanıdığım ve sevdiğim bir şair, Sultan Gülsün çıkıyor karşıma. Bir şiirle değil bir deneme ile çıkıyor: “Parodiden Pastişe Yolun Devamında Poetika: Yıkımların Farkında Olmak”. “Metabolizmasına dönen figürlerin yürüyüşü…”, “pastiş”, “sözümseme”, “doks” gibi öbekler ve kelimelerden dolayı fikri sezmek biraz güçtü. Daha açık yazılabilirdi kanımca.
Son olarak Erden Kahveci’nin şiir(ler)ini okuyorum. Uzun ve güzeldi(ler). Bu sayıyı böylece bitiriyorum. Barbarları Beklerken apaçık kaliteli bir iş. Zaten içindeki üretimlere biraz göz atsanız anlıyorsunuz bunu. Umarım yakın zamanda bitmez de en azından biraz daha okuruz dediğim bir iş dergi ve fanzinlerin direnmesi gereken bu dönemde. Kesinlikle şiir okuru başta olmak üzere her türlü okura öneriyorum bu fanzini ve fanzinin bu sayısını. Bu yazının altındaki linkten PDF formatında indirebiliyorsunuz. Barbarları Beklerken ekibine ve bu metni okuyan okura sevgiyle. C’ya!