Birazdan hakkında satırlar karalayacağım Kafalar Hep Karışık Fankit ilk elime geçtiğinde içindeki röportajın konusunun ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Fakat okumaya başladığımda Serkan Üstündağ’ın giriş yazısıyla karşılandım. Bu yazıyı okuyunca sıra dışı bir muhabbetin derinliklerine doğru ilerlediğimi duyumsamaya başladım. Fankiti okuyup bitirdikten sonra içindeki röportaj, şimdiye dek okumuş olduğum röportajlar arasında ayrı bir yere konuverdi. Zeynep Yıldırım’ın Efe Işıldaksoy ile yaptığı bu röportajı okudum ve “İyi ki okumuşum” diyerek istemsizce gülümsedim. Bu fankitten ve röportajdan size biraz söz açmak istiyorum. Hemen konuya geçiyorum.
Bir ressam, Efe Işıldaksoy, sanatın alışılagelmiş sınırlarından yakınmış, sınıfsal ve kâr üzerine kurulu sanat anlayışına karşı çıkmış ve resimlerini çöpe atmaya başlamış. Bayağı bir konumdaki bakış açısının toplumun ve sanatçıların kafasına yerleştirdiği sanatın parası olana hitap ettiği, sanatı anlamlandırmanın ve hissetmenin eğitimli olma şartına bağlandığı görüşüne aykırılık teşkil eden fikriyle kendiliğinden gelişen “resimler çizip çöpe atma” şeklindeki tavrını ortaya koymuş. Kalıpların doyuramayacağı ve görünenle yetinmeyen sanatçılar olduğu zaman işte böyle orijinal tavırlarla karşılaşıyoruz. Bu tavrın yanında yine yukarıda söz ettiğim sanatın kime hitap ettiği konusundaki sığ görüşe karşı olan birçok değerli sanatçının da farklı tarzlarıyla #KafalarHepKarışık etkinliği ortaya çıkıyor. Bu etkinlik zamanla kitlesini oluşturuyor, hak ettiği değeri görüyor. Etkinlikte birçok muhtelif özgün sanat eseri kâr amacı olmadan salt sanatın büyüsünü hissetmek, hissettirmek gayesiyle sergileniyor ve ilgili insanlara çekiliş gibi yollarla veriliyor. Giriş yazısında Serkan Üstündağ şöyle açıklıyor bu etkinliğin özünü:
“Eserler piyasa değerleri üzerinden değil, yaşatmaya çalıştığı ruh üzerinden değerleniyor.”
Para geçmiyor bu etkinlikte. Şans, ilgi ve değer merkezinde bir sonuç söz konusu. Ne demek istediğimi fankiti okuduğunuzda daha iyi anlayacağınızdan eminim. Bu etkinlikte sanatın gelişimi ve çok yönlülüğü gayet güzel bir minvalde tezahür ediyor. Zaten Efe Işıldaksoy’un icra ettiği sanatı da vasatlıktan, bayağılıktan ve popüler görüşten sıkılmanın doğurduğu apaçık. Yoksa nasıl bekleriz bir ressamın çizdiği resimlerden para kazanma olanağı varken resimlerini çöpe atmasını?
Bu tavra ve tarza Efe Işıldaksoy; paranın derdine düşmemiş, yalnız sanatın tılsımını hisseden başka sokak sanatçılarıyla yurt dışında da devam etmiş. Hatta tanıştığı insanlar vasıtasıyla resimleri kendisinden çok gezmiş dünya üzerinde ve dünyanın çöpleri içerisinde.
Resimleri çöpe atma meselesinin elbet ardında bir düşünce, bir felsefe yatıyor. Efe’nin görüşüyle bunu şöyle açıklayabilirim; Geldiğimiz noktada sanat insandan koptu ve her şey satılık olmasına karşın elimizde hala parayla bağı olmayan bir alan var: Çöpler. Çöplerin içindeki her şey bedava.
Bu arada Efe Işıldaksoy’un atölyesinin konumu da sanata ve hayata bakış açısı hakkında bize ipucu veriyor denebilir. Mahalle dokusunu halen muhafaza eden Balat’ta bu atölye. Efe’nin sanata ve hayata bakış açısı hakkında biraz daha fikir edinmek isterseniz diye röportajdan şu alıntıları da buraya ekliyorum.
“…Evet, salonun ortasında duvarına astığı yağlı boya bir tablo vardı. Ve orası bir gecekondu mahallesiydi. Herkesin savunduğu şudur genelde ‘Sanatı herkes anlamaz…’ Çok karşıyım bu fikre.”
“Ben herkesin özünde sanatçı olduğunu savunurum.”
Zeynep Yıldırım sayesinde tanıştığım bu alternatif tavrı ve ruhu kesinlikle keşfetmenizi öneriyorum. Fankiti okumalısınız. Yanınızdaki teknolojik aletleri bir poşete koyduktan sonra sizi bir odaya alıp duvarda sanatını icra eden, daha sonra sanat eserinin üzerini sıvayarak eserin yalnızca sizin zihninizde kalmasını sağlayan sanatçıların bulunduğu Berlin’deki sergiden, Danimarka Hükümeti’nin destek olduğu bir alternatif festivale dek sanatın alışılmış sınırından tali bir yola sapan bu dimağları keşfetmek güzel şeydi. Sanatın her zaman baskın ve göz önündeki olmadığını; tenhada, kuytuda, azınlıkta bizi karşılayabileceğini unutmamak gerek diye düşünüyor ve Efe Işıldaksoy’un şu sözleriyle noktalıyorum bu yazıyı:
“Ve ekmeğini çöplerin içinden çıkaran insan, sanat demeye başladığında uygarlaşacağız ya da kimse çöplerin arasında ekmek aramadığında.”