Yeni Sinema Yasası’nın konuşulduğu, Organize İşler Sazan Sarmalı filminin ikinci haftasında iki milyon izleyiciyi aştığı şu günlerde, gişe sinemasını bir tarafa bırakıp Bağımsız Sinemanın sıkıntılarından konuşmak gerekir. Gişeye oynayan filmler her zaman istedikleri sayıda salonda gösterime girerken, bağımsız filmler gösterim için tek bir seans bile bulamayabiliyor. Bu nedenle, birkaç önemli noktadan bahsetmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
BAĞIMSIZ FİLMLER NEREYE KAYBOLDU
Bağımsız filmler bir yere kaybolmadı. Bağımsız filmlerin az da olsa gösterime girdiği salonlar var. Kadıköy ve Beyoğlu Sineması bunlardan bazıları. Fakat ülke geneline baktığımızda bağımsız filmlerin gösterime girdiği salon sayısı yirmi beşin üzerine çıkamıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, sinema salonlarının tekelleşmesidir. Tekelleşen ve sektörün büyük bir çoğunluğuna hakim olan bu anlayış; çok izlenen filmlerin en iyi filmler olduğunu vurgularken, bağımsız yapımlara karşı çekimser bir tavır takınmaktadır.
Dünyanın en prestijli film festivallerinde gösterim programına alınan, ödüle layık görülen, ayakta alkışlanan yerli filmler yerine, üçüncü sınıf yerli komedi ve dram filmlerini, yüzlerce salonda göstermeye ve parlatmaya değer gören bu anlayış, izleyiciyi ortaya atarak; arz talep dengesini, savunma mekanizması olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmiştir. Oysa sistem arz ve talep üzerine değil, önce propaganda, sonra “tüm salonlar bizim nasıl olsa” anlayışı üzerine kuruludur.
ORGANİZE İŞLER SAZAN SARMALI ÖRNEĞİ
Organize İşler Sazan Sarmalı filmi bu durumun son zamanlardaki en bariz örneğidir. Bir sinema salonuna gittiğinizde on salondan üçünün bu filme ayrıldığını göreceksiniz. Ülke genelinde 1400 seans olarak, 79 ilde gösterime giren film elbette çok izlenecektir. On salondan üçü, arz- talep dengesi ile değil, tek bir film çok gişe yapsın; hem yapımcı hem de sinema salonu kazansın kaygısı ile tek bir film için kapatılmıştır. Reklam çalışmalarını on farklı film için ayrı ayrı planlamaktansa, tüm salonları tek bir film için kapatıp, PR çalışması yaparak izleyiciyi sinemaya çekmek çok daha kolaydır.
Filmin yapımcıları, oyuncuları ve izleyici de çok iyi biliyor ki kendileri dünyanın en iyi filmini yapmadılar. Hiçbir festivalde filmleri değer görmeyecek. Ki zaten festival filmi de değil yapılanlar… Kelebeğin Rüyası’da keza aynı kaderi yaşamıştı. Türkiye’nin Oscar aday adayı olarak gösterilmiş, uzun süre konuşulmuş fakat aday olmaya hak kazanamamıştı.Mesele kazanıp kazanmamak değil. Aslında Türkiye Bağımsız Sinemasına baktığımızda Kelebeğin Rüyası’nı kat be kat aşan çok daha iyi filmler var olmasına rağmen yine de Kelebeğin Rüyası tercih edilmişti.
Yine Komedyenlerin tekelindeki Gişe Sinemasına dönersek, bu filmler izleyiciye yeni bir değer aşılayıp herhangi bir fayda da sunmuyorlar. Doksan dakikalık bol kahkahanın dışında geriye kalan tek şey izleyicinin cebinden, planlı bir kahkaha için çıkardığı bir miktar para oluyor ne yazık ki…