Keyif Tekel Fanzin Röportajı (PDFli)

 

Sıkı bir röportajla gene karşınızdayım. Bu sefer de sizleri Keyif Tekel Fanzin ile tanıştırmak istiyorum. Evet, bir çoğunuz biliyordur çünkü aktif şekilde üretimine devam eden, önemli bir tribün fanzini. Fenerbahçe taraftarının sesi. Fakat bu röportajda haklarında bilmediklerinizi, fanzin algıları ve geleceğe dair beklentilerini de konuştuk.  Ayrıca ilk sayılarının PDF’sini de sizler için ekledik.

 

Böyle bir fanzin fikri nasıl ortaya çıktı? Keyif Tekel ismi nereden geliyor? 

Keyif Tekel Fanzin’in ‘nasıl ortaya çıktığını’ cevaplandırmaya ilk olarak Keyif Tekel isminin nereden geldiğini/nereye dayandığını açıklamakla başlamak gerekir. Basit ifadeyle‘’Keyif Tekel’’, ilk olarak 2009-2010 yılları civarında tanıdığımız, konum olarak İstanbul/Kadıköy/Kızıltoprak’ta, o zamanlar genellikle Fenerbahçelilerin maç öncesinde stadyuma gitmeden buluştuğu ‘’Nazlı’nın Yeri’nden’’ daha sote bir köşede, sokağın en tenha yerinde, maçlardan önce arkadaşlarımızla buluştuğumuz aslında bir işletme/dükkân/tekel-di. Yıllar boyunca aynı dostlarımızla istisnasız her hafta sonu maç saatinden önce ilk olarak Keyif Tekel’de buluştuk. İçtik, güldük, üzüldük, saatlerce konuşup dünyayı kurtardık, dünyevi/gündelik yaşam dertlerinden de bir an olsun yine Keyif Tekel’de, Keyif Tekel’in bulunduğu sokakta sıyrıldık. Eksiksiz her hafta sonu -maç günlerinde arkadaşlarımıza ulaşıp ‘’Nerdesin?’’ diye soracak durumumuz olmadığı zamanlarda bile- Keyif Tekel’de demlenen ve beste söyleyen Fenerbahçe atkılı birileri olurdu, bu düzen yıllarca aynı rutiniyle hiç bozulmadan devam etti. Sonunda her hafta sonu yaşanan bu kargaşa/anarşi ortamından çevre sakinleri rahatsız olmaya başladı. Keyif Tekel Fenerbahçelilerin sayesinde hareketlendi, yine bizim sayemizde bu yüzden kapandı. Yıllar sonra yine aynı sokakta içerken Keyif Tekel’de tükettiğimiz her hafta sonunu, çektiğimiz her dumanı, içtiğimiz her şişeyi yazmak, bu kaldırımlarda geçen anılarımızı anlatmak istedik. Keyif Tekel artık o sokakta yoktu, aslında maç günleri hariç ölü bir sokaktı ancak biz yine de ‘’Sabri Kiraz Sokak’’a gitmeye devam ediyorduk, kafe-bar vs. hiçbir işletme olmamasına ve tamamen yerleşim yeri olmasına rağmen. “Üreteceğimiz işin, fanzinin ismi ne olsun?” diye düşünürken de bir anda daha bölgesel bir anlayışla “Keyif Tekel” ismi yükseldi, o an, anında mantıklı geldi. Belki de o an içiyor olduğumuzdandır, sonrasını düşünmedik. ‘’Bilen bilir’’ meselesiydi daha çok. (Keyif Tekel nedir? sorusunun daha detaylı hâli birinci sayımızda yazdığımız Lucas Hakan röportajından okunabilir)

 

Manifestonuza ” anlatsak anca fanzin olur”şeklinde kısaca özetlemişsiniz ama biz Keyif Tekel Fanzin’in manifestosunun ne olduğunu merak ediyoruz. Kısaca açıklar mısınız?

Bizler hafta içi ışık almayan izbe barlarda, birahanelerde, sokak aralarında, bunaltıcı ofislerde, üniversite kampüslerinde, sabah metrobüslerde, bazen dört duvar arasında mağaramızda hafta sonunun gelmesini bekleyen, hafta sonu geldiğinde stadyum kapılarında, turnike önlerinde, dumanlı deplasman otobüslerinde, terk edilmiş parklarda var olmaya çalışan, Maraton turnikelerinin tozunu yutmuş –temelinde, fanzini hazırlayan/derleyen olarak- iki arkadaşız, abiyiz, kardeşiz. Sabahları üniversite kampüslerinde ülkeyi, akşam bekâr evlerinde kafayı kurtaran. Sevmediği alanlarda eğitim alıp, nefret ettiği işlerde çalışan. Hayatının dayağını yerken ölümüne gülebilecek kadar umursamaz. Sigara sarabilen. Hayatı seven ama inanılmaz kötü hayatlar yaşayan. Yine de rahat, hatta rahatsızlık verebilecek derecede rahat. Biraz saldırgan ama çoğunlukla zararsız.  Hayatta her şey olan ama sonunda yine hiçbir işe yaramayan. Üst üste on tane bira içen, yol için ayırdığı son parayla on birinci birayı alıp sabaha karşı parkta yatan. Zihni hep açık birkaç arkadaşız. Yani sen gibi. Keyif Tekel’in ‘’manifestosu’’ demek ne kadar doğru olur bunu bilemesek de, derdi, dert yaratmaktır. Okura rahatsızlık vermektir. Fanzin adı altında mutsuzluk dağıtmaktır. Fenerbahçe’yi, Kadıköy’ü, dumanlı deplasman otobüsünü, Keyif Tekel kaldırımlarına gömdüğümüz maç günlerini, genel hâliyle tribün kültürünü, holiganlığı, şiddet/erkek kültürünü, yeraltı sinemasını, akıntının tersine giden edebiyatı, dünyayı olduğu/durduğu yerden seyredeni anlamak, bizden olanı anlatmaktır.

 

Spor fanzinlerinin ülkemizdeki varlığı yurtdışındaki örneklerine göre hayli az sayıda. Bunu neye bağlıyorsunuz ve Keyif Tekel Fanzin’i çıkartırken bir amacınız var mı? 

Bu soruyu okuduktan sonra aklıma Rus fanzincilerle yaşadığımız bir diyalog, bir anı geldi. Keyif Tekel Fanzin’i Rusya’dan talep ettiler, dünya çapında yayınlanmış tüm taraftar fanzinlerine ulaşmaya ve toplamaya çalışan bir arşivciyle denk geldik. Şaşırdık tabii. Rus. Türkçe bilmiyor. İngilizce anlaşıyoruz, neyse, fanzini İngilizce’ye çevirdik, dedik “bunu, bunu anlatıyoruz”. Adam genel hâliyle çok beğenmesine rağmen eleştiri yazısında “Türkiye’de demek ki hâlâ bu konuları yazıyorlar, biz bunları Rusya’da yirmi yıl önce yazdık.” demiş kabaca. İşin komik tarafı bu eleştiriyi yaptığı yazıyı henüz Türkiye’de bizim kadar kapsamlı şekilde yazan hiçbir fanzin/kitap/edebiyat ürünü yok. Belki de ilk biz yazdık. Düşünün durumu. Bu soruya genel hâliyle bir cevap verecek olursak da, temelinde İngiltere yatan çoğu sokak/edebiyat alt kültürü gibi fanzin kültürü de Türkiye’de geç tanındı. 1970’li yıllarda Britanya’da punk müzikten/anlayıştan futbol holiganlığına, oradan “skinhead” kültürüne kadar yol alan fanzinler üretiliyorken ülkemizde fanzinciliğin “başlangıcı” sayılabilecek yıllar 90’lı yılların ortalarına dayanır. Nerden baksanız yirmi sene, dile kolay. Fanzinraconu da “Do it Yourself” anlayışına dayandığı için el altından dağıtılan bu tarz fotokopi ürünler de o yıllarda Türk toplum dinamiğinde tabii ki hoş karşılanmadı. Politik olmayan fanzinler politik sanıldı, insanlara “fanzin”in ne olduğunu anlatırken canlar çıktı yıllar boyu. Tabii sonucunda toplumun bu genel anlayışı tribün kültürü odaklı taraftar/futbol/spor fanzinlerine de yansıdı. Yine de Türkiye’de 2000’li yılların başından günümüze kadar uzanan çıkmış-dağıtılmış sonunda da yok olmuş neredeyse her taraftar grubunun/tribünün bir fanzini mutlaka vardır. Şimdilerde çoğu taraftar fanzini hayal âleminden ibaret olsa da, arşivci bir başkasına ulaştığınızda elinde yüzlerce fanzin kopyası olduğuna denk gelebilirsiniz. Fanzin bulmak biraz da cefadır, fanzin sana gelmez, sen onu bulursun. Amacımız, Keyif Tekel kapandı, belki de şuan o sokağa gidecek hiç kimse için bir daha var olmayacak ama Keyif Tekel Fanzin kaldırımlarda yaşanan bu geçmişi bir kenara not düştü belki de. Amacımız bu tarihte kendi imkânlarıyla yazmış-çizmiş-basmış olmaktır. Yıllar sonra da fanzin arşivlerinde, kitaplığın bir köşesinde sessizce durmaktır.

 

Fanzin kültürü üzerine düşünceleriniz nedir? Fanzin olgusunu hangi perspektiften okuyorsunuz ve değerlendiriyorsunuz?

“Fanzin” dediğimiz olay zaten özünde popüler edebiyatın “diğer” tarafıdır her zaman. Böyle bildik. Fanzin yapanların bir davası, kavgası olsun. Fanzin her yönüyle kaosun kendisidir. Yazarsın, derlersin, editör yoktur, yeri gelir kendin cebelleşip editörlük öğrenirsin, senin için “sosyal medya yönetimi” yapan maaşlı/mesaili çalışanların yoktur, patronun yoktur. “Şöyle yapsana!” diye emir verene de orta parmak kaldırırsın. Tam hazırladım dersin, basarsın, yanlış olur, dağıtım desen sırtına çantayı yüklenip sokak-sokak gezersin, bir de insanlara ne yaptığını, ne için uğraştığını anlatmaya çalışırsın yeri gelince. “Cefa” anlayacağınız. Yine de sansüre, baskıya, yayınevlerinin prosedür dayatmasına, karakter kısıtlamasına “siktir çekip” yazarsın. İstediğini yaparsın. Kendi edebi/zihinsel özgürlüğünü maksimum noktasına çıkarırsın. Toplum geneline dayatılan yazım anlayışının dümeninde rota çizen, “uyum sağlayan” hiç kimsenin fanzinle işi olmaz, olmasın da. Yine de zaman zaman merak edip, eline alıp, gerçekten karıştırıp/okuyup, inceleyen birine denk gelirsin, sonra o “biri” kitleye dönüşür. Tamam dersin. Anlayacağınız, fanzin hep akıntının tersine gitmektir, çemberin dışında olmaktır.

 

Basım ve dağıtım maliyetlerinin daha da arttığı bu zamanlarda nasıl devamlılık sağlamayı düşünüyorsunuz?

Yeri geldiğinde gerekirse cebimizden vererek. Veriyoruz da. Basım ve dağıtım maliyetleri hârici, kargo firmalarıyla da uğraşmak zorunda kalıyorsun. Sırf daha fazla insan okusun, fanzin daha çok dağılsın diye onlarca kargo gönderdik belki tek-tek ilgilenip. “Kargo ücretini karşılayacak durumum bile yok” diyenler oldu, bazılarının kargo ücretini cebimizden ödedik. Sonra “kargocu” bakıyor sana, “Ne bu?” diyor, “Siyasi mi? Anarşist mi?”, “Alamayız!” diyor. Bir şekilde teslim ediyorsun, o kargo da yolda kayboluyor, ulaşmıyor, ya da geri dönüyor. Fanzin olduğu için ilgilenmiyorlar bile, kaybolsa ne olacak. Geri dönen kargonun ücretini yine cebinden karşılamak zorundasın. Bir dostumuz “Biz zamanında dünyanın parasını ödemiştik dönen kargoya, yine de yaptık.” demişti. Yine de yapıyorsun işte. Bu işten hiçbir şekilde bir maddi gelir/çıkar sağlama gibi bir durum mümkün olmuyor, zaten fanzin yapan insanların da parayla-pulla pek alakası olmaz. Fanzin işini ticarete dönüştürmüş insan yoktur, olursa fanzin olmaz. Yine de baskı masrafları için omuz olan, destek olan herkese eyvallah bizden. Tek gelirimiz maneviyattır.

 

Geleceğe dair beklentileriniz, yapmak istediklerin nelerdir? İlerleyen sayılarda Keyif Tekel Fanzin’de ne gibi başlıklar göreceğiz?

Şu anda (Kasım 2020) üç sayımız mevcut, dördüncü sayımızı Ocak 2021’de çıkarmayı planlıyoruz, enerjimiz, zamanımız, zihnimiz yettiğince. Hâlâ üç sayıyı ne ara derlediğimizi, ne ara dağıttığımız bazen bizim de tam olarak idrak edemediğimiz oluyor 🙂 Zihnin işlemeye, düşünce/sorgulama mekanizman faal kalmaya devam ediyorsa bira içerken yapılan ayaküstü muhabbetlerimizde bile ortaya yazılacak/kâğıda aktarılacak cümleler çıkıyor. Bir bakmışsın sohbet arasında Kierkegaard alıntısı yapmışız, otuz saniye sonra İbn-i Arabi’den benzer bir söz gelmiş aklımıza. “Ulan!” diyoruz işte, “Yazalım bunu bir sonraki sayıya.” Öyle de oluyor. Fanzin kendi kendini yapıyor belki de çoğu zaman, öyle de diyebiliriz 🙂 Bunu yadırgamıyoruz. Benzer bir cümleyi Kierkegaard’dan alıntılayınca ayılıp-bayılan, Asaf Halet Çelebi’den paylaşınca burun kıvıran bir kitle var. Bu böyle olmamalı bizce. Keyif Tekel Fanzin ilerleyen sayılarda da benzer konseptte, çizgisini bozmadan devam edecek. Bir bakmışsınız Punk yazmışız, yan sayfasında “Masumiyet” film incelemesi var. Slavoj Zizek, LarsVonTrier yazmışız, yan sayfasında Neyzen Tevfik Kolaylı. Çeviriyorsunuz sayfayı dumanlı deplasman otobüsünün tam ortasından bir yazı beliriyor karşınızda. Bir maç günü anısı, çoğunlukla olaylı bir maç günü, bira şişelerinin havalarda uçtuğu, yerlerde parçalandığı. Tribün kültürü, Kadıköy, sokak, alt-edebiyat, şiir, sinema, holiganlık, şiddet, suç. Ne yazdığımızı anlayamadık ki anlatalım!Beş kişi okudu, bizim gibi biri daha varsa altı eder… Gündelik dertlerin çıkmazında yapabildiğimiz kadar yapacağız.

 

 

*PDF paylaşmıyoruz. Evet, hiç paylaşmıyoruz. Keyif Tekel Fanzin kendini yok edeceği gün gelene kadar PDF formatında yayınlanmayacak. Hazır olduğu zaman Kadıköy sokaklarından, terk edilmiş parklardan, stadyum turnikelerinden konuşmaya devam edecek. Bizim için fanzin elde tutulandır, sayfaları yırtılıp duvarlara poster olandır. Yıllar sonra üstünde kahve lekeli hâlde bulup, sayfasını tekrar çevirip kanattığın anılarındır. Manadan maddeye geçmektir tercihimiz, manadan sanal olana dönüşmek değil. Edinemezsin D&R dan, dağılır el altından.

 

Keyif Tekel Fanzin’in tüm sayılarına basılı halde ulaşmak ve kargo yoluyla edinmek için linke tıklayabilirsiniz

FANZİN: Keyif Tekel Fanzin Sayı 1 (PDF İNDİR)