Sıvadık Fanzin’den 26. Çentik (PDFli)

 

“Şimdi zaman, avazı çıktığı kadar çok ses çıkartanların, ışık hızından hızlı saçmalayanların vakti.”

Sıvadık Fanzin’in sesini yükselttiğini kaç kere duydunuz veya gördünüz bilmiyorum ama ben her sayılarında sessizce söylediklerini okuduğumda, içimde çığlıklara dönüşmesine engel olamıyorum.

İzmir’de dikilen fidan sıvadık fanzin. Blog sayfalarından kâğıtlara dökülmüş şimdilerde diyar diyar dolaşarak 26. Sayısına ulaşmış koca bir ağaç var karşımızda. Ne mutlu ki büyütebilmişler. Ne mutlu ki bizler bunu görebilmişiz.

Son birkaç sayısında kapağını kolajlarla yapan sıvadık sanırım kendine ait doğru tarza odaklandı diye düşünüyorum çünkü her sayı içerdiği çizimler kadar kolajlarla kendini anlatmaya çalışıyordu. Yine güzel bir kapak karşılıyor bizi.

Zeynep Yıldırım’ın Şehirler / Kuleler/ Duvarlar isimli yazısı fanzinde en sevdiğim yazı oldu. Sebep olarak birçok neden gösterebilirim ama okuduğunuzda anlamanızı tavsiye ederim. Yıllarca inşa ettiğimiz yapıların anlamları ve anlamsızlıklarını sorgulamak hem de kendi hayatının içinden bence kolay değil. Zeynep yıldırım bunu çok rahat ve keyifle yapmış. Ayrıca duvar imgesi hayatımda her zaman üzerine düşündüğüm bir durumdur. Sanırım bu yüzden Ursula L. Guin’in ölümsüz eserlerinden bir olan Mülksüzlerin giriş cümleleri beni derinden etkilemiştir.

“Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı. Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, ikiyüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.”

Yapılar bizim birer gölgemizdir ve bunu inşa etme şansı elimize verildiğinde en güçlüsüne, en ulaşılmazına, en büyüğüne biz sahip olmak isteriz.

Zeynep Yıldırım ile ortak bir acıyı paylaştığımı dile getirerek yazıma devam ediyorum.

“Dünyanın seyir terası olmaması ne acı”

Tarık Yetiş Serbest’in çizimi fanzinde beni etkileyen en iyi işlerden biriydi. Keyifle dakikalarca inceledim. Ellere sağlık. Gökhan Toker’in yazısı beni etkilemedi desem yalan olur. Gökhan sevdiğimiz bir dostumuz ve gerçekten sevgi dolu bir insan. Elleriyle büyütüp, bir yerlere getirdiği grubun dağılışı üzerine bir yazı kaleme almış. Sıvadık’ın en sevdiğim yanı bu bulunduğumuz yerde olan olayları tarihsel olarak not alıyor aslında. Çıkan eserlerin, işlerin dönemine dair bilgi ve öğretici olması daha güzel kılıyor bence ve sıvadık başarıyor.

Serkan Üstündağ’ın yazısı “Serkanca” demek istiyorum. Okurken yüzde ufak bir tebessüm sanırım yazıyı tek okuyuşta algılayamadığımız için. O kadar çok bilgiyi harmanlayıp önünüze sunuyor ki ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.

Efe, Vessel isimli bir dans gösterisi üzerine yazı kaleme almış peşinden murat korkmaz ise Ahmet Uluçay ve bağımsız sinema üzerine önemli noktalara değinmiş.

Efe’nin İzmirCON 2019 üzerine yazısı geçtiğimiz günlerde yaptığımız etkinliğin üzerine yazılmış bir yazı ve İZCONZİNE’dan bahsediyor. Eğer İZCONZİNE’ı edinmek isterseniz fanzinde yer alan karekod ile ulaşabilirsiniz.

Fanzinin son sayfalarında yer alan malum gününüzü kutlarım bayan tam bir iç dökme ve kusma.

Dediğim gibi Sıvadık Fanzin söyleyeceklerini söylüyor. İçinizde çığlığa dönüşmesi ve öylesine okuyup geçmek size bağlı.

Sıvadık 26 çentiği attı.

 

FANZİN: Sıvadık Fanzin 26. Sayı (PDF İNDİR)

 

Yorum bırakın