Varlığına memnun olduğum ve yeni sayılarının da gelmesini temenni ettiğim Yaban Domuzu Fanzin ilk sayısı ile fanzinler arasında yerini aldı.
Azorka ve Yokl mahlasları ile karşımıza çıkan Yaban Domuzu uzun zamandan beri varlığından bu kadar memnun olduğum ilk fanzin.
İlk sayfalarda Azorka’nın yazısı karşılıyor bizi. Pisagor’dan bir alıntı ile başlıyor Azorka.
“İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı tohumları eken sevinç ve sevgi biçemez.”
Daha ilk satırlardan sağlam bir giriş ile başlayan yazı biz insanları biraz olsun düşünmeye sevk etmeli. Şiddetin ve savaşın olduğu bir toplumdan bıkan ve barışçıl bir dünyada yaşamak için mücadele veren bizlerin her gün aynı acı ve şiddeti “afiyetle” tüketiyor olmamız kafalarda bir soru işareti oluşturmalı bence.
Bu insanoğlunun ikiyüzlülüğüdür. Sözde barıştan ve sevgiden bahseden bizlerin buna katkı sağlamak için biraz bile uğraşmıyor oluşumuz aslında ne kadar alçakça. Daha ilk satırları okurken Sokrates’in söylemiş olduğu “Tabağında ölü bir hayvan varken sevgi ve barış hakkında konuşma” cümlesi kulaklarımda çınladı.
Yazı her yıl öldürülen kara hayvanlarının 72 milyar, deniz hayvanlarının ise ton miktarı ile ölçüm sebebiyle kesin olarak bilinmese de kara hayvanlarından daha fazla olduğunu belirterek devam ediyor. Ve bu zulmün ana sebebinin türcülük olduğunu tekrar ve tekrar vurguluyor. Ve ardından okuması ve öğrenmesi her ne kadar büyük bir acıya sebep olsa da muhakkak bilinmesi gerekeni anlatmaya devam ediyor. Hayvanların nasıl sömürüldüğü.
Süt sektöründe ineklerin yapay dölleme adı altında tecavüze uğramaları, yavrularının ellerinden alınması, dövülmeleri, işkence görmeleri ve süt sağma makineleri yüzünden bir ömür boyu acı çekmelerinden bahsederken araya JoFrederiks’in çizimi olan boynunda “süt endüstrisi beni ve annemi öldürüyor” yazılı bir tabela bulunan yavru buzağının suratına bakarken biraz bile vicdanı olan herkesin şu ortak sonucu çıkarması gerektiğini düşünüyorum. “Benim annem değil, benim sütüm değil.”
Yazı ardından yumurta endüstrisinin çirkin yüzü ile devam ediyor. Civcivlere ve tavuklara yapılan işkencelerin anlatılması Steve Best’in “Cehennemi hayal edin: Acı çığlıklar, kan nehirleri, iç organlar ve kan, parçalanmış vücut kısımları ve hala canlıyken hisleri taşlaşmış sadistler tarafından kesilip parçalanan canlılar. Mezbahaların dünyasına hoş geldiniz; ama uyaralım, her şey hayal ettiğinizden çok daha kötü.” cümleleri ile devam ediyor.
Balıklar, arılar ve bal endüstrisi, hayvan deneyleri, faytonlar, sirkler, hayvanat bahçeleri, kürk, deri gibi hayvanları sömüren tüm sektörlerden bahsederken sonunda hayvanların sömürülmesinin doğaya olan yıkıcı ve geri döndürülemez zararlarını da liste halinde karşımıza sunuyor.
Azorkatürcülüğe karşı açılması gereken savaşı vurgularken yeryüzünün bütün canlılar için daha yaşanılır hale gelmesini sağlayın diyerek sözü Yokl’a bırakıyor.
Yokl Yeryüzü isimli yazısında türcülüğün günümüz yasaları ile bağlantısı incelerken, Antik Yunan’dan itibaren insandan ayrı görülen ve sömürülmesi için fırsat yaratılan tüm algıları yeniden düşünmemizi sağlıyor. Özgürlüğün sadece insanlar için geçerli olan bir kavram olmadığını vurgulayan Yokl hayvanların hak ve özgürlüklerini korunması gereken yasalara ve hukuk sistemine “kafesleri genişletmeyin, kafesleri kırın!” diye haykırıyor.
Ardından Azorka “Asla çoğalmayın ve kesinlikle artmayın, facianın kaynağı üremedir.” diyen Albert Caraco ile dünyaya çocuk getirmenin ne kadar iyi ya da kötü olduğu hakkında bir sorgulamaya itiyor bizi.
Ve ardından bana kalırsa fanzinin en can alıcı kısımlarından biri olan WeronikaKolinska’nın çizmiş olduğu bir buzağının gözünden bakmamızı sağlayan küçük hikâyesiAzorka’nın çevirisi ile karşımıza çıkıyor. Dünyayı sadece kendi bencil zevk ve alışkanlıklarımızla sürdürmeye devam ettiğimiz sürece vicdanımızın sesini biraz daha derinlere gömüyoruz. Bunu hatırlamak ve hatırlatmak için mücadeleye devam eden herkesin büyük bir saygıyı hak ettiğine inanıyorum. Ve fanzin bu saygıyı hak eden insanların birçoğu ile devam ediyor.
RolandStraller, GaryYourofsky, Marjorie Spiegel, Steve Best gibi birçok gerçek hayvan hakları savunucusu ve aktivistten alıntıların bulunduğu bölümü Robert Cohen’in yazısı takip ediyor. Yazının içinde Paul ve LindaMcCartney’nin “Eğer mezbahaların duvarları camdan olsaydı herkes vejetaryen olurdu” cümlesi de yer alırken “Hayvan soykırımı sürüyor!” haykırışları ile Vegina’nınTopyekün Özgürlük Adına yazısı bizi karşılıyor.
Ve fanzin iyi de sağlık diyenlerin suratının ortasına bir tokat yapıştırır gibi Protein konusundan B12 vitaminine kadar endişelenilen sağlık konularını irdeliyor.
Son sayfalarda ise şahsen benim harika bir iş olduğunu düşündüğüm besin tablosu yer alıyor. Omega’dan demire, potasyumdan vitaminlere kadar nasıl sağlıklı ve sömürüsüz bir beslenmeye geçebileceğimizin ışığını tutan tablo ile fanzin sonlanıyor.
Yaban Domuzu Fanzin anlatılan, haykırılan onca doğru arasında belki de en elzem olanı. Eğer barış istiyorsak, sevgi istiyorsak buna tabağımızdan başlamamız gerektiğinin güzel bir örneği. Irkçılık, cinsiyetçilik gibi yıkılması gereken tüm duvarların en tepesinde gelen türcülüğe atılmış şahane bir tokat. Eğer tabağınızda yaşamak isteyen bir hayvanın ölü bedeni, önünüzde özgürce koşmak isteyen ama kafese kapatılmış canlılar, sırtınızda bir başka canlıya ait bir deri var ise barıştan bahsetmenin pek de bir anlamı kalmıyor maalesef. Bu yüzden Yaban Domuzu Fanzin aracılığıyla buradan bir daha herkesi yalanların, sömürünün ve kanın kirli gölgesinden kurtulup, gerçeklere kucak açmaları için uyarmak istiyorum. Sömürüsüz bir dünya mümkün. Hayvan hakları için kalkan yumruğunuzu kalbinize koyun ve vicdanınıza bir daha sorun. Gerçekten hayvan sever miyim? Yoksa sadece toplumun sahte bir şekilde dayatmış olduğu sözde “sevilecek” hayvanları mı seviyorum? Çünkü yumruğunuz ayırt etmeden tüm hayvanlar için havada değilse gerçek hayvan severler o yumruğu tüm sömürülen canlılar adına bütün bu yalanların ortasına savurmaktan büyük bir zevk alacaktır.
Da Vinci’nin de dediği gibi “Benim bedenim diğer canlılar için bir mezarlık olmayacaktır.”