Röportaj: 35. Sayısındaki OLGUN RUHLAR FANZİN

Hayal gücünün uzanamadığı yer olmadığı gibi, bu hayal gücüne sahip ya da ona erişebilen kişilerin de anlatı tarz ve yöntemlerinin de sınırları olmadığını zaten biliyoruz. Peki, olgunluk döneminden bahsederken bu sınırsızlıklardan hangi birine değineceğiz?

Olgun Ruhlar’ın 35. sayısının ilk sayfasını çevirmemle son sayfasına ulaşmam arasında fazla bir süre geçmedi. Bunun sebebi; bu sınırsızlık içerisinde ortaya konan eserlerin hepsinin yanı başımızdan oluşturulması oldu. Belki de olgunluktan kastımız gerçeği olduğu hâliyle kabul etme ve yorumlamada gizlidir.

Hem görsel hem de yazınsal eserlerinin yaşadığımız hayatların birer derlemesi olduğu bu fanzinin bir de kendi olgunlaşma sürecinin olduğunu söyleyebiliriz. Peki; 4 yılda gelen 35 sayı boyunca bu fanzin neler yaşadı ve nasıl bakış açılarına sahipler, hazır Fevzican Çelik’i bulmuşken bir bakalım;

Öncelikle merhabalar. Arkamızdan atlı koşturuyormuş gibi hemen konuya giriyorum. “Olgun Ruhlar” ismi nereden geliyordu ve ilk anlam kazandığı günden bugüne kadar sizlere başka şeyler ifade eder oldu mu?

Merhabalar. Önemli değil, zaten biz fazlasıyla “arkamızdan atlı koşturuyormuş olayı”na alışkınız. Daha önce de bahsettiğim gibi, benim yazılarımı paylaştığım bir Facebook sayfam vardı ve yeni bir isim bulmak yerine “Olgun Ruhlar” adıyla çıkartalım dedik. Öncelikle neden Olgun Ruhlar koyduğumu size ufaktan bahsetmem gerek. O zamanlar ergenliğimin doruk noktalarındaydım (15 yaşındaydım). Hâliyle bu yaşta bulunan her ergen gibi ben de büyük olduğumu, daha doğrusu, olgun olduğumu, benden büyük insanların görebildiklerini gördüğümü düşünüyor ve yaşla değil, ruhla olduğuna inanıyorum. Ki bu hâlâ böyle sanırsam. Ve Olgun Ruhlar adını böylelikle seçmiş oldum. Oralardan buralara geleceğini hiçbir zaman tahmin edemezdim.

Anlam olayı ise fanzinin birkaç sayısından sonra kazanmaya başladı. Eğlenceli, depresif, komik… Sonra, zaman geçtikçe, her insanın karakteri gibi bazı şeyler uçtu. Mesela komedi olayı; artık eskisi kadar komik içerikler üretmiyoruz. Ama benim açımdan bakıldığında; bugünlerde Olgun Ruhlar’a ben eskisi gibi içerik olarak bakamıyorum. İçerikten ziyade, ekipteki arkadaşlar sayesinde  tabiri caizse aile gibiyiz. Herkes birbirini dinliyor, birbiri için bir şeyler yapıyor, yardımcı oluyorlar. Herkes bir birini tanıyor, artık Olgun Ruhlar benim açımdan bunları ifade ediyor. Okurlarımıza da bunları gösterebiliyor muyuz, bilmiyorum. Ama gerçi böyle bir ekip olmasaydık bu kadar kalıcı olamazdık diye düşünüyorum. Evet, kısacası; bir ergenin açtığı Facebook sayfasından yaklaşık dört yıldır çıkan ve 35 sayılık bir fanzinin adıdır Olgun Ruhlar.

olgun ruhlar11

Bu 4 yıl içerisinde sabit bir kadroyla mı devam ettiniz yoksa gelenler gidenler oldu mu? Yani; “Ya, ben bu fanzini dünden bugüne incelemek istiyorum!” diyen birisi sürprizlerle mi karşılaşır yoksa kalemler birbirine yakın mıdır?

Sabit bir kadro için yıllara ihtiyacınız var. O yüzden maalesef sabit bir kadroyu geçmişimize baktığınızda göremezsiniz. Can Bayar, ben ve Hayri Saraç (YDT Fanzin kurucusu) ile başladığımız bu yolda önce Can okul sebebiyle ayrıldı. Bir süre Hayri Abi’yle hem benim fanzinimle hem de onun fanziniyle çok güzel işler yaptık. Daha sonra biz de ayrılma kararı aldık. Hazır konusu açılmışken bahsetmek isterim; Hayri Abi’yle ayrılmamızın sebebi işteki uyumsuzluklarımızdı, insanları anlayamıyorum; herkes başka ağızdan konuşuyor. Hâlâ aramızdaki samimiyet devam etmektedir. Bu arada; sevgili dostum Kağan Şahinoğlu’nu da unutmamak lazım. Olgun Ruhlar’ın ilk sayılarından beri yanımda olmuştur kendisi.

Ben Mayıs ayında Hayri Abi’nin ekibinden çıktıktan sonra kendime yeni ekip arkadaşları bulmaya karar verdim. Başta bir iki kişiyle denedim; olmadı fakat aradan geçen birkaç aydan sonra asıl kadro yeni yeni yerine oturmaya başladı. Şimdi soruya gelecek olursak; maalesef kalemler birbirine uzak. Zaten uzak olması, herkese hitap etmemizi kolaylaştırıyor. Mesela Asrın, Ceren ve Teoman genel olarak şiir yazıyorlar, bense öykü ağırlıklıyım. Sadece bu değil, çizerlerimizin arasında bile fark var. Ve fanzinin olmazsa olmazı konuklar. Her sayı yeni konuk alıyoruz, yani sadece geçmişten bugüne değil; bir önceki sayıya bile baksa okuyucularımız birçok sürprizle karşılaşır.

Ama okuyucularımıza şunu söylemek isterim; sabit kadroyla olmasa bile her zaman aynı ruhla Olgun Ruhlar gidebildiği yere kadar devam edecektir.

Günümüz Olgun Ruhları (evet, has kadrodan bahsediyoruz) kendilerini birer cümleyle bize tanıtabilirler mi?

Elbette tanıtabilirler ama önce ben kimin ne yaptığını açıklarsam neden kendilerini böyle tanıttıklarını anlayabilirsiniz. Öncelikle Serkeş Fanzin’den beri yanımda olan Asrın Taştan’dan bahsetmek isterim. Kendisi yazar kadromuzdadır. Her yazmaya hevesli insan gibi onu üzen şeyler üzerine yazmaya meyilli. Kalemi güzel, eğer isteğini ve hevesini kaybetmeyerek yazmaya devam ederse güzel bir yere gelebilir. Ondan kendisini bir cümle ile tanıtmamı istediğinde bana şunları söyledi; “İnatçı, detaycı, kolay öfkelenen ama düşünceli ve sanatsal ruhlu bir insan.”

Gelelim bir diğer yazarımız Teoman’a. Çalışmaktan, okuldan ve sorunlarından başını kaldırabilirse gayet güzel şeyler yazacağını düşünüyorum. Kendisi Ekim ayında kadroya dahil oldu. Kısa zamanda herkesin sevdiği, ortamın olmazsa olmazı o neşeli insan hâline geldi. Ve kendisini bir cümleyle şöyle tanıtıyor; “Duygularını açmakta zorlanan, zaman zaman esrarengiz davranan hatta tanımakta zorlanılan, üzüntüyü ve sevinci bir arada yaşayan, iş hayatında enerjik olmasının yanı sıra olaylar karşısında sağduyulu davranan yaratıcı özelliğine sahip bir kişilik.” Evet gördüğünüz gibi nokta sonda oldukça bir cümledir.

Ve ekibimizin sevgili annesi Ceren. Yüzünü göremiyoruz, okulundan dolayı, fakat gerçekten bir anne edasıyla yaklaşıyor herkese. Hasta olduğumuzda hemen “Meyve ye, sıkı giyin!” demeye başlıyor. Kendisi yazar kadromuzda ve kendisini şöyle tanıtıyor. “Dışarıdan bakıldığında sen ben, ayrıntılardaysa gökyüzünde süzülen aykırı bir balık.”

Aramıza son olarak katılan bir diğer isim ise Mars Fanzin’den tanıdığınız Adem Ölmez. Kendisi editör ve yazar olarak kadromuzda. Uzak mesafe ilişkisi yürüttüğümüz için ve hem yaşça hem de yazdığı kitapları göz önüne alarak hakkında pek bir şey diyemiyorum. Zaten böyle güzel bir insana da denecek pek bir şey olmaz. O da şöyle tanıtıyor kendini; “Disiplinli, takıntılı, aşırı öfkeli ama naif bir insan.” Demiştim, güzel bir insandır kendisi…

Ve sevgili çizerlerimizden Zehra Bilge Bircan. Emeği çok fazla vardır fanzinde. Çizim, tasarım ve elinden geldiğince de editörlük yapmaya çalışıyor. O da kendisini “sevimsiz şeyler çizeri” olarak tanıtıyor.

Diğer çizerimizse Ayşen; değişiklerimizden biri. O da kendisini şöyle tanıtıyor “ÇİLEKeş çizer; şaka şaka çok mutluyum!”

Son katılan hatta bu röportaj elime ulaştığı gün ekibe katılan son çizerimiz ise Ezgi.  Çok sessiz, sanki gizlice geçmişinden utanıyor gibi. O da kendini “Kedilerle arası iyi olan Dünya’lı.” olarak tanıtıyor

Ben fanzinin kurucusu ve yazarlardan biri olan Fevzican Çelik. Lafı fazla uzatmadan sadece “Yazıklar olsun.” diyorum. Sizlere değil; yanlış anlamayın, genel olarak her şeye böyle yaklaşıyorum.

olgun ruhlar22

Şiir, öykü ve araştırma bulunduran bu sayınızda da kurguların ve konuların epey sağlam olduğunu fakat, bunun yanı sıra, redaksiyon anlamında bir yetersizlik gördüğümü söylemiştim, ki buradan da tekrar söylemek istiyorum. Benim gibi imla hatalarının akıcılığı zedelediğini düşünenler için güzel haberleriniz var mı?

Elbette var, Mars Fanzin’den Adem Abi aramıza katıldı. Artık yazıların editörlüğünü o yapacak. Böylelikle başka yerlerden eleştiri almayı planlıyoruz. Yazan insanların birçoğu yazılarını sonradan gözden geçirip düzenler. Fakat yoğunluktan maalesef bu çoğu zaman mümkün olmuyor. Bizlere böyle eleştiriler geldiği zaman, doğrusunu söylemek gerekirse bazen şöyle düşünüyoruz, hatalar biraz da fanzinin şanından gelmektedir. Önceden her şeyi kolaj olarak elimizle yapıyorduk. Böyle zamanlardan gelince ister istemez “Ah ah, nerede o eski fanzinler? Siz bir de onları görseydiniz. Bu gençlik buluyor da bunuyor.” diyerek bir anneanne edasıyla söyleniyoruz.

35 sayı boyunca bir çatıyı ayakta tutmak da epey zor. Sizi motive eden etkenler nelerdir? Lafı yine fanzin tanımlamaya çekmek gibi durmasın ama dün fanzin sizin için neydi ve bugün ne?

Bayağı bir zor. Zaten o çatı ara ara üzerinize yıkılıyor fakat önemli olan pes etmeden tekrar çatıyı onarabilmekte. Her defasında tekrar yapmanın sırrı ise ilk günkü heves, heyecan ve insanlara ulaşma isteği. Bence herkesi motive eden şey de bu olmalı. Fanzin bir iletişim aracı, başka nedenlerle başladıkları zaman adını lekeliyorlar. Hep dediğim gibi ya karı kız düşürmek için bunu kullanıyorlar ya da birilerine bok atmak için. Bir de dışarıdan çok kolay görüp de bir hevesle “Abi, en kötü fanzin yaparım.” diyen bir kitle var. “Abi, siz fanzin yapmayın, hatta siz hiçbir şey yapmayın.” demek istiyorum ama olmuyor. Zaten o tarz arkadaşlar işin içine girince çıkamıyorlar.

Benim adıma fanzin dünyasına adım attığım ilk duygularım hâlâ her sayıda var. Hazırlanma sürecindeki heyecan, baskı ve dağıtım günündeki sebebini bilmediğim mutluluk hâlâ var. O yüzden dünle bugün benim için aynı diyebilirim. Fakat dışarıdan bakıldığında da işler aynı gibi duruyor. Hâlâ insanlara fanzinin ne demek olduğunu anlatmaya çalııyoruz, hâlâ fanzinden korkan insanlar var. Evet, korkuyorlar; siyasetten, gerçeklerden…  Evet, biz siyasetten biraz uzağız, biz daha çok yaşamın içindeki gerçeklere, insanların acılarının aslında çoğu zaman varoluşsal olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Aslında biz fanzine çoğu içimizi döküyoruz; acılarımızı, korkularımızı, isteklerimizi… Konuyu çok uzattım. İşin özü; fanzin, önceden var olmaya çalışan bir insandı ve bugünse kendini anlatmaya çalışan bir insan.

Eskişehir’de fanzinler için neler yapılıyor, ilgi nasıl, etkinlik programlarındaki katılımlardan ya da gelecek tarihte planladığınız etkinliklerden biraz bahseder misiniz?

Daha fazla dağıtmaya çalışıyoruz, kafe sahiplerine anlatıyoruz, sonunda da ücretsiz olduğunu duyunca rahatlıkla kabul ediyorlar. Dağıtım alanını baya geliştirdik. Önceden 7-8 yere dağıtırken şimdi neredeyse 25 yerden fazla yere bırakıyoruz. Bir sonraki ay diyorlar ki “Daha fazla bırakın, bizlere gelip soruyorlar.” Yani daha fazla tanıtmaya, anlatmaya çalışıyoruz. Böyle olunca; ilginin her geçen gün arttığını görebiliyorsunuz. Yakın zamanda da aklımızda Şubat ayı için bir etkinlik var. İnsanlara fanzini anlatıp, üzerine sohbet edeceğimiz ve güzel konuklarla geceyi şenlendirmeyi düşündüğümüz bir takım etkinlik planlarımız var. Kısacası; aslında önceki senelere göre daha iyi ilerliyor işler.

Bir de henüz katılımdan korktuğumuz için hep plan aşamasında kalan bir etkinlikten bahsetmek isterim. Bildiğiniz üzere önceden fanzin kolaj olarak hazırlanır, yazılar yapıştırılır, üzerine çizimler yapıldıktan sonra fotokopi yoluyla çoğaltılırdı. Aslında böyle bir etkinliği tekrar yapmak istiyoruz. Yani; birkaç saatte herkesin sıfırdan başlayıp bitirdiği bir fanzin. Güzel duruyor ama henüz insanların çoğu bunu bilmiyorken bu etkinlik tutar mı, emin değiliz.

Son olarak; fanzin okurlarına neler söylemek istersiniz?

                Elinizde tuttuğunuz şey bir kağıt parçası değil. O, birden fazla insanın vakit ayırıp, emek verip, sizlere sanatını sunduğu bir iletişim aracı. Para vermiyorsunuz diye onu sobada yakmanız, bardak altlığı yapmanıza gerek yok. Nasıl boktan dergilere para harcayıp sırf para verdiniz diye baş ucunuzda tutuyorsanız; fanzinlere de lütfen öyle davranın. Okuyun, tanınmamış ama tanınanlardan daha yetenekli insanların doğuşuna şahit olun. Hiç okutmadığınız ya da göstermediğiniz çizimleri yollayın, koyalım. Kısacası fanzinin ruhuna saygı duyun sevgili okurlar.

O zaman ben de son olarak; öncelikle bu röportajı hazırlayıp gönderen Serkan Üstündağ’a, sonra verdiği emeklerden dolayı önce ekibimdeki arkadaşlara sonra tüm fanzin camiasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Fanzinle kalın. Sevgilerle, Fevzican Çelik.

 

Biz de teşekkürlere minnetle karşılık verip olanı söyleme zamanı geldiğine dikkat çekiyoruz;

                Fanzin yürüyor!

Yorum bırakın