Son Söz ve Şu Yayınevi Mevzusu Üzerine

Son günlerde sosyal medyada, özellikle twitter üzerinden devam eden tartışmalardan gördüm ki; bir konu itinayla kaşınarak farklı noktalara çekilmeye çalışmakta ve mevzunun altı boşaltılarak soyut, çelişkili bir karşıtlık izlenimi verilmeye çabalanmaktadır. Yayınevleri mevzusu.

Genel olarak karşı argümanlar sunan taraf mevzuya bu düşünce altyapısıyla girmekte. Peşi sıra gelen ithamları ve hakaretleri saymıyorum bile.

“Parayla bandrollü kitap bastıran, eski yayınevi çalışanı Efe Elmastaş ne oldu da yayınevleri karşıtı oldu?”

Öncelikle bahsi geçen kitabım üzerine eğileceğim, sonra konunun genel hatlarına geçerim.

Denilen kitap benim tarafımdan yazılarak çeşitli yayınevlerine yollanan ve o zaman bünyesinde çalıştığım Kanguru Yayınları tarafından kabul edilen, telifli bir kitaptır. Açıkçası konunun parayla kitap basma basmama tarafı, olayı karşı taraf açısından hayli ironik bir duruma sokmaktadır. Çünkü benim de, onların da arkadaşları arasında yayınevlerine giderek basım maliyetlerinin belirli bir kısmını veya tamamı karşılığında kitap bastırıldığı bilinen bir durumdur ve bu konuda herhangi bir kusur, ayıp yoktur. Bu yazan kişinin o zamanki tercihidir ve ben bir kişi hakkında yayınevinden kitap çıkardı diye eleştirdiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca yayınevinde veya kitabevinde de çalışmanın da bir kusurunu da göremiyorum. Tartışma içerisinde Yalım Aydın’ın Kaos Çocuk Parkı Yayınları adına faaliyet yürüttüğünün altını çizmiş olmama rağmen bu işaret “onun da bir yayınevi adına faaliyet yürüttüğünü” göstermekten ileri gitmemiştir. Ayrıca kendisinin herhangi bir kitap satışı yapmadığını belirterek onun hakkındaki yanlış bilgimi de düzeltmiştir ki; bence bir kişinin Kaos Çocuk Parkı Yayınları adına bu türlü faaliyetlerde bulunmasında herhangi bir yanlış da yoktur. Kendileri, basım şansı bulamamış birçok yazara kapılarını açarak genel okur kitlesinin önüne gelme fırsatı sunmuştur. Fanzin temelinden gelen, eski bir kolektif olmaları sebebiyle de her zaman fanzin olgusuna destek olmuş,  başka yayınevleri gibi üzerinden nemalanmaya, “yeni nesile” diye fanzinleri doğasına aykırı olarak fanzini bandrollü basımlarla yüksek fiyattan satış çabasına girişmemişlerdir.

Yazan kişinin yayınevi yolculuğu hakkında kendi gördüklerimi, gözlemlerimi ve duyumlarımı kendi meşrebimce yazdığım, çıkarımlar yaptığım Yayınevi Rüyası fankitimde de konudan bahsetmiştim. Hatta hazırda birçok örneği olan, benzer işlerin dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde yapıldığı (Kaos Çocuk Parkı fanzin kitapları buna örnektir)  bir yayın şeklini türleştirip, bir alternatif çağrıştırması amacıyla adına “Fankit” dediğimiz bir olguyu göz önüne taşıdığım metnin son bölümünde söyle yazıştım.

“Bilinen manada kitap, fankite göre hantal bir yapıya sahiptir. Basıma girme olanakları, çoğaltım sayıları, maliyetleri ve ağırlığı sebebiyle külfetlidir, ama güzel bir şeydir. Günümüz imkânlarıyla bakıldığında çok sayfalı metinleri bir araya getirmenin, bozulmadan dolaşımda kalmasının en iyi yoludur. Dediğim gibi, bir tercih meselesidir.”

Yani ne yayınevleriyle, ne yazan kişinin oradan çıkan kitaplarıyla ne de emek bazlı çalışma gayretiyle bir karşı duruşum yok.

“E derdin ne o zaman?”

Anlatayım.

İşaret etmek istediğim nokta yazan kişiyle yayınevi arasındaki mesafe değil, fanzinlerle yayınevi arasındaki mesafedir. Yani hediye maksadında gönderilen kitaplar, açıktan veya örtük destekler kişinin, o yayınevinin fanzin üzerinden yaptığı, desteklediği ve tanıtımını yaptığı çarpık işlere göz yumulmasına sebep oluyorsa veya sizi de kazanç çarkına dâhil ediyor ve susmanıza sebebiyet veriyorsa, işte bu noktada karşı durulması gereken bir tavır geliştirilmesinden yanayım. Mondo Trasho vakasını geride bırakmıştık ve gene aynı tartışmalara girerek “sende bandollü yazarsın, siz kimsiniz ki, sizde kumbaradan para topluyorsunuz, para içinde yüzüyorsunuz” gibi saçma argümanlarla saldırılmıştı. Şimdi bugün ise gene adamına göre muamele devam ediyor. Sub Press destekli The Poet House – İsmail Sertaç Yılmaz’ın yaptığı gibi 22 sayfalık bir fanzinin sınırlı sayıda üretildi algısıyla 25 tl’den satışına “ben saygı duyuyorum, bu beni ilgilendirmiyor” demek, gelecek zamanda oluşacak fanzin olgusunun bel kemiği olan, özgür ve özgünlüğünün kaynağı olan “kâr amacı gütmeme” özelliğine bir darbe vurmak demektir. İşin garibi bu noktada sessiz kalan bir toplam Fanzin Apartmanı’nı yolsuzluk ve para ceplemekle suçlamaktadır. Akıl alır gibi değil. İsmail Sertaç Yılmaz 1994 Fanzin Olayı meselesinden hiçbir çıkarım yapmamış olacak veya işine gelmemiş olacak ki; yeni işlere yelken açmış ve Art Zine olarak yeni ürünlerini DM’den pazarlama gayretine geçmiştir. Bu arada İzmir’e de gönderim yapmayacağını belirtmektedir. Tam bir aciziyet.

Olayın cilvesine bakın ki; son zamanlarda gördüğümün ve bahsettiğim fanzin olgusu deformasyonun gelecek zamana dair en iyi çıkarımını Şenol Erdoğan’da okumuştum.

… yayıncılık, büyükler çekip gidecek mi: Hayır, önlem almaya başladılar bile. Diğer sektörel yapılar gibi onlar da, yan marka, daha küçük, daha da küçük marka, bölün çoğal ve pazarı ele geçir, bu ilk kitap basma işinden öte bir hal alacak, koca şirketler booklet, chapbook vb işine girecek, bölünüp marka olarak çoğalmanın varacağı son durak; çünkü kapitalizm “fanzini ben basmalıyım” diyecek, her cep benim olmalı. Ha iki: Diğer yandan sabah erken kalkan küçük işletmeci, küçük baskıcı vs vs vs olmayı deneyecek. Aynı sorunlar patlak verecek: Kültürsüzlük. İşleri bu değil çünkü. Üstlerindeki ceviz kaplamayı tırnağınızla kaldırdığınızda alttan sunta çıkacaktır. Malzeme belli. Memleketi, toprağı belli, adamın menşei belli. çerçi

Peki bu önümüze konan kötü senaryonun zeminini kim hazırlıyor? Fanzin olgusunun içini boşaltıp onu bir kâr aracı haline kim getiriyor? Sizler eğer bu yolun önünü açar veya bu tarz oluşumlara destek olursanız, yani fanzini para kazanılan bir hale getirirseniz elbet bir büyük şirkette gelir, “bunu ben yapmalı ve para kazanmalıyım” der ve sizler bu şirkete hangi argümanlarla cevap veremeyeceğini bilemez hale gelirsiniz. Yeraltı falan dersiniz, ideolojileri dile getirir, “ama siz de şirketsiniz, olmuyor ama böyle” diye hükmü olmayan gerekçelerle kıskanç, eski kafalı ve pazarını kaptırmamaya uğraşan esnaflara dönersiniz. Sistem her türlü ideolojiyi ve kavramları kullanarak sizden daha muhalif, sizden daha solcu ve sizden daha yeraltı olmayı bilir. Bilmiyorsa da gerekli insanlar aracılıyla öğrenir. Bugün gelinen noktada, dergi piyasasında en çok şikâyet edilen mevzu da bu değil mi? Kapitalizmin tek nüfus edemediği nokta paranın dönmediği yerdir. Belirli bir süre katlanılacak bile olsa ucunda kazanç yoksa bu işe asla girmezler.

Şayet fanzinin geleceğini bu kadar dert ediyorsanız ve bugünden engel olmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız, başka bir şeylerden hayatınızı geçindirme yollarını arayın veya bu yola sapanlara karşı sesinizi yükseltin. Hiçbir kazanç beklentisi olmadan, gönüllülük üzerinden faaliyet yürüten Fanzin Apartmanı gibi toplulukları da iftira ve laf oyunlarıyla kirletmeye, beylik laflarla diklenmeye veya “neden tanıtım değil de kritik” gibi kifayetsiz argümanlarla yıpratmaya çalışmayın. Seversin sevmezsin, birlikte yürürsün yürümezsin ama bu yolla, karınca kararınca bir şeyleri var kılmaya çalışan insanları kirletemezsiniz. Buna kişisel hesaplarınız, çelişik tavırlarınız ve gerçekdışı iddialarınız engel olamayacaktır.

Rüzgara karşı

Fanzin Yürüyor!

 

 

Yorum bırakın