Boyun Eğiş – Enes Köse

enes-köse

“açıkça görülüyor ki gökte ve yeryüzünde başlıca işimiz uzun zaman ve aynı yönde boyun eğmektir; bunun sonunda örneğin erdem gibi, sanat, müzik, dans, us, düşünce gibi, uğrunda yaşam çabasına değen bir şey, değiştiren bir şey, incelmiş, çılgın ya da Tanrısal bir şey çıkar.”

Camus, Sisifos Söyleni adlı kitabında Nietzsche’nin bu sözüne yer verir. Camus’un belirtmek istediğini Nietzsche çok önceden belirtmiştir. Peki Nietzsche, Camus ile aynı fikir üzerinde uzlaşıyor muydu ? Pek sanmıyorum.

Fakat bu sözün anlatmak istediği durum aynı noktaya işarettir. -İnsanın varolarak maruz kalışı.- Camus’un ve Nietzsche’nin insanları kendileri gibi bir yaradılışa veya oluşa maruz kalmışlardır. Yaşamanın verdiği yetiler, insanı kendiyle baş başa bırakıp, varolmanın kusuru ve mükemmelliğiyle kendine tutsak olmasını sağlamıştır.

İnsanın Eşref-i mahlûkat olduğunu kabul ederek anlatmak istediğimi pekiştiriyorum. Öncelikle varoluşa olan tutsaklığımızı ve mahkûmiyetimizi anlatmak için İsmet Özel’in bir sözünden yararlanmak istiyorum.

”dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. savaş bitmiştir.”

Dünyayı ilk idrak ettiğimiz zamanı tahayyül edemiyoruz yada ayna ile ilk karşılaştığımız zamanı. Fakat o an geldiğinde kendimiz adına ilk tespitimizde, varoluşun muğlak ve muammalarla dolu izleriyle karşılaşıyoruz. Kendimize dair yabancılık duyduğumuz ilk an o andır. Artık tutsağızdır ve varoluşun gizlerine dair ilk dalış gerçekleşir Determinizm’in soluk kesici sorusu ve cevabı belirir önümüzde; ‘’neden’’ ?

İnsanın kendine, hayata, nesneye ve Tanrısına dair en zor sorusudur bu. Ben’in ilk başkaldırısı ve boyun eğişi. ‘’Neden?’’ denir ve insanı bekleyen paradokslar onu bekler.

Camus yukarıda belirttiğimiz sözü absurde (saçma, uyumsuz) öğretisini pekiştirmek için ekler kitabına. Nietzsche nihilizmin kör kuyusunda kendi boyun eğiş durumunda söyler bu sözü. İnsanın varoluş üzerindeki devinimi, onu mecbur kılar.

Van-Gogh-Fanzin

İbn-i Arabi’nin Fenafillah makamındaki duruşu Nietzsche’nin bu sözüne örnektir. Ona göre yaratılış varolmanın yoklukla ilişkisine dair bir konumda varolma gerekliliğini yerine getirir. Yok oluş varolmanın ilk şartıdır. Yani Tanrının izlerinde kaybolma, benliğin dünyadaki tek varolma ilkesidir. Boyun eğme ve yok oluş.

Camus intihar kavramını fazlasıyla irdeler kitabında Boyun eğiş ise bu refleksif aracılığıyla ortaya çıkar. Örneğin Cioran için intihar eyleminin varolması, yaşamda orada duran bir seçeneğin bulunması onun için intihar etmemenin bir yoludur. Bu başkaldırı içeren söyleme sahip insan bile, boyun eğişi Bach’ın müziğinde bulmak zorunda kalmıştır. Çünkü o Tanrısını Bach’ın müziğinde bulmuş ve tasavvur etmiştir.

Kafka’nın varolması için köprünün acı çekmesi gerekiyordu. Kafka açık biçimde yaşamdan korkan, çekinen ve acı çeken bir insandı. Kendine maruz kalışı, edebiyata boyun eğmesini sağladı. Yazmak onun için yaşamaktı. Kafka’nın yazıları kendisi içindi, kendi mücadelesi ve boyun eğişiydi. Ölümüne yakın yazılarının yakılmasını istemesi buna işarettir.

İnsan yaşayarak mahkumdur. Yaşamda ki varoluşu ise boyun eğişle devam eder. Sanata, akıla ve Tanrıya yaklaşımları insanın özgürlüğüne vurulmuş darbeler olsa da insanın mahkumiyetine bir ilaçtır.

Maruz kalır ve yaşarız. Bütün dik duruşlar bile varoluşun kıyısında boyun eğmek zorundadır. Çünkü insanın Tanrısı insan olmanın fazlalığı ve kederiyle yaratmıştır onu.

Yorum bırakın