YALNIZLIK FELSEFESİ

Yazan: Mustafa Bakır

Yalnızlık ve birliktelik kavramları ilk insandan beri ortaya çıkmış olan, karşılıklı olarak devinen, insan ilişkilerinin temel kavramlarıdır. Yalnızlık kavramını ele aldığımızda iki çeşit yalnızlığın var olduğunu bilmekteyiz. Birincisi; varoluş yalnızlığı; insanın düşünsel ve var olmadaki yalnızlığı. İkincisi; sosyal/sosyolojik yalnızlık ise; pratik olarak, diğer insanlar ile yaşarken dışlanma, yabancılaşma vs. gibi nedenlerden dolayı birlikteliğin dışında kalmaktır. Bu yalnızlık çeşitleri tabi ki birbirini tetikler. Biri ortaya çıktığında diğerinin de ortaya çıktığı söylenebilir.

Hepimizin bildiği gibi yalnızlık kavramı; yazarların, şairlerin, ressamların, filozofların, bilim insanlarının; sanat, felsefe ve bilim gibi alanlarda ilham kaynağı olmuştur. Bazen direk olarak bilimi, felsefeyi ya da sanatı icra eden kişinin yalnızlığı güzel şeyler ortaya çıkarmış, bazen ‘yalnızlık’ kavramı bu alanlarda ortaya çıkan ürünlere konu olmuştur. Yalnızlık beraberinde özgünlüğü ve özgürlüğü getiren bir insan halidir. Yalnız kalan kişinin kendi isteği ya da kendi isteğinin dışında yalnızlık ortaya çıkıyor olsa bile yalnız kalan kişi durumu iyi yönettiği zaman yaratıcılığı ve özgürlüğü ortaya çıkar. Yalnızlığın bu yönünden ziyade köleleştirdiği de söylenebilir. Bu durum insanın varoluşsal dışa vurumu ile alakalıdır. Bazıları dışlandığında veya yabancılaştığında kenara çekilir ve durumu lehine çevirir. Ya da zaten isteği ile yalnız kalır. Bazıları ise yalnızlıktan korkar. Yalnızlıktan korkan insan, bir gruba veya insana kendini dahil etmeye çalışır. Bu da yalnızlığın olumsuz halidir. Bu durumda insan giderek köleleşebilir.

Birliktelik dediğimiz kavram ise dostluk veya aşk durumunda olan insanların ilişki durumlarını kapsar. Mekanik olarak iş bölümü yaptığımız iş ilişkilerimiz veya sadece maddi olarak alış veriş ilişkisi durumunda olduğumuz insanlar ile ilişkilerimiz, birliktelik kavramının kapsamına girmez.

Yalnızlık durumunu olumlu olarak geçiren bir insan bile karanlık ve ıssız kaldığında yüzünü birliktelik kavramına dönderebilir. Ya da tam tersi bir durum olarak birliktelik içerisinde bulunan bir insan da yüzünü yalnızlık kavramına dönderebilir. Tam bu noktada, aslında iki kavramımız da birbirlerinin kaplamı olarak ortaya çıkar. Fakat toplumsal baskıdan veya insanın kendi duygu ve düşüncelerinden kaynaklanan bir durum daha ortaya çıkabilir. Varoluşsal savaş veren bir insanın, aynı zamanda birlikteliklerden (dostluktan, aşktan) vazgeçmeden bunlar içerisinde çektiği yalnızlığı ve yalnızlığına rağmen içinde bulunduğu durumu devam ettirmesi, bu duruma bir örnektir. İnsan aşk veya dostluk durumunda dahi, yalnız kalabildiğinden dolayı; bu iki kavramın birbirlerinin kaplamı olduğu bilinse de bir adım önde olanın ‘yalnızlık’ olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yalın duygular,

Yalın ayak,

Yalın bir söz,

Yalın bir sevda,

Yalın bir insan,

Yalın bir anlatım,

Terk edilmiş bir ev,

Terk edilmiş bir kadın,

İnsanlara küsmüş bir dağ adamı,

.

.

.

Bu kadar yalnızlığın içinde; payını almayan var mı?

Yorum bırakın